01.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
İşte Efes bu politikasından dönme yolunda çok önemli bir sinyal verdi ve belki de tarihinin en güzel birasını geçtiğimiz ay piyasaya sundu: Şişede Efes fıçı... Dünyada ilk kez fıçı biçimi verilmiş bir şişede piyasaya çıkan bu bira, her bakımdan "olması gerektiği gibi" bir bira... Renk nefis bir altın sarısı, köpük doğal ve kalıcı, burunda hoş bir şerbetçiotu kokusuna, damakta da hafif bir şerbetçiotu burukluğuna sahip... Üstelik hayli yumuşak bir su kullanılarak imal edilmiş, bu da ağızda biz Türklerin birada rastlamaya pek alışık olmadığımız ipeksi bir tat bırakıyor. Efesçiler, bu biranın diğer biraya göre daha az pastörize edildiğini, bu yüzden raf ömrünün dört ay gibi kısa bir süre olduğunu söylüyorlar. Gerçekten de az pastörize edilmek biraya yaramış, taze lezzetler olabildiğince şişenin içinde korunabilmiş. Geçtiğimiz yıl kuruluşunun 35'inci yılını kutlayan bira devimiz Efes Pilsen, bu yıldönümü için çıkardığı "Dolu Dolu 35 Yıl" adlı kitapta, tarihi bir itirafta bulunmuştu. Kitapta, "İlk çıktığında şerbetçiotunun bolca kullanılmasından dolayı biranın satışında istenen rakamın yakalanamadığı, bunun üzerine şerbetçiotunun azaltılarak satışların katlandığı" söyleniyordu. Ben de bir içki yazarı olarak Efes Pilsen'i yıllardır birada şerbetçiotunu az kullanarak "Türk damak tadı" denen garip bir kavram yarattığı, Türkleri arpa arpa kokan, şerbetçiotu tadı doğru dürüst hissedilmeyen, pek de kişilikli olmayan bir bira tarzına alıştırdığı için eleştirdim durdum. Bu konuda haksız da olmadığıma, Almanya'ya yaptığım bir gezide, Türk bira dünyasını çok yakından tanıyan bir Alman bira mühendisinin şu sözlerini dinledikten sonra bir kez daha emin oldum. Mühendis "Yahu, söyleyin şu sizin biracılara, biralarında doğru dürüst şerbetçiotu kullansınlar" diyordu. Türkiye'de bira dünyası öyle bir hale gelmişti ki, "biracı otu" diye de bilinen, çam kozalağını andıran bu bitki yapraklarını kullanarak biraya kendine özgü rayihasını ve ferahlatıcı burukluğunu vermek, adeta ayıp sayılır hale gelmişti. Efes'in kitleleri alıştırdığı damak tadı yüzünden, pazara her yeni giren bira şerbetçiotunu kıstıkça kısıyor, ortalık Alman, Çek biralarının yanında son derece kimliksiz duran biralara kalıyordu. Efes, şimdiye dek dev hacmiyle dünyanın en önde gelen bira üreticileri arasında yer almıştı. Bu birayla üst düzey bir kalite konusunda da iddialı bir çıkış yapıyor. Ama hangi çıkışı yaparsanız yapın, biranız kaliteli ortamlarda yeterince bulunmuyorsa, yine de yapılan yarım kalıyor. Mesela bugün ne yazık ki restoranların çoğu, koyu kahverengi yarım litrelik şişedeki otantik Efes birasını satmak yerine, açık yeşil şişedeki çevir-aç kapaklı birayı bulunduruyor. Bu bira ne bira içim zevkini öteki kadar veriyor ne de diğeri kadar taze... Zira çevir-aç kapak, aslında bir restoran birası değil, bir piknik birası. Kapağı diğeri kadar sıkı olmadığından, gaz kaçırmaya ve dışarıdan hava almaya, normal bir kapaktan daha yatkın. O yüzden normal Efes'in tadını, çoğu kez bunda aynı ölçüde alamıyorsunuz. Ama lokantacılar nedense, belki de az yer kapladığı düşüncesiyle, genellikle bu birayı bulunduruyorlar.O yüzden Efesçilere mesajım, bu yeni biralarının arkasında sağlam durmaları, kaliteli barlara, şık restoranlara bunlardan mutlaka koydurmaları. Türk biraseverlere mesajım da, kırk yılda bir Alman ve Çek biraları ayarında yerli bira yapılmışken buna sahip çıkmaları, bira üreticilerini bu gibi yeni biralar çıkarmaya teşvik etmeleri... Bulunmazsa,kıymeti yok