20.11.2022 - 04:00 | Son Güncellenme:
CEYDA ULUKAYA
CEYDA ULUKAYA-Türkiye’den ABD’ye kaçırılan 6 tarihi eserin iadesi, bu hafta Antalya Müzesi’nde düzenlenen törenle tamamlandı. Bu eserler arasında, 1960’lı yıllarda Burdur’da yapılan kaçak kazılarla yurtdışına kaçırılan ve Türkiye’nin ilk kadın arkeologlarından Prof. Dr. Jale İnan’ın iadesi için kazı, rapor ve yayınlarla büyük çaba sarf ettiği Lucius Verus heykeli de yer alıyor. Roma İmparatoru Lucius Verus’a ait bu bronz heykelle, İnan’ın öncülüğünde başlayan ve yaklaşık 50 yıllık bir geçmişe sahip “iade mücadelesi” de sona erdi ve Türkiye’ye bu yıl iade edilen eser sayısı 1120’ye yükseldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz, “İade bizim için bir skor meselesinden ziyade arz talep kırma yöntemi” diyor. İade sayısını artırarak Türkiye kökenli eserlere yaklaşılmamasını hedeflediklerini ve bunu büyük ölçüde başardıklarını anlatıyor.
İş birliği delil kadar önemli
Boz, kültür varlıklarının iade sürecinde üç farklı yöntem izlediklerini anlatıyor: “Kanıtlarımızı ilgili ülkenin kurum ve yetkilileriyle paylaştığımız ve mümkünse bir dostluk ve iş birliği içinde yürüttüğümüz bir süreç oluyor. Adli yardımlaşma yönteminde, kriminolojik olarak delil sunacağımız bir esere dair soruları savcılık makamlarına iletiyoruz ve bir soruşturma açılarak karşı ülkeden gerekli bilgiler talep ediliyor. Eğer çok mecbur kalınırsa, ki hiç tercih ettiğimiz bir yöntem değil, hukuk davası açma yoluna da gidilebiliyor.” Son eserler için yaklaşık 50 yıla yayılan talep sürecinde ise diplomatik ve adli yardımlaşma yöntemleri beraber işlemiş. Boz, “Eser iadelerinde iş birliği, en az delil sunmak kadar önemli” diye özetliyor.
Kültür varlıklarının iadesi, çoğunlukla uzun yıllara yayılan, meşakkatli bir sürece dayanıyor. Bu yüzden, iade için sarf edilen çaba kadar eserlerin kaçırılmaması için de çabalamak gerekiyor. Boz, kaçakçılığın bugün şekil değiştirdiğini; geçmişteki gibi mozaik, lahit gibi devasa eserler olmasa da metal eserler ve küçük buluntuların kaçırıldığını söylüyor: “En büyük sorunumuz insanların kandırılması ve define adı altında onlara kaçak kazıların yaptırılması. Bu yüzden birkaç farklı gruba hitap eden çalışmamız var. Bir bölgede kaçak kazı faaliyetinin arttığını tespit ettiğimizde, orada Köy Sohbetleri buluşmaları düzenliyoruz. Bugüne dek 30 kadar köye gittik, hanımları-beyleri toplayıp kaçak kazıların neden yanlış olduğunu, bizden önce bu topraklarda yaşayanlarla aynı dili, dini paylaşmıyor olmamızın bu eserlerin daha az bizim olduğu anlamına gelmediğini, bunlara sahip çıkmamanın bir milli mesele olduğunu anlatıyoruz.”
Kültür varlıklarının kaçırılması konusunda hedeflenen bir diğer grup ise çocuklar. Boz, çocuklara yönelik çalışmaları şöyle özetliyor: “’Biri arkeolog mu dedi?’ adlı bir çocuk kitabı, ‘Karagöz Hacivat Yüzsüz Deli Hırsız’ adlı bir YouTube içeriği hazırladık. Yakın zamanda bir kültür çocuk internet sitesi açmaya hazırlanıyoruz. Antalya’da pilot uygulama olarak başlattığımız, ‘Kültürel Mirasın Koruyucuları’ projemizi ise mümkün olduğunca ülke genelinde yaygınlaştırmak istiyoruz.”
Lüks dairenin duvarında
Türkiye’den 1972 yılında kaçırıldığı tespit edilen, Perge Antik Kenti kökenli bir lahite ait dört parça, el konduğu koleksiyoncu Shelby White’ın Manhattan’daki lüks dairesinin duvarına aplike edilmiş halde ele geçirildi. Sidamara tipi denilen, yüksek kabartma tekniğinin kullanıldığı ve üzerinde Troya Savaşı’ndan mitolojik sahnelerin yer aldığı bu görkemli esere ait parçalar hakkında ilk kez, 1988 yılında Pennsylvania Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Doç. Dr. Elizabeth Bartman’ın Antalya Müzesi’ne yazdığı bir mektup sayesinde bilgi alınıyor. Bartman, bu mektubunda Almanya’daki bir müzede Anadolu tipinde bir lahde ait parçaların sergilendiğini belirtiyor, ki sonrasında da bu doğrulanıyor. Ancak müze yetkilileri bu parçaları sahibi olan koleksiyonere iade ettiğini söylüyor ve bir süre sonra da ABD’ye götürüldüğü anlaşılıyor.
Aynı koleksiyonerden çıktı
ABD’den iadesi sağlanan Lucius Verus heykeli ve sütunlu lahit parçaları, Shelby White ve müteveffa eşi Leon Levy’nin koleksiyonunda tespit edildi. Daha önce Prof. Dr. Jale İnan ve gazeteci-yazar Özgen Acar tarafından 1980’li yıllarda tespit edilen Herakles Heykeli’nin üst yarısı da aynı koleksiyonda bulunmuş, Herakles heykelinin mülkiyeti tamamen Boston Güzel Sanatlar Müzesi’ne geçtikten sonra yürütülen çalışmalar sonucu eserin 2011’de iadesi sağlanmıştı. Yorgun Herakles olarak da bilinen heykel, bugün Antalya Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor.
“Jale Hoca yarım kalan işini bitirdi”
Prof. Dr. Jale İnan’ın öncülüğünde başlayan süreci tamamlamış olmaktan ayrı bir mutluluk duyduğunu söyleyen Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz “Lucius Verus heykelinin iade sürecinde Jale Hoca da sanki hep bizimleydi. Örneğin bir belge gerekiyor, Jale Hoca’nın arşivinden çıkıyor. Bir fotoğrafa ihtiyaç duyuyoruz, zamanında müzeye yazmış olduğu bir yazının ekinden çıkıyor. Sanki gerçekten bizimleydi, yarım kalan işini bitirdi ve gitti gibi hissediyorum” diyor.
Lucius Verus’un önemi
Lucius Verus heykeli, günümüze ulaşabilen nadir bronz heykellerden. MS 161-167 yıllarında hüküm süren Roma İmparatoru Lucius Verus’un idealize edilerek insan ölçülerinde çıplak betimlendiği bu heykel, Burdur’daki Boubon Antik Kenti’nde yer alan, imparatorlara adanmış kült bina Sebasteion yapısında eşleriyle birlikte tasvir edilen 14 imparator heykelinden biri. Prof. Dr. Jale İnan, bizzat Sebasteion’da yaptığı kazı çalışmalarıyla bu 14 imparatoru tespit etmekle kalmadı, Lucius Verus yazan kaidedeki ayak izleri ile heykelin ayaklarının birebir çizimlerini yapıp karşılaştırarak eserin kaçırıldığını ispatladı.
Dönemin pahalı madenlerinden bronzun kullanıldığı eserlerin günümüzde ulaşması zor; çünkü bronzun eritilerek başka aletlerin yapımında kullanılması yaygın. Lucius Verus heykeli bu anlamda da nadirliğiyle öne çıkan eserlerden biri.
Şaibeli galeride
ABD’den iadesi sağlanan diğer eserler arasında, Erken Tunç Çağı’na tarihlendirilen mermer Kusura Tipi İdol, gümüş Apollon heykelciği ve oturur şekilde tasvir edilen Attis heykelciği yer alıyor. Bu üç esere, Manhattan Bölge Savcılığı tarafından, sıklıkla şaibeli eserler sattıkları bilinen Royal Athena Galeri’de el konuldu ve eserlerin iadesi sağlandı.
98 yıl sürdü
Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanı Zeynep Boz, her eser iadesinin kendine özgü zorlukları olmakla birlikte en uzun iade mücadelesinin tam 98 yılla Boğazköy Sfenksi için verildiğini söylüyor. Osman Hamdi Bey’in kardeşi Halil Ethem Bey’in girişimleriyle kaçırıldığı tespit edilen eser için 80’li yıllarda UNESCO Komitesi’ne başvuru yoluyla iade talep edilmiş, eserin Türkiye’ye dönüşü 2011 yılında sağlanmıştı. Sfenks, Çorum’daki Boğazköy Müzesi’nde sergileniyor.