13.06.2021 - 03:15 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı -Tahta bavulla Haydarpaşa’nın merdivenlerinden inerken “Taşı toprağı altın” diyerek yola düşenlerin hikayesi Yeşilçam filmlerinde kaldı, şimdi ellerinde laptop’larla modern çağın göçebeleri her yerde... Kimi Antalya’da toplantısının bitiminde denize atlıyor kimi “evsizliği” yurt edinmiş kendine. Teknoloji sayesinde bir telefon uzakta olmak pek çok açıdan kurtarıcı olsa da kendimizle kalma imkanı dahi vermeyişi en basitinden dijital yorgunluklara sebep oldu. Ve bu baş döndüren hız aşıda olduğu gibi bir kez daha insanlar lehine sonuç verdi uzaktan çalışma fırsatı yarattı. Pandemi sürecinin hızlandırdığı uzaktan çalışmanın pek çok sektör için kalıcı hale gelmesiyle sahip olduğumuz işi değiştirmek zorunda kalmadan yaşamayı hayal ettiğimiz lokasyona gitmek için emekli olmayı beklememize gerek kalmadı. Günümüzde bunun bir adı dahi var: Dijital Göçebelik. Dünyada dijital göçebeler rotalarını çoğunlukla finansal uygunluk, internet erişimi, göçmen dostu şehirler gibi kriterleri baz alarak belirliyor. İstanbul da farklı kültürleri harmanlayışıyla dikkat çekiyor. Forbes’un Circle Loop’un verilerine dayanarak verdiği dijital göçebelerin favori ülkeri arasında zirvede internet hızı, göçmen dostu oluşu ve ekonomisiyle Kanada bulunuyor. Kanada’yı İngiltere ve ardından Romanya takip ediyor. Listede sıralanan 85 ülke ve kritelere https://www.circleloop.com/nomadindex üzerinden ulaşmak mümkün. Diğer yandan Nomad List de dijital göçebeler için bir yol haritası sunuyor. Biz de teknolojinin imkanlarını kullanarak bir sahil kasabasına yaşlanmadan ulaşmayı başaranlarla göç hikayelerini konuştuk.
Ozan Turgut: “Dijital göçebeye dönüşmek hep aklımdaydı”
10 senedir dijital pazarlama sektöründe çalışan ve gezmeyi çok seven biri olarak, hayatımın bir noktasında dijital göçebeye dönüşmek fikri hep aklımdaydı. Pandemi ilk adımı atmamı sağladı. Ofise gitmek için trafikte geçen saatler, 9’da başlayan mesaiye yetişebilmek için uykumuzu alamadan kalkıp yollara düşmeler, hep bir yerlere koşmak, yetişmek zorunda hissetmeler… Eminim ki bu yazıyı okuyanların birçoğu aynı dertten muzdariptir. İş hayatı zaten stresli ve yorucuyken işten arta kalan zamanın kaliteli geçirilmesi çok önem kazanıyor. Bu noktada da, İstanbul gibi, günün her saati trafiğin yoğun olduğu bir şehirde yaşamamın aslında yaşam kalitemi düşürdüğünün daha da farkına vardım. Hakkında çok güzel şeyler duyduğum, paylaşılan fotoğraflarına iç geçirdiğim fakat bir türlü gitme fırsatı bulamadığım Datça’yla yollarım 2020’nin Eylül ayında kesişti. Doğası, denizi, havası, sakinliği, huzuru, sıcağı, rüzgarı benim İstanbul’dan Datça’ya uzanan serüvenime önemli katkılarda bulundu.
Mustafa Umut Dulun: “Ulaşım için zaman harcamama gerek kalmadı”
Antalya’dan çalışıyorum. Ulaşım için zaman harcamama gerek kalmadı. Yemeklerimi kendim yaptığım ve bundan keyif aldığım için daha sağlıklı ve lezzetli bir beslenme düzenim oluştu. Dezavantajı ise, hem iş hem ev için sahip olduğum sorumluluklarımı aynı anda sürdürmek oldu. Mesai süresini evde geçirdiğim için insanlarla fiziki iletişimim asgari seviyeye indi ve kendimi kimi zamanlar yalnız hissettim. Günümü uyandığım odada çalışarak geçirmekte zaman zaman zorlandım. En çok zorlandığım şeylerden biri koşuya çıkamamak oldu. Salgın sonrasında evden çalışmaya devam etme şansım olursa bunu tercih edeceğim çünkü yaşamak istediğim şehirde yaşayıp farklı bir şehirde konumlanmış olan işimi yapabilmek gerçekten büyük bir özgürlük.
Ece Kepekçi: “İnternet çeksin yeter”
Bankacıyım ve 11 senedir İngiltere’de yaşıyorum. İngiltere’de karantina başlatıldığında, banka çalışanlarının evden çalışması gerektiğinin açıklandığı gün ailemle vakit geçirmek için Mersin’e bilet aldım. İşin ciddiyeti anlaşılınca, 11 senedir 2 haftadan fazla zaman geçirmediğim bu şehirde neredeyse 4 ay kaldım. Türkiye’den çalışmak hep denemek istediğim bir şeydi. Bu esnada Türkiye’yi ne kadar özlediğimi ve teknoloji sayesinde internetin olduğu her yerden çalışabileceğimi fark ettim. 2021 Ocak ayında İstanbul ofisine transfer oldum. Eşyalarımı toplamak için gittiğim Londra’da seyahat yasakları yüzünden kalmak zorunda kaldım. Bu esnada da teknoloji sayesinde İngiltere’nin bulunmadığım yerlerini keşfetme şansım oldu ve Cornwall bölgesinden çalıştım. Bu süreçte şirketlerin, çalışanlarının internetin çektiği her yerden çalışabileceğini anladıklarını düşünüyor ve ilerde daha rahat ve bol gezmeli çalışma ortamlarının olmasını diliyorum.
Gönenç Atakan: “Uzaktan çalışma rahatlık barındırıyor ama öyle değil”
Ajans başkan yardımcısı olduğum halkla ilişkiler şirketinde, pandemiden önce de mekan bağımsız çalışıyorduk. Pandemiyle birlikte bunu kalıcı hale getirdik. Uzaktan çalışma kavramı kendi içinde bir rahatlık barındırıyor ama öyle değil. Bazen tüm bir günü sadece elimde telefonla geçirebiliyorum. Cebimde bir kulaklıkla olduğum yerden toplantılara bağlanıp sonrasında kaldığım yerden devam edebiliyorum. Gün içindeki iletişimi birçok kanaldan sürdürmeye çalışınca yoğunluğu da fazla oluyor ancak hız verimlilikle birleşince ortaya muazzam işler çıkıyor. Bisiklete binip Lara, Konyaaltı sahillerinde yayılabilirsiniz. Hatta mesai saatlerinde yüzebilirsiniz. Antalya’da yaşadığımız için tabii ki İstanbul’a göre çok daha fazla avantaja sahip olabiliyoruz. Buradan çok rahatız neticesi çıkmasın. Pandemiden bu yana çok çalıştık ve hala da öyle.
Gözde İncegül: “Her yer benim evim ya da ofisim olabilir”
2018’den beri dünyanın çeşitli yerlerinde kısa süreli sözleşmelerle çalışıyor ve yaşıyorum, yani benim ‘digital nomad’ ve ‘evsiz’ olarak yaşamayı seçmem pandemiden çok önceydi. Yine böyle bir ülkeden diğerine geçerken, yalnızca iki haftalığına Türkiye’ye geldiğimde pandemi ilan edildi ve sınırlar kapatıldı. O noktada bu süreci İstanbul yerine Antalya Kaş’ta geçirmeye karar verdim. Pandemide küçük bir yerde olmanın sayısız avantajı var. Bir defa kalabalıktan uzaksınız. Kendimi çok özgür hissediyorum; bir evim veya ofisim yok. Bu da demek oluyor ki her yer benim evim veya ofisim olabilir. Bir yerde sabit kalma zorunluluğum yok, hareket özgürlüğüm var. Sıkıldığımda başka bir yere gidebileceğimi biliyorum. Ancak bir ‘eve’ sahip olmamak bir noktadan sonra aidiyet eksikliğini getiriyor. Eskiden tatil dönüşü eve girince bir rahatlama hissederdim. O rahatlama hissi yıllardır benim hayatımda yok. Bir yerde sabit olmadığınızda hayattaki her şeyin de gelip geçici olması kaçınılmaz hale geliyor.