21.02.2021 - 03:05 | Son Güncellenme:
Silifke, Mukaddem mahallesi, Becirli sokak, no:1’de doğdum. 11 çocuklu bir ailenin 11. çocuğuyum…”
Doğan Cüceloğlu kimdir diye sorduğunuzda ne üst üste koyduğunuzda neredeyse insan boyuna ulaşan kitaplarından, ne psikolojinin Kâbesi sayılan ABD’nin en iyi üniversitelerinde geçirdiği 25 yılından, ne psikoloji camiasının ilk 10 üstadından biri olan Charles Osgood tarafından şahsen seçilmiş olmasından ne de diğer başarılarından bahsederdi. O, Cücellerin Doğan’ıydı. Öyle doğdu, öyle yaşadı ve öyle veda etti bu hayata.
Çalışmalarının ve yazdıklarının insanların işine yaradığını gördüğünde yaşadığı mutluluğa şahit olmanızı isterdim. Bunun için feda etmek zorunda kaldıklarını düşündüğünde bile “Olsun buna değer” diyordu hep.
“Üç torunum var Amerika’da” demişti bir gün, “Ben şimdi Amerikan vatandaşıyım, istersem Amerika’da kalabilirim. Güney Kaliforniya’da geçimimi temin edecek kadar gelirim var. Ama kendi tercihimle buradayım. Bazen kendime soruyorum. Çocuklarımdan ayrıyım, torunlarımdan ayrıyım. Değer mi? Değer. Çünkü Amerika’da üç tane torunum varsa Türkiye’de üç yüz bin torunum var.”
Bugünlerde moda olan terimle bir “elit”ti Doğan Hoca. Ama asla bunu göstermeye, ilan etmeye kalkmadı. Aksine başarılarından çok başarısızlıklarından bahsetmeyi tercih etti.
Onunla sohbetlerimizden oluşan son kitabının önsözünün ilk cümlesinde bile dile getirmişti bunu, “Gençliğimde gergin, stresli, mutsuz günlerim çok oldu. Eş olarak, baba olarak kendimi suçlu hissettiğim, değersiz gördüğüm dönemler yaşadım” diyerek. “Hatalarım, günahlarım, sevaplarım, başarılarım, yenilgilerimle ben benim. Hepsini sahipleniyorum. Çektiğim hiçbir acı nedensiz değil. Ben onlar sayesinde ben oldum” diye de eklemeyi unutmadan.…
Doğan Hoca hayatıma ben 15-16 yaşlarındayken girdi ve bir daha hiç çıkmadı. 5-6 yıl kadar önce de yüz yüze tanışma fırsatımız oldu. Tanıştığımız ilk günden itibaren de kendimi en yakın hissettiğim insanlardan biri haline geldi. CNN Türk’te yayınlanan “Gündem Özel” programında defalarca konuğum oldu Hoca. Sohbetlerimiz ilk orada başladı. Ama Doğan Hoca ile ilişkimizin asıl katmerlendiği yer bir anlamda Hoca’nın tüm çalışmalarının ve hayatının bir özeti olarak baktığı “Var mısın” kitabının yazılma süreci oldu.
2019 yılının Ekim ayının 21. günü başladı sohbetlerimiz ve 2020 yılının Mart ayının 12. gününe kadar sürdü. Bu süre zarfında ara ara aksamalar olsa da haftada iki gün Kronik Yayınları’nın Levent’teki binasında sıra sıra dizili kitapların arasında 3-4 saate varan sohbetlerimiz oldu.
Karşılaşmalarımızda, buluşmalarımızda öyle bir “Denizciğim” deyişi vardı ki! O nidayı bir daha duyamayacak olmak kalbimi sızlatıyor. Kahkahası, gülerken elini “şap” diye dizine vurması, sevdiği bir olay ya da sözle karşılaştığına “Hay yaşşa!” deyişi…
Sevgili okuyucu, boyumu kat kat aşan bir işe -Doğan Hoca’nın kim olduğunu anlatma işine- giriştiğimin farkındayım. Üstelik bunu bihakkın başarabileceğime pek itimadım yok.
O zaman bu yazıyı niye yazıyorum?
“Şahidim” demek için.
Şahidim; onun iyi birisi olduğuna… Hayatı, insanları, doğayı, yerdeki karıncayı, daldaki kargayı ama en çok da memleketini ve memleketinin insanlarını çok ama çok sevdiğine.
Şahidim; onun insanda pek nadir rastlanan kendi hatasını ve eksikliklerini kabul ve ikrar etme erdemine sahip olduğuna…
Şahidim; başarıları kadar başarısızlıklarını da aynı samimiyet ve açıklıkla dile getirdiğine.
Şahidim; yazdığı her bir satırı, her bir yazıyı, her bir makaleyi, her bir kitabı bu ülkenin evlatlarının işine yarasın diye yazdığına.
Şahidim; insanlarla ayrıldığı noktaları değil birleşebileceği, ortaklaşabileceği alanları ve konuları bulmak için uğraştığına. Eğer herhangi bir ortaklık yoksa bizzat uğraşarak öyle bir alan inşa etmek için çırpındığına.
Şahidim; sohbetlerinde tanıdığı “büyük büyük” adamlardan değil senin-benim gibi sıradan insanlarla yaşadığı deneyimlerden bahsetmeye bayıldığına…
Şahidim; yaşı, işi, sınıfı fark etmeden her tanıştığı insandan bir şeyler öğrenmeye çalıştığına…
Şahidim; müziği hele de halk müziğimizi nasıl candan, nasıl derinden sevdiğine.
Şahidim; “incinsen de incitme” düsturunu birkaç adım ileriye götürüp “incinme ve incitme” mertebesine çıkardığına.
Şahidim; iyiler içinde bir iyi olduğuna.
Şahidim; bu dünyadan bir Doğan Cüceloğlu geçti.
Ama gelip geçmedi, yüreğimizi en acıyan yerinden delip geçti.
Dermanını da verip hem de!