12.07.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:
MEHMET TEZ mehmet.tez@milliyet.com.tr
Nilüfer’in evine bir asansörle iniliyor. Bir koridordan geçiyor, bir merdivenden iniyor, bahçeden geçtikten sonra bir kapıyı çalıyorsunuz. Kapının ardında Boğaz manzaralı geniş bir salon ve önünde bir bahçe var. Modern tarzda geniş bir kanepe, klasik tarzda çay koltukları... Geniş sehpanın üzerinde bir adet geniş ciltli Monet kitabı ve Victorian Painting derlemesi üst üste duruyor. Onların arkasında ayaklı kurabiye tepsisi, bir adet dumanı tüten çay ve iki adet meraklı göz var:
“Merhaba ben Mehmet.”
“Ben de Ayşe Nazlı.”
“Nasılsın.”
“İyiyim.”
Utangaç Ayşe Nazlı çaktırmadan sahneden çekilirken merdivenden gelen ayak sesleri var. Nilüfer karşımda. Tahminimden daha ufak tefek, en doğal haliyle gülümseyerek gelip yanıma oturuyor. İnsanın uzun uzun sohbet edebileceğİ birine benziyor. Hani hangi konuyu açarsanız açın sizi yarı yolda bırakmayacak eşlik edecek türden.
“Hayal” isimli albümü geçen hafta piyasaya çıktı. Hadise’nin sevgilisi ve prodüktörü Sinan Akçil, Ozan Çolakoğlu, Devrim Karaoğlu, Mustafa Ceceli, Buğra Uğur, Fahir Atakoğlu düzenlemeler yapmış. Nilüfer’in söz ve müziğini yazdığı üç şarkı var. Albümden yayımlanan ilk single “Bir Bilseydin” Power Türk ile aralarında bir soruna neden oldu. Kanal şarkıyı bir şekilde yayımlamak istemedi ve Nilüfer Kuruçeşme Arena’daki konserinde bu konuya değindi.
Çayımdan bir yudum alıyorum ve soruyorum.
Power Türk meselesiyle başlayalım mı? Ne oldu? Biz bir şey anlamadık bu işten.
Kimse anlamadı ki.
Reklam olsun diye mi polemiğe girdiniz?
Hayır. Onlar bu şekilde söylemişler. Bunu da hiç yakıştıramadım. Bu işe yeni başlayan birisi için söyleseler hadi neyse. Ama benim için, yani bana karşı kendilerini savunmak için böyle bir dil kullanmaları hiç yakışmadı. Biz yıllarca TRT’nin denetleme kurulundan çok çektik. Yok prozodisi bozuk, yok düzenlemede sorun var, yok entonasyonda sorun var... Kral TV Uzanlardayken, tek müzik kanalı olduğu dönemde orada da çok çektirdiler bize. Canımızı sıktılar. Herkesin de başına gelmiştir tatsız olaylar.
“Kayahan ile bir gün tekrar arkadaş olabiliriz”
Nasıl olaylar bunlar?
Şarkıyı yayımlamama, listeyi keyfi yapma. Ben haksızlığa tahammül eden biri değilim. Kimse de etmek istemez. Ben aylarca çalışıyorum, stüdyoda kafa patlatıyorum, çıktıktan sonra da bırakmıyorum, uğraşıyorum. Bu kadar emek verdiğim bir işin bir kanal tarafından keyfi bir şekilde yayımlanmaması. Halka sormadan bunun yapılması bardağı taşıran son damla oldu herhalde. Yoksa ben polemiğe girmeyi seven biri değilim.
Bir diğer polemik Kayahan ile aranızda yaşanmıştı. Ne oldu, son durum ne?
Valla o durum kaldı orada. İnsan olarak tamam ama...
Yıllar geçtikçe insan yumuşayabiliyor bazı konularda. Siz ne hissediyorsunuz?
Benden kaynaklanan bir durum yok ki. Kayahan bey “Yüzde 10’unu versin, söylesin” dediği sürece anlaşılan o ki ben o şarkıları söyleyemeyeceğim. Bu artık öyle bir noktaya geldi ki bu saatten sonra benim yumuşamam tükürdüğünü yalamak olur. Asla kişiliğime uygun bir tavır değil. İnsan olarak yani, karşılaştık bir yerde, el sıkıştık öpüştük falan. Ama görüşmüyoruz ayrı konu. Bir gün tüm bu mesleki sorunlarımızı halledersek belki tekrar arkadaş olabiliriz.
Kayahan ile yakaladığınız uyuma benzer bir şeyi bugün aramıyor musunuz?
O kolay yakalanabilecek bir şey değil. Başta bizim de çok farkına varmadığımız bir şeydi. Çok tuttu. O şarkılar bana çok yakıştı. Her zaman olmaz. Ama olmasını elbette isterim. Genç müzisyenler, besteciler çıksın çok isterim. Beste yapıyorlar ama söz yazamıyorlar. Söz ve müziği örtüştüremiyorlar. Bunu yakalayabilen Sezen Aksu var.
Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve siz. Üçünüzün pop müzikte farklı bir yeri var. Görüşüyor musunuz?
Herkesin kendi işi gücü var tabii, çok sık değil. Ama her zaman konuşuruz. Sezen beni arar. Ben onu ararım. Birbirimizi severiz. Ajda Pekkan zaten en çok hayran olduğum kadın. Benim bu işi yapmamın nedeni. Sezen de aynı şekilde.
Çok erken başladınız değil mi müziğe?
37 yıl oldu. Hafta Sonu gazetesinin ses yarışmasında birinci olmuştum. Jüride Nino Varon da vardı. Sonra onun plak dükkanına gittim bir gün plak almaya. Beni orada tanıdı ve Odeon’a çağırdı. Film gibi oldu her şey. İtalyan Lisesi’nde lise birinci sınıftaydım. Ortaokulda çift dikiş gitmiştim. Üstüne bir de ilk plağım çıktı 1972’de. Okul çok zor geldi ondan sonra.
“Kızım benim için motive edici bir unsur”
37’ye takıldım ben. Sizin şarkılarınızla büyüdük koca adam olduk, saçlarımıza aklar düştü, siz giderek gençleşip güzelleştiniz. Nasıl oluyor bu?
(Bolca kahkahanın ardından) Siz erkeklerin saçları erken beyazlıyor ben ne yapayım...
Çok mu iyi bakıyorsunuz kendinize?
Valla genetik herhalde. Ben minyon yapılıyım, onun da etkisi var. Yememe içmeme dikkat ederim. Pilates yapıyorum. Ama mesela Kuruçeşme Arena konserleri öncesinde kilo almıştım. Kilo dediğim 56 falan olmuştum. Benim için çok fazla bu. Osman Müftüoğlu’na gittim. “Hocam konser var ne yapacağız?” dedim. Hemen diyetisyenini çağırdı. “Sana emanet ediyorum. Turp gibi, hiçbir şeyi yok, onun için acımasız davranabilirsin” dedi. Aç bıraktılar, sekiz günde iki buçuk kilo verdim.
Çok zararlı değil mi ani kilo kaybı?
Aç kalmak dediysem; her şeyi yiyip içtim, sadece karbonhidratı kestim. Ama sağlıklı beslenme benim yaşam biçimi olarak kabul ettiğim bir şey zaten. İnsanın bedenine ve beynine iyi bakması gerektiğine inanıyorum. Bir tane hayatımız var. Bir daha dünyaya gelecek miyiz meçhul. Zaten bir kızım var o da benim için çok motive edici bir unsur.
Zaman ayırabiliyor musunuz Ayşe Nazlı’ya?
Evet tabii. Ben her şeyi bir arada yapabiliyorum. Tembel tembel oturmayı seven bir insan değilim. Aktif yaşamayı seviyorum. Şu ara çok yoğunum ve bu hoşuma gidiyor. Özel hayatıma da zaman ayırıyorum, kızıma da, işime de...
Birlikte evde misiniz daha çok?
Hayır, hiç değil. Mesela bu akşam Bodrum’a gidiyoruz konsere, kızımı da götüreceğim tabii. 9 yaşında, dördüncü sınıfa geçti. Şimdi tatilde. Yüzme dersi, tenis dersi öyle takılıyor. Ama tabii evde de zaman geçiriyoruz. Ayşe Nazlı sayesinde bütün animasyonları seyrettim.
“Hadise’yle düet yapabilirim”
Şimdi albüm satışlarının düşmesinin ardından sahne çok önem kazandı. Siz sahne şovu anlamında neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Çok büyük bir konser dizisi yapmak istiyorum. Dansçılar, dekor, koreografi... Buna çok kafa yoruyorum. İlk konserimi de öyle yapmak isterdim ama ciddi bir sponsor bulmam lazım. Biraz kötü bir döneme geldi. Albüm satışından zaten vazgeçtik de bunu yapabilmek için sponsor lazım şimdi. Neden Türkiye’de de Celine Dion tarzı dev bir konser yapılmasın ki? Burada satılan iki-üç bin biletle yapılabilecek bir şey değil bu. Buradan seslenmiş olayım. Mesela bir banka özellikle yabancı sanatçılar için milyonlarca dolar harcadı. Shakira için, Kylie Minogue için... Ve o kadar da beğenilmedi biliyorsunuz. Bu sanatçıları tabii ki izleyelim ama Türk sanatçılar bunu hak etmiyor mu? Bize o paranın yarısını verin bakın neler yapıyoruz.
Genç isimlerle ya da farklı tarzda müzik yapan birileriyle ortak bir proje yapmayı düşünmez misiniz?
Sinan (Akçil) Hadise’yle bir şey yapmamı çok istiyor. Bu olabilir belki önümüzdeki günlerde...
İnternete uyum sağlamak konusundaki fikriniz nedir?
Klip çıktı, radyolara şarkılar verildi ve bir baktık ki internette her yerde bütün şarkılar var. Albüm çıkmadan insanlar tamamını dinliyor. Yapacak bir şey yok. Ben şikayeti bıraktım. Bu artık işin başka bir boyutu oldu. Kabul etmek lazım. Ama yine de indiren kesimin albüm alan kesim olmadığını düşünüyorum. İnsanlar beğendikleri sanatçının albümüne de sahip olmak isteyeceklerdir.
Onlar Türkiye'nin en çok bilinen isimleri. Şimdi ışıl ışıl yaşayan ünlülerin hayat yolculukları hep böyle başlamadı. Kimi kaset satarken söylediği şarkılarla keşfedildi, kimi inşaatlarda çalıştı. İşte ünlülerin ilk işleri...