17.11.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDİL DURGUN / aydil.durgun@milliyet.com.tr
Bir edebiyat türü olarak tiyatrodan keyif alsam da bir performans sanatı olarak tiyatroya mesafeli yaklaşmışımdır hep. Kötüsü hakikaten çok kötü olur, hiç çekilmez. Craft’ın yeni oyunu “Garaj”ı izlemeye giderken biraz huysuzum bu yüzden. Ama oyun başlayınca anlıyorum ki bu iyi bir oyun; tiyatro ile aramdaki mesafeyi ortadan kaldıracak türden... Elinin değdiği altına dönüşen (bakınız: Kıvanç Tatlıtuğ) İpek Bilgin yönetiyor oyunu, yazarı ise Kemal Hamamcıoğlu. Performanslarıyla harikalar yaratan oyuncular ise Enis Arıkan ve Güven Murat Akpınar. Travesti Orkide (Arıkan) ile İstanbul’a yeni gelmiş, saf fotoğraf öğrencisi Kahraman’ın (Akpınar) bir garajda tesadüfen buluşmasıyla başlıyor her şey. Gerisini kendiniz izleyin ve görün ama şu kadarını söyleyebilirim;
bol bol gülecek, belki biraz da ağlacaksınız...
Orkide ve Kahraman’ı sizden dinleyelim...
Enis Arıkan: Orkide 30’lu yaşlarında bir travesti. İnsanlara karşı tetikte, hep bir koruma içgüdüsü var. Kahraman’la ilk karşılaşması da böyle... “Bir dakika o ne ayak, ben onu tanımıyorum, bana zarar
verebilir mi?” diye yaklaştığı için insanlara, ilk başta onu çok hırçın görüyoruz. Aslında herkes gibi... Ben her hırçın insanla karşılaştığımda aynı şeyi yaşarım; aslında özüne indiğinde onun da çok yumuşak tarafını bulabilirsin. Orkide de öyle biri; Kahraman’ı tanıdıkça yumuşamaya başlıyor. Onun için çok önemli bir gece yılbaşı, çok başka planları varken hiç tanımadığı Kahraman’la muhabbet ederek geçiriyor. Orkide’nin de Kahraman’ın da buna ihtiyacı varmış.
Güven Murat Akpınar: Çok naif, çok ince Kahraman, Orkide de öyle... Merak etmek çok önemli bir duygu. İşte bu merakla birlikte gelişen, Kahraman’ın hayatının en büyük gecesini izliyoruz oyunda. Hayatının en büyük cesareti. Bu olaydan sonra çok şey değişecek hayatında.
Oyunda nasıl yer aldınız?
Enis A.: İpek Bilgin’le Dot tiyatrosunda birlikte oynuyorduk. Geçen sene bir oyunumu izledi, oyun çıkışı bana gelip “Elimde bir metin var, bir okumanı istiyorum, kabul edersen sahneleyeceğim bu oyunu. Ya sen oynarsın ya da başka kimseye oynatmam” dedi. Böyle olunca tabii “hayırdır inşallah” diye okudum teksti. Çok sevdim, çok keyif aldım. Kemal’in yazıp İpek’in yönetecek olması çok heyecanlandırdı beni. Çok özel bir yeri var İpek’in.
Onun elinin değdiği altına dönüşüyor değil mi?
Enis A.: Aynen öyle.
O yüzden “Oh İpek Bilgin yönetecek, çok şey öğrenirim ondan” diye düşündüm ve kabul ettim. Ama karşımdaki Kahraman belli değildi.
Güven M.A.: Ben tiyatrolarla hiç ilgilenmiyordum, Craft’ı da bilmiyordum açıkçası. Beni aradılar, “İpek Bilgin oyun yönetiyor” dediler. Onun adını duyunca koştum, geldim. Hiç üşenmedim, ki normalde çok üşengecimdir. Okuma çok güzel geçti. Ertesi gün arayıp çağırdılar.
Enis A.: Murat seçmelerde okuduğunda herkes uyuştu, “İşte Kahraman bu” dediler.
“Daha kadın olmanı istiyorum”
İpek Hanım’la çalışmak nasıl?
Güven M.A.: Oyunculuk için insanı bilmek zorundasın. İpek de bunu çok iyi biliyor, parmağına kadar çözmüş neyi, neden yaptığını... Öyle candan bir yerden söylüyor ki asla üstten değil... Karşına geçip tam doğruyu söyleyince, sen de salak değilsen, altına dönebilirsin.
Enis A.: İçini deşiyor en iyisini bulabilmek için. Bunu sevgiyle yapıyor, seni motive ederek. “Sen çok iyisin, sen şahanesin...”Onu tanıyınca “Allahım hayattaki en yakın arkadaşım olsun” dedim. Bazı yönetmenler senin canını acıtmaya çalışır, seni oradan açmaya çalışır. İpek öyle değil.
Güven M.A.: Evet, yönetmen can acıtmaya çalışabilir bazen. Duygu yönünden en yüce iş aktörün işidir derler. Acayip kırılgan bir meslek... Bu işte elinde bir kemanın olmadığı için keman bozuk deyip suçu atamazsın ona. Her şey sende.
Nasıl bir trans olmalıyım diye düşündünüz mü? Biraz bıçak sırtı bir rol...
Enis A.: Gerçek biri olmaya çalıştım. Kemal’in yazdığı tekst üzerinden bir karakter yaratmaya çalıştım, İpek de beni biçti. Daha gerçek hale getirmeye çalıştı. Provalar sırasında “Daha gerçek, daha kadın olmanı isiyorum” diyerek yönlendirdi beni.
Nasıl tepkiler geliyor? Oyun sonrasında seyircilerin arasına gelirsiniz diye bekledim bir süre ama...
Enis A.: Benim bitmiyor ki üstümü değiştirmem. Murat da bensiz çıkmıyor. İkimiz de utangaç tipler olduğumuz için. Alkışlarda bile utanıyoruz.
“Televizyon izlerken konuşan nineler gibi”
Benim izlediğim oyunda ön sırada...
Enis A.: Ah deme deme...
Güven M.A.: O yaşlı amca...
Sesli yorum yaptı resmen oyun sırasında.
Güven M.A.: Ben gördüm oynarken onu. Yaşlı bir adamdı. Böyle nineler olur ya televizyon izlerken konuşurlar. Gerçekten öyle bir şeydi.
Ne yaptınız o anlarda?
Enis A.: Ne yapacağını bilmiyorsun; birazdan sahneye mi çıkacak, oyunu mu terk edecek? Seyirci “şşt”liyor. Ben orada önemli bir sahne oynuyorum. Benim için her repliğim çok önemli. Seyircinin hiçbirini kaçırmasını istemem.
Güven M.A.: Duyanlar anlattı “oh oh döktürdü” gibi şeyler söylüyormuş.
Enis Arıkan, İpek Bilgin, Kemal Hamamcıoğlu ve Güven Murat Akpınar
“Tiyatrodan tanınmak çok havalı”
Yeni diziniz başlıyor...
Enis A.: “Cesur Hemşire”. Şebnem Bozoklu ve Hakan Yılmaz oynuyor. Ben de onların komşusuyum. Onları sürekli rahatsız eden, biraz patavatsız, gereksiz sevgi dolu bir karakteri oynuyorum.
Sizi görecek miyiz televizyonda?
Güven M.A.: En son “Suskunlar”da oynadım. Yeni sezonda bir şey yapayım dedim ama istediğim gibi bir şey gelmedi. Kötü bir şey yapmaktan o kadar korkuyorum ki... Televizyonda iyi iş zor çıkıyor. Sadece para kazanmak için de kötü işte yer alınmaz.
“Biri beni tanıdığı zaman ödüm kopuyor, oradan hızla uzaklaşmak istiyorum. Keşke dizilerde oynasam ama kimse beni tanımasa” demişsiniz bir röportajınızda. Hâlâ böyle mi bu durum?
Enis A.: Beni mutlu eden şu; geçen gün Kadıköy’de gece ikide yürürken iki tane içmiş delikanlı ama kafalar çok güzel... “Altın Ejderha, n’apıyorsun?” dedi. Geçen seneki oyunumun adı... İki arkadaşım vardı yanımda, “Kızlar siz gidin ben muhabbet edeceğim” dedim. Uzun süre oyunu konuştum onlarla. Tiyatrodan tanınmak müthiş. O zaman çok büyük bir şey yaptığımı düşünüyorum ve havamdan geçilmiyor. Televizyonu küçümsemeye çok karşıyım. Büyük şımarıklık gibi geliyor ama tiyatrodan yeterince para kazansaydım beş senede bir dizide oynama lüksüm olurdu.
“Şarkı söyleyince içim rahatlıyor”
Neler yaparsınız set ve oyun dışında?
Enis A.: Bir tane daha oyunum var Dot’ta, haftaya başlayacak. İki provaya giriyorum, bir de dizi çekimleri var. Onun dışında arkadaşlarıma zaman ayırmayı seviyorum. Son üç aydır sabahtan akşama provadaydık. Çıkışta düşük bir prova olduysa motivasyon için bir şeyler içmeye gittik.
Güven M.A.: Genelde evdeyim. Kitaplar, müzik, film... Film izlemeyi çok severim.
Televizyonda gördük, ne güzel sesiniz var... Söyler misiniz sık sık şarkı?
Güven M.A.: Teşekkür ederim. Akşam dışarıya çıktığımızda mutlaka beni masaya çağırır, şarkı söyletirlerdi. Çok utanırım ama bir başladım mı susmam. İçim çok rahatlıyor şarkı söyleyince. Müziğin hastasıyım.
Müzikle ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Güven M.A.: En çok istediğim şey.
Bir tane enstrüman çalabilsem hayatta konuşmazdım, ağzımı açmazdım ama çalamıyorum işte. Mesela bir cümbüş almak istiyorum... Beş yıldır almak istiyorum... Kendime çok tembelim.
“Aşktan daha kıymetli bir şey yok”
Oyunda da söylendiği gibi “Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu bire iner” mi sizce sahiden?
Enis A.: İner tabii, inmeli. İnmiyorsa o aşk değildir bence. Herkes âşık olsun inşallah. En önemli şey bence hayatta. Aşkı buluyorsan ardından her şey olurmuş gibi geliyor bana. En zoru çünkü aşkı bulmak.
Güven M.A.: Aşktan daha kıymetli bir şey yok. “Aşk bir suçlamadır sonuna kadar yaşanmamışsa”...
Turgut Uyar’ın dizeleri.
“Garaj”ın kasım ayı biletleri tükenmiş durumda. Diğer oyun tarihleri 1, 3, 8, 10, 15,17, 22, 24, 29 Aralık.
Enis Arıkan: “Elbisem açılıyor sahnede, zamanla alışacağım”
Orkide’ye dönüşme sürecinizi anlatır mısınız?
Oyun günü, akşam 5.30’da başlıyorum hazırlanmaya, 8.30’a kadar yetişemiyorum. Kendim yapıyorum makyajı. Afiş ve teaser çekimi için makyöz Melis İlkkılıç yaptı makyajımı, muhteşem bir şey yarattı benden. Sonra beni çalıştırdı, evde de kendim çalıştım. Konservatuvarda da makyaj dersimiz olduğu için oradan da yatkınlığım vardı. Makyajım 1.5 saat kadar sürüyor. Peruğumu takmak, çorabımı,
korsemi giymek, topuklumu giymek
çok zaman alıyor.
Nasıl alıştınız peki tüm bunlara?
Tırnaklarım uzun geziyorum işte böyle. Çok acayip bir şey oluyor yalnız; aslında oyun öncesi büyük bir yük hissediyorum üzerimde. Elbisenin altında bir sürü şey var, peruk, takma kirpik... Oyun öncesi ojelerim bozulmasın diye ellerim kaskatı,
hiçbir yere değdirmeden duruyorum...
10 santim topuklu ayakkabı giyiyorum boyum 1.93 oluyor. İçimde her şey batıyor, rahatsız ediyor, elbise dar geliyor. Ama sahneye çıktığımda
hiçbir şey hissetmiyorum. O heyecanla hiçbirini düşünmüyorum bile. Tek derdim eteğimi biraz örtmek oluyor, oturup kalkarken dikkat ediyorum.
“Oyun sonunda bacaklarım kopuyor ağrıdan”
Bayağı mini elbiseniz...
Evet, bazen açılıyor galiba, ona zamanla alışacağım. Peruğa da alışmaya çalışıyorum. Yüzüme bir şeyler geliyor, ağzıma giriyor, rujuma yapışıyor... Oyun heyecanıyla çok fark edemiyorsun bunları tabii. Topuklu ayakkabının ağrısını bile kulise girince anlıyorum.
Çok rahat yürüyordunuz hakikaten. En önden izledim ben oyunu, tak tak diye bir geçişiniz vardı önümden...
Artistlik yapıyorum, sen bir de bana sor, bacaklarım kopuyor.