23.02.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
FIRAT KARADENİZ - firat.karadeniz@milliyet.com.tr
İlk televizyon şovuyla hayatımıza girmesinin üzerinden neredeyse 10 yıl geçti Şahan Gökbakar’ın. Bu
10 yıla beş film sığdırdı ama kariyerine. Hepsi de gişede önemli başarılar yakaladı.
Yeni filmi “Recep İvedik 4”ün vizyona girmesinden hemen önce de kapısını çalıp merak ettiklerimizi sorduk. Sosyal medya performansını, polemiklerini, sporla arasının nasıl olduğunu ve en önemlisi yeni “bomba” projesini anlattı.
“Recep İvedik 4” ile ilgili öngörünüz nedir?
Hatırladığım kadarıyla ilk üç gün rakamlarında rekor “Recep İvedik 3”te. Yine iyi bir ilk üç gün rakamı yakalayacağımızı düşünüyorum. İnsanlar bu filmi bekliyor çünkü.
Film vizyona girer girmez sinemaya akın ediyorlar.
“Survivor” temalı bir yarışmaya katılıyor bu filmde Recep İvedik...
Evet. Yarışmanın ismi “Issız Ada”. Neden bu yarışmaya katılıyor sorusuna gelirsek. Recep’in yaşadığı mahallede çocukların futbol oynadığı bir arsa var. Bu arsayı bir müteahhit satın alıyor. Fakat Recep bunu istemiyor. Bu nedenle de arsayı o müteahhitten daha fazla para vererek almaya çalışıyor. O parayı bulmak için yarışmaya katılıyor zaten.
İnşaat meseleleri, çevre duyarlılığı gündemde hep. Bu noktadan mı yola çıktınız siz de?
Hayır. Bizim Recep’i yarışmaya göndermemiz gerekiyordu. Recep de bir mahalle kahramanı olduğu için bu arsa fikri sıcak geldi bana. Bu nedenle bu hikayenin üzerine gittik. Farklı şeyler de bulmuştuk aslında. Recep
bir güvenlik görevlisiyken bir soyguna şahit oluyordu. Fakat üstüne kalıyordu bu soygun. O parayı ödemek için yarışmaya katılıyordu...
“Recep İvedik” daha ne kadar devam edecek? Aynı karakteri oynamaktan sıkılmadınız mı?
Ben sıkılmadım. İzleyenlerin de sıkılmadığını görüyorum. Ben dört sene “Recep İvedik”e ara verdim. “Vermez olaydım” dedirtecek kadar ısrar ve talep geldi. Recep İvedik’in özlendiğini, arzulandığını gördüm. Aslında ben başka bir film yapmak istiyordum. Çok hoşumuza gitti hikaye. Tabii “Recep İvedik” serisi 5, 6, 7 diye gider. Böyle bir plan da var.
“TV çok yorucu ve stresli, dönmeyi düşünmüyorum”
“Celal ile Ceren”de Recep İvedik’ten farklı ama ona paralel bir karakter vardı. Peki bambaşka bir karakter içinde kendinizi görebiliyor musunuz? Mesela bir dramda? Böyle bir istek ya da teklif var mı?
Komedi üzerine kariyer yaptım ben. İnsanların da benden beklentisi bu yönde. İlerde kendimi bu alanda da göstereyim deyip dram oynar mıyım? Oynayabilirim. Bana sinema teklifi gelmiyor ama. “Kendi şirketi var” diye düşünüyor insanlar. Televizyon teklifi çok geliyor. Hem şov hem de dizi için. Gelen bu dizi teklifleri de komedi ağırlıklı oluyor.
Televizyona dönecek misiniz?
Düşünmüyorum. Tabii büyük konuşmamak lazım. Hayat ne gösterir bilinmez. Televizyon çok yorucu. Önceki yıllarda strese girmiş, yorulmuştum. Sürekli reytinglerle seni ölçüyorlar. Zor bir şey.
Sürekli sınanmak zor değil mi?
Gerçekten öyle. Diziler şimdi çok uzun, bütün oyuncular şikayet ediyor. Her hafta neredeyse bir film çekiyor gibiler. Yapımdaki arkadaşların da işi zor. Ne güzel, sendikalaşıyorlarmış. Keşke rayına otursa işler.
Televizyona bir düzenleme gerekiyor mu sizce de?
Çok gerekiyor. Tamam, izleyiciler iyi bir şey bekliyor ama bunun daha mantıklı sürelerde olması lazım. İnsanların aralarında bir birlik oluşturması gerek. Ve diyecekler ki “Biz bundan sonra şu saati geçmeyecek diziler çekeceğiz.” Çözümü sektör bulmalı.
2008 tarihli bir röportajınızda “İleride DVD’lerime baktığım zaman hep iyi olarak anılan filmler içerisinde yer almak istiyorum” demişsiniz. Altı yıl geçmiş, şimdi bir değerlendirme zamanı gelmiş olabilir mi sizce?
Benim DVD’lerim “Recep İvedik”, “Recep İvedik 2”, “Recep İvedik 3”, “Celal ile Ceren” ve şimdi “Recep İvedik 4”. Ben gayet memnunum rafımdan.
“Başbakan için de şarkı yazdım”
Twitter’ı baş belası olarak görüyor musunuz siz de? Çünkü ne deseniz olay oluyor.
Ben Twitter’ı söylemek istediklerimi söylediğim bir yer olarak görüyorum. Hakkımda bir haber mi çıkmış, onunla ilgili bir açıklama yapacaksam oradan yapıyorum.
Bu nedenle baş belası olarak görmüyorum.
1 Mayıs’ta birkaç şey söylediniz ve olay oldu. Keşke “Söylemeseydim” dediğiniz olmuyor mu?
Hayır. Onu benim etrafımdakiler söylüyor. “Keşke yazmasan böyle şeyler” diyorlar. Ben hiç düşündüğünü söylemekten ya da bunu yazmaktan çekinen bir insan olmadım. Benim yazdıklarımı istediği gibi algılayanlar var. Ben 1 Mayıs’ta da Gezi Parkı olaylarında da sükunete çağırdım insanları. Yazdıklarımın arkasındayım. İnsanların daha sakin olması gerektiğini düşündüm. Devlet yetkililerine de seslendim. Başbakan için bir şarkı yazdım, gitarla çaldım. “Çık bu halka güzel bir şeyler söyle” diye sözleri vardı.
Hayatını kaybedenler oldu olaylarda. Kimse sakin kalamadı.
Evet. O herkesi üzdü. O insanların yaşayamadıkları hayatı düşününce üzülüyor insan. Allah rahmet eylesin. Özellikle dövülerek hayatını kaybeden o genç insanın toprağı bol olsun. Çok üzücü bir şey. İnşallah kim buna sebebiyet verdiyse cezasını çeker.
“Yaşlanıyorum, fazla kilolardan kurtulmam lazım”
Galatasaray’ı sorayım...
Galatasaray çocukluktan, babamdan bana kalmış bir miras. O yüzden severim. Kongre üyesiyim. Elimden geldiği kadar destekliyorum. Fakat fanatik değilim.
Basketbol da takip ediyorsunuz.
Ben spor seviyorum. Tenis de izlerim. Grand Slam’lerin çoğuna gitmeye çalışıyorum. US Open’a gittim en son. Eğlenceli oluyor benim için. Ben de çok uzun zaman, 10 seneye yakın lisanslı tenis oynadım.
Tekrar devam etmek istiyor musunuz? “Kilolardan kurtulayım artık” diye bir düşünce var mı?
Sorma! Yaşlanıyorum, kilolardan kurtulmam lazım. Sağlık açısından da önemli. Gece yemelerini kesmemiz lazım. Kafaya koyduktan sonra insan altı ayda kilo verebilir de işte kafaya koymak lazım.
“Eskiden yemek yapardım ama artık yapmıyorum”
Şahan nasıl biri, evde ne yapar, koleksiyon yapar mı, yemek pişirir mi bunları hiç bilmiyoruz...
Sakin yaşayan bir insanım, arkadaşlarımla vakit geçiririm. Gezeyim-tozayım bir hayatım pek olmadı. Gitar çalıyorum rahatlamak için. PlayStation’la vakit geçiriyorum. İki oda dolusu DVD var evde. Artık almıyorum gerçi. Eskiden her hafta giderdim, yeni çıkanları alır izlerdim.
Yemekle aranız nasıl? Yapıyor musunuz?
Pek yapmam. Eskiden daha fazla yapardım. Şimdi o zevkim köreldi. Genelde hep sipariş veriyorum.
“Trier’nin ‘Karanlıkta Dans’ını uyarlayacağım”
Röportajlarınızda festival filmlerinden hoşlanmadığınızı da söylemişsiniz sürekli.
Bu tamamen bir seyirci olarak kendi fikrim. Bu filmler olmasın, kimse sanat filmi çekmesin de demiyorum. Herkes kendi işini yapsın. Seyirci olarak ben eve bir DVD ya da Apple TV’den bir film alacağım zaman Türk festivallerinden
ya da Cannes’dan, Sundance’ten ödül kazanmış bir film denk geldiği zaman “Dur bi” derim. O kadar para veriyoruz. Filmin 30’uncu dakikasında koltukta uyukluyorum sonra. Belki de ilkelim bu konuda, bilmiyorum. Ben izlediğim bir filmde eğlenmek, gerilmek, ağlamak istiyorum.
Siz sinema gözü için de izlemiyorsunuz demek ki. Belki kardeşiniz izliyordur.
Sinema-Televizyon okuduğu için o biraz daha yatkın. Ama benim sevdiğim işler de var. Björk’ün oynadığı “Karanlıkta Dans/Dancer in the Dark” mesela, Lars von Trier’nin filmi. O da gişe filmi değil ama ağlattığı olmuştur beni. Bu filmin haklarını aldım. Uyarlamasını yapacağım. Lars von Trier ile de görüşmeler yaptık.
Lars von Trier ile tanıştınız mı?
Hayır. Onun şirketiyle benim şirketim yazıştı. Bu işleri yürüten insanlar var. Ben yürütmüyorum tabii. Böyle bir anlaşmamız var şu anda.
Türkiye’de komedyenler sürekli birbirleriyle kıyaslanıyor. Sizin de başınıza geliyor. Neden güzel bir dille geçiştirmiyorsunuz bu meseleleri?
Kıyaslamayla ilgili hiçbir sıkıntım olmadı bu ana kadar. Hep kıyaslandım. Benim tepki verdiğim şeyler bu değil. Tabii Haldun Dormen olayından bahsediyorsak.
“Kimseyle sorunum yok”
Hayır. Sadece o değil.
Tepki vermemin nedeni şu: Ortada bir iş var. “Recep İvedik” filmini beğenip beğenmemek tamamen kişinin kendi tasarrufu. Nasıl ben festival filmleri bana göre değil diyorsam diğerleri de “Bu film bana göre değil” diyebilir. Buna tepki vermem, saygı duyarım. Fakat yaptığım işi beğenenleri ya da bu filmdeki oyuncuların emeğini, bizim zekamızı, benim kendi kişiliğimi, karakterimi hor görmeye, aşağılamaya çalışan ve tepeden bakan insanlar olursa, onlara cevap veriyorum. Vermeye de devam edeceğim.
O zaman eleştirmenlerle ilgili bir sıkıntınız da yok.
Hiç kimseyle ilgili bir sorunum yok. Herkes işini yapıyor. Yaptığımız işi beğenen ya da beğenmeyen herkese benim tahammülüm sonsuzdur. Her türlü eleştiriye razıyım. Sadece hakaret ve seyircileri aşağılayan yorumlar olmasın.