25.04.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Elif Berköz Ünyay
Süleyman Cihangiroğlu 1990’da 12 yaşındayken, soğuk bir mart günü kardeşinin elinden tutarak girdiği Nesin Vakfı’nın bugün yöneticisi. Vakıf yardımıyla ortaokulu ve liseyi okudu, üniversitede resim bölümünü bitirdi.
Çatalca’nın Gökçeali köyündeki Aziz Nesin Vakfı Çocuk Cenneti’nde 32 ilköğretim öğrencisi çocuk yatılı olarak kalıyor. Vakıf 12 üniversite öğrencisini farklı şehirlerde okutuyor.
Her köşesi anılarıyla dolu olan vakıf binasını Cihangiroğlu’yla geziyoruz. 1973’te kurulan vakfın son dönem çalışmalarını ve planladıkları projeleri konuşuyoruz. 8 Mayıs’taki vakıf pikniğinde Grup Gündoğarken ve Ezginin Günlüğü’nün konser vereceğini söylüyor. Tarlabaşı’nda hayata geçirmek istedikleri Gençlik ve Çocuk Evi’nden bahsediyor: “Eğer sponsor bulabilirsek Tarlabaşı’ndaki binamızı o bölgede yaşayan çocuklara ulaşabilecek atölye çalışmalarına tahsis edeceğiz. Yine sponsor bulursak Şirince’deki Matematik Köyü’ne komşu sanat ve komşu köyleri kuracağız.”
Vakfın öğrenciliğinden yöneticiliğine yükselmişsiniz. Vakfa giriş hikayenizi anlatır mısınız?
Vakıf öğrencisi olmak için tek kıstas çocukların ailesinin ekonomik durumunun çocuklarını okutamayacak kadar kötü olması. Ben de böyle bir aileden geliyordum. Şırnak’ta yaşıyorduk. Babam inşaat işçisiydi. Abim de hem lisede okuyor hem de aile bütçesine yardımcı olmak yazın inşaatlarda çalışıyordu. Abim kitap okumayı çok severdi. Kitaplarından birkaçının yazarı Aziz Nesin’miş. Nesin’in kitaplarının arkasında Nesin Vakfı’ndan bahseden bir yazı bulunurmuş. Abim de onu görüp Nesin Vakfı’na bir mektup yazmış,
“Vakıf öğrencisi olmak istiyorum” diye...
“Ali Nesin babasının doğum günü yemeğinde görevini bana bıraktı”
Siz, abi-kardeş geldiniz Nesin Vakfı’na o zaman...
Hayır. Abimin mektubunu alan Aziz Nesin abime cevap yazmış: “Sen madem liseye kadar gelmişsin, yolunu almışsın, devam et. Eğer küçük yaşta kardeşlerin varsa vakfa onları gönder.” Ben ve diğer erkek kardeşim ortaokulu okumak üzere geldik vakfa, abim Şırnak’ta kaldı. Maalesef abim biz İstanbul’a geldikten iki yıl sonra vefat etti. Biz onun sayesinde buralara kadar geldik. Ben vakfın yöneticiliğine getirildim, diğer kardeşim de vakfın yayınevinde çalışıyor.
Yöneticilik görevine nasıl getirildiniz?
Vakıftan “mezun olmalarına rağmen” vakıfla bağını koparmayanlardanım. Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nü bitirdikten ve birkaç ajansta çalıştıktan sonra Ali Nesin bana yayınevi kurmayı istediğini söyledi, “Benimle çalışır mısın?” dedi. Yayınevini birlikte kurduk. Aziz Nesin kitaplarını daha temiz, daha düzgün basmaya başladık. Bu sayede vakfa daha fazla telif aktarılabildi. Bir gün Ali Nesin beni aradı ve “Yönetim kurulu üyemiz Tarık Akan görevinden ayrıldı, yerine seni düşünüyorum” dedi. Bu göreve “Hayır” cevabını vermem mümkün değildi. Ali abi 26 Aralık’taki Aziz Nesin’in doğum günü yemeğinde Nesin Vakfı yöneticiliğini bana bıraktığını açıkladı. Ocak ayında da görevini tamamen bana devretti.
“Babası kurdu, oğlu batırdı dedirtmem”
Şaşırdınız mı? Bekliyor muydunuz görevi size vermesini?
Ali Nesin sohbetlerimizde vakfı, vakfın çocuklarına bırakmayı istediğini, babası Aziz Nesin’in ölmeden önce bu fikri kendisiyle paylaştığını anlatıyordu. Bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum.
Vakıf nasıl ayakta kalıyor? Bağışçılar sayesinde mi?
Bir kısmı Aziz Nesin’in telif haklarından, bir kısmı bağışlardan, bir kısmı da Ali Nesin’in 1996’dan sonra satın alıp kiraya verdiği evlerden. Ali Nesin babası öldükten sonra “Bu ülkede edebiyat ve sanattan gelen gelire güven olmaz. Babası kurdu, oğlu batırdı dedirtmem” diyerek vakfın elindeki
üç-beş kuruşa kendi de para katarak evler aldı. Metruk kömürlükler, depolar, içi çöp dolu daireler... Onların tadilatlarına başladık. Şimdi en büyük gelirimiz buralardan gelen kiralar. Hatta Ali bey bu ironik durum aklına geldikçe şöyle der: “Benim son 15 yılda aldığım metruk evler, babamın 80 yılda yazdığı kitaplardan daha çok gelir getiriyor.”
Odaların kapıları ayna kaplı çünkü...
Boydan boya ayna kaplı kapılar dikkatimi çekti. Bu aynalar da mı Aziz Nesin’in fikriydi?
Aziz dede “Çocuklarım odalarından çıkarken son
bir kez kendilerine baksınlar, üstlerine çekidüzen versinler” diyerek yaptırmış.
“Aziz Nesin’in annesi, evi asker donları dikerek geçindirirmiş”
“Aziz Nesin’in babası I. Dünya Savaşı’na gönüllü asker olarak katılıyor. İki yıl boyunca dönmüyor, hatta artık ölmüştür diye düşünüyorlar. Nesin ailesi çok fakir, tek odalı bir evde yaşıyor. Aziz Nesin’in annesi çeyizi olan bu Singer dikiş makinesiyle asker donları dikerek evin geçimini sağlıyor. Gaz lambasında sabahlara kadar dikiş diken bir anne... Aziz Nesin annesini çok sever. Yaşam öyküsünde ‘Ben, güzel olan, iyi olan neyim varsa anneme borçluyum’ der.
Babasının olmadığı o dönemde yangın çıkar. Annesi evden kaçarken duvardaki Kur’an’ı Aziz Nesin’in boynuna geçirir, onu bir koluna diğer oğlunu öteki koluna alıp çıkar evden. Sonra tekrar girer içeriye. Bu dikiş makinesini alır ve bir tabureyi. Geri kalan her şey yanar. Biz vakfın çocukları olarak bu anıyı aramızda şöyle hikayelendiriyoruz: Soyunu korumak için çocuklarını, dinini korumak için Kur’an’ı, ekmek teknesini korumak için dikiş makinesini alıyor. Peki neden bir de tabure? O tabure aslında Aziz Nesin’in bu yangından sağ salim çıkan mizahi yanını anlatıyor. Bir trajediden çıkan komik bir taraf.”
“Aspirin’i bulan adama borçlusunuz, bana değil”
“Şırnak’tan İstanbul’a gelirken yolda Aziz Nesin’le tanıştığımızı hayal ediyordum. Hayalimdeki Aziz Nesin dev gibi bir adamdı. Çok kitap yazmış, çocuklara yardım ediyor... 1,80 bile olamaz bana göre en az 2,80 falan olmalı! Vakfa geldiğimde o bir konferans için şehir dışındaydı. Futbol maçı yaptığımız gün vakfa dönmüş. Top bende kaleye doğru koşuyorum, gol atacağım. Çocuklardan ‘Aziz dede’ diye bir bağırış duydum. Arkama döndüm orada duruyor. Kısacık, boyu neredeyse çocuklar kadar... İçimden “Bu olamaz” diyorum. O gün tanıştık. Onun biz çocuklarla sohbet ederken söylediği ‘Siz fakirlerin tek silahı var: Çalışmak. Başka hiçbir çıkar yolunuz yok’ sözü hâlâ dün gibi aklımda. Aziz dede ‘Siz bana borçlu değilsiniz. Siz tarihe borçlusunuz. Siz ampülü bulana, Aspirin’i üreten adama borçlusunuz. Çalışarak onlara borcunuzu ödeyeceksiniz, bana değil. Ben bu vakıfla kendi borcumu ödemeye çalışıyorum. Sizden tek istediğim şey çalışkan, dürüst, namuslu insanlar olmanız’ öğütlerini çok sık yenilerdi.”
“Tan Oral çizdi, Nesin değiştirdi”
Süleyman Cihangiroğlu: “Aziz Nesin asker kökenliydi. İstihkam subayıymış eskiden. Askeriyedeki mimari işleri onlar yaparlarmış. Depoları, askeri birimleri, yatakhaneleri... Vakfın binasını aslında Tan Oral çizmiş, çok da güzelmiş çizimi. Ama Aziz dede ‘Orası öyle olmaz, böyle olsun’ diyerek defalarca müdahale etmiş.”