11.03.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Buket Aydın - Pazardan pazara
Benim annemin babası o daha çok küçükken vefat etmiş. Antepli bir aile, anne çocuklarını geçindirip okutma derdinde... Annemin hayalleri var, o dönem ya gazeteci ya tiyatrocu olmak istiyor. Ailenin bazı büyüklerine göre bu iki meslek de kadına uygun değil. Sonuçta annem evleniyor 20’li yaşlarının başında ve 22’sinde beni kucağına alıyor. Ve o günden sonra ben onun bu hayatta olamadığı her şey oluyorum. O da benim en büyük ilham kaynağım... Bu hafta dedim ki madem Kadınlar Günü, sesimizi duyuruyoruz, bu vesileyle ilham verenimiz çok olsun.
Biz artık ‘kadın kadının kurdudur’ kafasından vazgeçelim. Kadın kadının en büyük destekçisidir diyelim. Birbirimizin elini tutarak büyüyeceğiz, bunu iyice aklımıza sokalım. Umut veren hikayeler bunlar... Umudumuz olacak hikayeler.
Biri Saadet öğretmen, onu tüm dünya tanıyor artık. Tacizcilerin en yüksek cezayı almasını sağlayan, istismara uğrayan öğrencilerinin kapı gibi arkasında duran bir cesur yürek.
Bir diğeri Azra Kohen, yazar ama öyle sadece yazar diyerek onu anlatamam. “Fi-Çi-Pi” üçlemesiyle yeri yerinden oynattı adeta. Öyle bir yazıyor ki gerçek de onun yazdıklarında, kurgu da, geçmiş de onda gelecek de. Toplumsal meselelere farklı bakış açısı, duruşu, tavrı kısacası her şeyiyle farklı.
Bir diğeri de Nurten öğretmen. “Bana Bir Masal Anlat” ve “Oyuncak Kumbarası” projeleriyle “Dünyanın En iyi 10 Öğretmeni” arasında. Hikayesi de başardıkları da muhteşem. Bill Gates onun adını açıkladığında tanımadığım biri adına gurur duydum belki de hayatımda ilk defa.
Ve Berna Sözen. Küçükken çok merak ettiği şeyleri araştırmak istediği için “Bilim adamı mı olacaksın?” diyen annesine ve de bizlere bilim adamı diye bir şey olmadığını, onun doğrusunun bilim insanı olduğunu anlatmayı başardı. Nasıl mı? Mensup ve mezunları arasında birçok Nobel Ödülü sahibi bulunan MIT, geçen yılın bilimde çığır açan 10 gelişmesini derledi. Ve listede Berna Sözen’in baş araştırmacısı olduğu yapay embriyo çalışması da yer alıyor.
Bu özel kadınlardan bu sayfa için birer yazı kaleme almalarını istedim. Umut olmalarını... Bugün sayfam o eşsiz kadınların.
Haftanın sözüyse şüphesiz Mehmet Aslantuğ’a ait: “Hiçbir kadın geleceğini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına bırakmamalı.”
AZRA KOHEN: “Biz kadınlar artık yerimizi bilelim! Şimdi sıra bizde!”
Erkekler haklı, kadın dediğin artık yerini bilmeli! Evet, kadın ve erkek arasında çok fark var. En temel fark kromozomlarımızda başlıyor.
46 kromozomumuz var. Kadınlar annelerinden de babalarında da 23’er tane X kromozomu alırken, erkekler annelerinden 23 X ve babalarından 23 Y kromozomu alıyorlar. Erkeği erkek yapan şey Y kromozomunun içinde bulunan SRY proteini. Şimdi, “Erkekler ne şanslılar ya, bizde 2 çift X kromozomu var ama onlarda hem Y hem X var” diye düşünebilirsiniz ama maalesef şanslı değiller. Çünkü Y’nin içindeki gen sayısı 60’ı geçmezken ve bu 60 genin 24’ü zaten X’de de varken X’in gen sayısı 1600’dür. Yani dişinin beden yapılanması için kullanabileceği 3200 geni varken, erkeğin beden yapılanması için kullandığı gen sayısı bunun yarısıdır… Yani kadını kadın yapan ilk şey işte bu gen sayısındaki üstünlüktür!
Peki, bu üstünlük nerede gösteriyor kendini? Bugün doğum kusuru ile doğan çocukların çoğunluğunun erkek olması ve otizm düzensizliğine, Asperger sendromuna maruz kalan erkek çocukların, kız çocuklardan 15 kat daha fazla olması kadın bedenine bahşedilmiş 3200 genin zenginliğindendir. Dişinin, bir doğum kusuru oluşma riski varsa diğer kromozomdaki genleri kullandığı için kusurları kapatma kapasitesi erkekten neredeyse iki kat daha yüksektir. Her iki cinsi de etkileyen hastalıkların hemen hepsinde erkekler daha fazla ve erken ölürler. Kadın organizması, daha dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Ama farklarımız sadece bu kadar değil!
“Bizler büyütmekten, çoğaltmaktan keyif alıyoruz”
Erkekler 7 kat daha fazla kullandıkları gri beyin hücreleri sayesinde tek bir şeye yoğun şekilde odaklanıp, geri kalan etkileri göz ardı ederken, kadınlar beynin tüm bölümlerini birbiri ile bağlayan beyaz beyin hücrelerini 10 kat daha fazla kullanmaktaki üstünlükleri sayesinde çok daha holistik bir algı ile aynı anda bir sürü işi yapmakta, çoklu görevlerde çok daha başarılı olurlar. Erkeklerle kadınları kıyaslamak çok ilkel, haklısınız! Ama en çok kendi organizmasının erkeği tarafından öldürülen bir cinse, ilkel bir kıyaslama ile de olsa, kendini hatırlatmak isterim.
Evet, erkekler gibi pek kasımız yok, bir yumrukta seremeyiz belki karşımızdakini ama aslında buna ihtiyacımız da yok. Çünkü bizler ezmekten, yıkmaktan, yok etmekten değil, beslemekten, büyütmekten, geliştirmekten, çoğaltmaktan keyif alıyoruz. Binlerce yıldır erkek egemen bir toplumda, erkeğe yapılan yatırımın onda birinin kadına yapıldığını düşünün…
Bu iki cinsin, beyinsel fonksiyonlarına, işletim sistemlerinin hızına, çoklu karar verme mekanizmalarının seriliğine baktığınızda hangi cinsin bu gezegendeki insanlığın geleceği için karar vermekte çok daha verimli olacağı gayet ortada aslında. Yeter ki biz kadınlar artık yerimizi bilelim! Çünkü şimdi sıra bizde!
Azra Kohen’in yazısı için yararlandığı kaynaklar:
https://ghr.nlm.nih.gov/chromosome/Y
https://doi.org/10.1017/S0033291700053332
https://stanmed.stanford.edu/2017spring/how-mens-and-womens-brains-are-different.html
BERNA SÖZEN: “Bilimin cinsiyeti yoktur”
Zihnimde canlanan en eski hatıralarımda hep asi, inatçı, merakıyla çevresini bıktıran bir çocuktum. Küçük yaşlarda bir şey merak edip araştırmak istediğimde annem “Bilim adamı mı olacaksın?” derdi. Ben de bilimi adamların
yaptığı bir şey, erkeğe özgü bir meslek sanırdım o zamanlarda. Halbuki bilimin cinsiyeti yoktur. Bilim insanlık için vardır, bilimin getirileri toplumun sadece erkek veya sadece kadın bireylerini etkilemez, tüm insanlığı etkiler. Bilimi yapanlar da ‘bilim insanı’dır.
2010 yılında Histoloji-Embriyoloji alanındaki yüksek lisansımın ilk yıllarından itibaren dünyada embriyo gelişimi üzerinde araştırmalar yapan akademik grupları listeler, yayınlarını takip ederdim. Bunların arasında beni araştırmalarıyla çok etkileyen Cambridge Üniversitesi’nden bir grup vardı ki, bir kadın araştırmacı tarafından yönetilmekteydi. Hayat çok ilginç ve bir o kadar da heyecanlı. 2015 senesinde doktora tez projemle hayalini kurduğum Cambridge’deki bu ekipten kabul aldım ve ekibin başındaki Prof. Magdalena Zernicka-Goetz ile birebir çalışma imkanı yakaladım.
Okuyan, araştıran herkes gibi beni de yaşam öyküleri ve başarılarıyla etkilemiş pek çok isim oldu. Cinsiyet veya meslek fark etmeksizin, hayatımıza onlarca yenilik getiren hikâyeler… Başarı hikâyelerinin ardına baktığımda ise hepsinin ortak bir noktası olduğunu keşfettim: Hiç vazgeçmemek, çalışmak, çalışmak ve yılmadan çalışmak...
Albert Einstein “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar” demiş. Bu nedenle sanıyorum ki verilebilecek en iyi tavsiye hayal etmekten korkmadan ve hiç ara vermeden, ayaklarınızı da yerden kesmeden emin adımlarla geleceğe doğru yürümek olacaktır.
SAADET ÖZKAN: “Rujumu da sürerim, mücadelemi de veririm”
Hep şunu söylüyorlar bana, “Biz kongrede bir konuşma yaptığımızda ağlamayın, güçsüzlük çünkü” diyorlar ama hayır, bizler kadınız ve ağlamak herkes için. Ağlamak hem kadınlar hem de erkekler için bir güçsüzlük ifadesi değil. Güçlü insanlar gözyaşlarını saklamazlar. Bize böyle istedikleri gibi yapıştırdıkları bu olguları kaldırmamız lazım. Bütün bunları kaldırdığımız gün değişimi başlattığımız gün olacak. Biz doğurganız, yapıcıyız, var ediyoruz ve bu muhteşem bir duygu… İçimizde kin ve öfke olmadan da yol alıyoruz.
Amerika’dan bana davet ilk geldiğinde de, cesur kadın dendiğinde de şunu söylemiştim: “Ben cesur değilim, yurttaşlık bilincimle vicdanımın sesini dinledim, zorlu bir mücadeleydi bu ve hiç yılmadım”. Kadın zaten dünyaya ilham veren bir varlık. Kadınlara baktığımda hep hümanist ve ışık saçan gözler görüyorum…
“Kadın kimliğimizden vazgeçmeyeceğiz”
Hep şunu söylüyorlar bana, “Biz kongrede bir konuşma yaptığımızda ağlamayın, güçsüzlük çünkü” diyorlar ama hayır, bizler kadınız ve ağlamak herkes için. Ağlamak hem kadınlar hem de erkekler için bir güçsüzlük ifadesi değil. Güçlü insanlar gözyaşlarını saklamazlar. Bize böyle istedikleri gibi yapıştırdıkları bu olguları kaldırmamız lazım. Bütün bunları kaldırdığımız gün değişimi başlattığımız gün olacak. Biz doğurganız, yapıcıyız, var ediyoruz ve bu muhteşem bir duygu… İçimizde kin ve öfke olmadan da yol alıyoruz.
Amerika’dan bana davet ilk geldiğinde de, cesur kadın dendiğinde de şunu söylemiştim: “Ben cesur değilim, yurttaşlık bilincimle vicdanımın sesini dinledim, zorlu bir mücadeleydi bu ve hiç yılmadım”. Kadın zaten dünyaya ilham veren bir varlık. Kadınlara baktığımda hep hümanist ve ışık saçan gözler görüyorum… Kendimi ilham veren bir kadın olarak görmenin ötesinde şöyle düşünüyorum açıkçası: Bir şeyi tetikledik. Bir ışık lazımdı, yol göstermek lazımdı. Mücadelenin yıpratmadan ve yıpranmadan nasıl verilebileceğini gösterdim insanlara. Bu bir kadın mücadelesiydi ve bu da benim gibi olan tüm kadınlara, kadın gibi kadınlara yol gösterdi. Hiç erkek gibi davranmadan bir kadın mücadelesinin nasıl verileceğini gösterdim,“Rujumu da sürerim, mücadelemi de veririm” dedim.
Şu anda da çığ gibi büyüdük. 6 bin kişi olduk derneğimizde, yüzde 10’u erkek gerisi kadın. Bu mücadeleyi verirken bana ilk söylenen şuydu: “Sana çok iftira atarlar, bu iftiralarla her şeyini kaybedebilirsin”. Bense “Ben doğru bir yoldayım, bu yolda bana iftira attıklarında buna inananlar zaten benim sevdiklerim değildir” dedim ve bu mücadeleye başladım.
Kadın kimliğimizden vazgeçmeyeceğiz.“Kız gibi ağlama, kız gibi davranma” sözlerinin yerine “Kız gibi mücadele et, kız gibi yol al, kadın gibi davran” söylemlerini çocuklarımıza, erkek çocuklarımıza da söyleyecek olan bizleriz. O kimliği evdeki söylemlerimizde öne çıkardığımızda büyüyen nesiller kadına farklı gözle bakmayı, kadın kimliğinin ne kadar kıymetli olduğunu öğrenecek. Ve biz daha güzel nesillerle yol alacağız.
NURTEN AKKUŞ: “Bir kadın olarak bu masalı yazdım, yaşadım”
Ben hem bir kadın hem de bir öğretmenim ve “Kadınlarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olması için neler yapabiliriz?” sorusunun peşinden gidiyorum. Bugünün kadınları için de yarının geleceği olan kız çocuklarımızın yetişmesi için de çalışıyorum. Hayal kurmak sadece çocukluğa has bir durum gibi algılanmamalı. Yaşamımızdan hayallerimizi çıkardığımızda aslında hayatımızın renklerini de çıkarmış olmaz mıyız?
“Baba Bana Bir Masal Anlat” ve “Oyuncak Kumbarası” projeleriyle “Dünyanın En İyi 10 Öğretmeni” arasına seçildiğim düşüncesi çok fazlaydı ilk zamanlar. Çünkü insanlar bilmiyorlardı. Zamanla anlatmaya başladığımda aslında o projelerin ve masalın da Nurten Öğretmen’in masalının içinde sadece bir masal olduğu anlaşılmaya başladı. Bu masalın o kadar çok kahramanı, değişen hayatları, emeği var ki… İşte bir kadın olarak, bir öğretmen olarak ben bu masalı yazdım, yaşadım…
Ben öğretmenliği, gözlerinin içine bakınca umut ve neşe dolduğum öğrencilerimi, insanları ve her şeyin en güzeline layık olan ülkemi çok ama çok seviyorum. Bunun için elimden ne geliyorsa en iyisini yapmam gerekirdi. Kaybedecek ne zamanım ne de tek bir öğrencim var. Onlar benim ve bu ülkenin, dünyanın geleceği… Bu düşüncelerle, yaşamımla bir bütün olarak öğretmenlik yapıyorum. Bu süreçte şunu da gördüm, ben inandıkça bana inanan insanların sayısı da arttı.
Küçük bir köy okulundan “Eğitimin Nobel Ödülü” olarak bilinen “Küresel Öğretmen Ödülü”ne aday gösterilen ve finale kalan ilk ve tek Türk öğretmen olma yolunda bir yolculuktu bu. İlk kez bir Türk öğretmen finale kalıyor ve ismini Bill Gates açıklıyor. Bir kadın, bir Türk kadını, bir Türk öğretmeni olarak bu başarıyı elde etmiş olmanın gururunu yaşıyorum. Tüm sır aslında şu cümlelerde saklı bence: “Her şey mümkün eğer inanırsan” ve “Kadın isterse imkansız diye bir şey yoktur”. Hele de bu bir Türk kadınıysa, o zaten içindeki güçle doğar ve yaşar.