02.10.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:
CEYDA ULUKAYA - Karşımda iki tescilli güzel var. Biri, 80’li yıllarda Miss Turkey ve Miss Europe birincisi olarak taç giyen, ardından kendi mankenlik ajansını kuran, sonrasında okul öncesi eğitim alanında 20 yılı deviren Neşe Erberk. Diğeri, geçtiğimiz hafta Miss Turkey üçüncüsü olarak tacını henüz giyen 23 yaşındaki kızı Selin Erberk Gurdikyan. O, annesinin bir paket program olarak güzelliği miras bıraktığı üçüz kızlarından biri. Yarışmaya katılmaya, gelecekte planladığı sosyal sorumluluk projelerine görünürlük kazandırma stratejisinin bir parçası olarak tek başına karar vermiş, annesinden de elbette gerekli desteği görmüş. Aralarında kuşak farkı olsa da güzelliğin tanımında hemfikirler: “Sadece dış görünüş yetersiz. Güzelliğin her davranışa yansıması lazım. Mümkünse süs bebek olmasın hiçbir kadın.”
Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz? Annenizin teşviki oldu mu?
Selin Erberk Gurdikyan: Annem hiçbir zaman “Kızlarım Miss Turkey’e gitsin” ya da ”Sizin de taç takmanızı istiyorum” diyen bir kadın olmadı. Sadece bu konuda değil, hayatımızın hiçbir alanında şöyle yapın demedi, aksine hayattaki amaçlarınızı, tutkularınızı kendiniz keşfedin diyen bir anne oldu. Sonrasında da bizi destekledi tabii ki. Burada da aynı şekilde oldu. Pandemi sürecinde benim de herkes gibi kendi hayallerimi çok fazla düşünme fırsatım oldu. Beş yıldır ABD’de yaşıyorum, orada bazı sosyal sorumluluk projelerine katılma şansım oldu, bunlardan çok keyif aldım. Ama asıl isteğim ülkeme de dokunabilmek, günün sonunda Türkiye’ye dönüp bir şeyler yapmak. Annemin Miss Turkey unvanına sahip olmasının kariyerine nasıl bir etkisi olduğunu biliyorum ve bunu kendim için de istedim açıkçası.
ABD’de tıp okuyorsunuz. Kariyer planlamanızda bu unvanın nasıl bir yeri olacağını umuyorsunuz?
S.E.G.: İleride oluşturacağım eğitim odaklı yardımlaşma projelerinde daha fazla insana ulaşabilmek, destek bulabilmek gibi bir katkısı olacağını düşünüyorum. Ayrıca bir süredir ABD’de Türk kadınına bakışı da gözlemleme fırsatım oldu. Türk kadınına dair çok yanlış bir algı var. Daha sonra uluslararası yarışmalara da katılarak bu algının da değişmesine katkı sağlamayı, bir rol model olmayı hedefliyorum.
Neşe Erberk: Selin’in bahsettiği durumu ben de Miss Europe yarışmamda yaşadım. Siz niye peçe takmıyorsunuz, mayo mu giyiyorsunuz, Türk kadını üniversiteye mi gidiyor gibi, o kadar olumsuz yorumlar olmuştu ki. Bir de yurtdışında yaşadığınızda Türk insanını ve kadınını anlatmak gibi büyük bir misyon ediniyorsunuz, Selin’in de bu duygularla dolu olması çok doğal. Seçtiği yol da bunu yapmak için en hızlı yollardan biri. Nasıl ki olimpiyatlarda derece alıp misyon üstleniyorsak güzellik yarışmaları da böyle. Bu bir tür kültür-turizm çıkarması gibi düşünüyorum. O yüzden de Selin’i takdir ediyorum bu kararında. Aslında bana ilk bahsettiğinde şaşırdım. Bu tür bir yönlendirmem hiç olmadı. Daha çok anneanneleri istekliydi bu konuda. Ben daha çok spora yönlendirdim, takım ruhu olsun, yeteneklerini ortaya koysun, ki çok iyi bir pasördü Selin, bale yaptı, piyano çalıyor, üç dil biliyor. Ben anne olarak donanımlı birer dünya vatandaşı olmaları için çabaladım. Onlara kapılar açtım ama hiç zorlamadım.
Peki hiç tüyo vermediniz mi kampa girmeden önce?
N.E.: Aa tabii, madem katılıyorsun, o zaman şimdi konuşalım dedim. Kendine ve duruşuna dikkat etmelisin; giyimin, makyajın, hep bakımlı olmalısın dedim. Çünkü güzel kadın demek aslında bakımlı kadın demek. Baktığınızda bütün yarışmacılar güzel. Her kadın güzel. Ama sadece görüntü değil ki bu; konuşma, davranış, hal, tavır, samimiyet. Kendini ve vasıflarını saklama, göster dedim; çünkü mütevaziliğinden bazen kendini saklar biliyorum. Bu tür minik tüyolarım oldu.
Kamp deneyimi nasıldı?
S.E.G.: Ben yarışmaya katılmaya karar verdikten sonra 6 ayda 10 kilo verdim. Bu süreç zaten bana fiziken ve mental olarak çok iyi geldi. Kampa biraz önyargılı gitmiştim açıkçası; nasıl insanlarla tanışacağımı bilmiyordum, yürüyüş deneyimim bile yoktu. Ama çok güzel arkadaşlıklar kurduk, oldukça yoğun tempolu bir hafta geçirdik. Gece 01.00’de odalarımıza geliyorduk, benim ayrıca ödev, proje ve sınavlara çalışmam gerekiyordu. 04.00’e kadar çalışıp sabah tekrar 07.00’de kalkıyordum. Fedakarlık yaptım ama istediğim şey buydu. Fiziksel yorgunluk çok da önemli değil.
Neşe Hanım sizin Miss Turkey ve Miss Europe seçilmenizin üzerinden neredeyse 40 yıl geçti. Her şey gibi güzellik anlayışı da çok değişti. Sosyal medya, filtreler, like’lar, ufak dokunuşlar... Bu değişim sizin güzelliğe bakışınızı nasıl etkiledi?
N.E.: Benim hep inandığım ve kızlarıma da söylediğim şey, sadece dış görünüş yetersizdir; çünkü artık birçok gelişmiş estetik uygulama sayesinde birçok benzer insan üretilebiliyor. Ben kızlarımın, hele de üçüz olmalarından dolayı, hep kendi farklılıklarını korumalarını istedim, hepsinin biricik ve bir tane olduklarını hep vurguladım. Bugün bakıyorsunuz, dudaklar, yanaklar, kaşlar, herkes aynı.
Bu size güzel gelmiyor mu?
Fotomodellik standartlarında bakıyorsanız sorun yok. Muhteşem proporsiyonlar olur, muhteşem makyaj, saç olur, bir ağzını açtığında, aman Tanrım konuşmasın dersiniz. O yüzden ben güzelliği bir bütün olarak görmek istiyorum. O güzelliğin her davranışa yansıması lazım. Anlamlı konuşmalı, davranışlarıyla örnek olmalı. Mümkünse süs bebek olmasın hiçbir kadın. Ben süs bebek olmayı tercih ediyorum diyorsa da peki, olsun, saygı duyarım.
Botoks yaşının artık 20’lere indiğini biliyoruz. Siz de bir Z kuşağı mensubu-sunuz. Çevrenizde güzellik anlayışına dair neler gözlemli-yorsunuz?
S.E.G.: Evet, ben de sosyal medyayla büyüdüm ama annem gibi tek tip güzellik anlayışına karşıyım. O küçük kusurların her insana karakter kattığına inanıyorum. Bu yaratılan ve insanların da uymaya çalıştığı güzellik kalıbının aynı zamanda kötü hissettiren bir şey olduğunu düşünüyorum. O yüzden telefonlara bu kadar gömülmemek gerek.
“Kızlarımdan ilham aldım”
Sizi tescilli güzel diye anıyoruz ama aynı zamanda Türkiye genelinde 50 anaokula ulaşan 20 yıllık bir eğitim serüveniniz var. Burada nasıl bir rolünüz var?
N.E.: Burada yetenek geliştirmeye odaklı özgün bir program yarattık ve her yıl bunu bir çıta yukarı çıkarıyoruz; çünkü ben de kendiyle yarışmayı seven biri olarak bu yıl yenilik yok mu diye düşünmeden edemiyorum. Bana ilham veren kızlarım. Üçüz de olsalar, üçü birbirinden farklı. Ben onların farklı özelliklerini görerek herkesin farklı yeteneklerini nasıl geliştireceği üzerine düşünmeye başladım. Herkes zanneder ki ben kızlarıma bir şeyler öğretiyorum ama aslında onlar bana birçok şey veriyor. Üçü de ayrı dallarda eğitim alıyor. Selin tıp, Alin psikoloji, Lara işletme okuyor. Birbirimizden sürekli besleniyoruz. İyi ki doğurmuşum diyorum. Aslında çocuklar sizi seçermiş. Ben buna da inanıyorum. Üçünün de beni seçtiğine inanıyorum ve anne olarak onlara teşekkür ediyorum. Kızlarım benim hediyelerim.
“Sadece kendinle yarış”
“Tescilli güzel” bir anneye sahip olmak sizin güzellik tanımınızı nasıl etkiledi?
S.E.G.: Açıkçası annemin karakteri güzelliğe bakışımı daha çok şekillendirdi diye düşünüyorum. Çünkü bu unvanları taşımanın yanı sıra çok zeki, başarılı, disiplinli, bence mükemmel bir insan. Gerçekten gurur duyuyorum.
N.E.: Böyle övgü dolu sözler duymak çok güzel ama mükemmeli hep tehlikeli bulurum. Bana göre iyi vardır, daha iyi vardır, çok iyi vardır. Ben kızlarıma da hep bunu hatırlatırım. Hele de bir annenin asla mükemmeli oynamaması lazım; sadece iyi örnek olmalı ki çocuklar da kendi içlerindeki iyiyi bulsun. Ben asla mükemmel gözükmek istemem, kızlarımın da mükemmel olmalarını istemem. Ama her zaman kendinle yarış ve olabildiğinin en iyisi ol demişimdir ve elbette çok iyi olmalarını isterim.