21.07.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN
Senelerdir müzik sektöründe yer alıyor Muazzez Ersoy. Çizgisini hiç bozmadı. Hep hanımefendi hep asildi. İşi dışında magazin dünyasında onu pek görmedik, duymadık. Uzun süredir de kimselere konuşmuyordu. Tüm ülkenin “Nostalji Kraliçesi” olarak tanıdığı bir isim o ve önümüzdeki günlerde yeni sürprizleri olacak. Biz de bu vesileyle bir araya geldik. Röportaj yapmadık kadın kadına sohbet ettik. Umarım bizim aldığımız keyfi siz de alırsınız. İyi pazarlar
- Size bir şeyler sorabilmek bir yerde görebilmek çok kolay değil. Sanat camiasından biraz uzakta mı duruyorsunuz?
Bu bir sohbet, bir röportaj değil bir kere. NTV’den bu yana şöyle kocaman bir yürekle, keyifle haberlerde seyrettiğim ve çok beğenip hayran olduğum hanımefendiyle bugün, bu vesileyle tanışmak nasip oldu. Çok mutluyum.
Sanat camiasına gelince hem içindeyim hem dışındayım. İçinde işimi yapıyorum, stüdyoya gidiyorum veya sahneme çıkıyorum. Ama işim biter bitmez İstanbul’daysam direkt evime geliyorum, İstanbul dışında bir yerde çalışıyorsam direkt otele, odama çıkıyorum ve aşağı inmiyorum. Ben beni bildiğimden beri böyleyim. Bir dostumun doğum günü olur, evlilik yıl dönümü kutlaması olur o zaman onları kıramam, gideriz bir yerlere ama tabii ben o bir gece gittiğimde bir hafta kendime gelemem. O da ayrı konu. Alışık değil bünye.
“Kasımpaşa’daki atmosferi çok özlüyorum”
- Ketum biri misiniz?
Aslında değilim ama bir noktada ketum tarafım az da olsa var. Çünkü hani adı üstünde ya özel, kişiye özeldir. Kişiye özel olduğu için de kendinde kalır. İşte şurada yemek yedi, şurada çay içti, oraya balıkçıya gitti... Bunlar olmasın diye düşünürüm.
- Kasımpaşa’da evinizin penceresinden bakarken bir fotoğrafınızı yayınladınız geçenlerde. Özlüyor musunuz o günleri?
Özlüyorum… Annemle babamla, babaannemden kalan küçücük evimizde insanların, mahalledeki komşumuzun sevgisiyle yoğrulan o atmosferi ben çok özlüyorum. Keşke çocuk olsam; annem babam yine hayatta olsa o mahalledeki ambiyans, sıcaklık, komşularımızın o güzel ruhları yanımda olsa... Birisi hasta olur, başı ağrır çorba yapar getirirlerdi. Yani artık günümüzde bunlar özlediğimiz şeyler. O güzellikler kıyıda köşede çok az yerde kalmıştır belki.
“Tatlıdan kurtulsam podyuma çıkacağım”
- Yemek yapıyor musunuz? Mutfakla aranız nasıl?
Aslında mutfakla aram iyidir. Ama yemekle aram iyi değil. Çok yemek yemeyi sevmem. Beni tahrik eden tek şey tatlılardır. Eğer tatlıyı bu kadar seviyor olmasam herhalde bu halimin bir yarısı olurum. Tatlı mahvediyor beni. Bir ekmeğin köşesine biraz beyaz peynir koyayım bitti, karnım doydu. Ama bana bir tepsi Osmanlı tulumbasını veya kaymaklı şöbiyeti verin, hepsini yerim. Kendimi şu tatlıya olan düşkünlükten bir türlü kopartamadım. Onu kopartsam var ya yemin ediyorum podyumlara çıkacağım.
- Son günlerde kebapçı açtığınız konuşuluyordu ama siz dediniz ki; “Sadece isim hakkı verdim, ortaklığım yok”. Ne anlama geliyor bu?
Sadece adımı kullanmalarına izin verdim onu da tabii ki sınırlı ölçülerde. Onun dışında resmi bir ortaklığım, yönetimiyle ilgili resmi bir bağım yok. İsmim çok büyük neonlarla yazıyor, gazino neonlarından bile büyük. Tabii bu da bazı yanılgılara sebebiyet veriyor. Orada sahne alıyorum ya da orayla ilgili bir konser çalışması yapıyorum ya da ortağı gibiyim gibi… Değil. Orada sahne almıyorum, herhangi bir program yapmıyorum. Bu söz konusu bile olamaz.
- Kışın çarşamba akşamları “Diriliş Ertuğrul”u izlemek için hiçbir program almadığınız doğru mu?
Ekibime de söylemişimdir Çarşamba günleri ekstra haricinde hiçbir şey kabul etmiyorum. Eğer o güne konserim varsa eve gelir gelmez daha yüzümü bile silmeden valizi, kostümü koyup hemen tabletin başına oturuyorum. Çok güzel anlatımı var.
Mesela “Muhteşem Yüzyıl”ı çok severek izledim. Dönem dizilerini çok seviyorum. “Diriliş Ertuğrul” zaten benim bir numaram. “Elveda Rumeli” vardı bir de.
- O zaman şimdi Diriliş Osman’ı da izlersiniz?
Dört gözle bekliyorum. Hatta bu arada “Diriliş Osman”ı oynayacak olan oyuncu bu role çok yakışacak, bütünleşecek diye düşünüyorum. Nasıl Ertuğrul Gazi’yle Engin Altan’ın yapısı bütünleşti yani o kişilikle o kimlikle bütünleşti; Burak Özçivit’e de çok yakışacağını düşünüyorum rolünün ve dört gözle bekliyorum.
- Dediniz ki; “Lady Gaga beni taklit ediyor, ben ondan daha güzelim, o çirkin”. Espri mi yaptınız yoksa gerçekten beğenmiyor musunuz?
Şimdi şöyle söyleyeyim; birkaç yıl önce Mehmet Turgut’la çok güzel bir fotoğraf çalışması yaptık. Tabii aradan zaman geçti o fotoğraflardan birini yayınlayıp, Lady Gaga’ya benzediğimi, onu taklit ettiğimi ima eden bir yazılar yazdılar Instagram’da. Ben de Bostancı konserinde bir espri yaptım. “Ben Lady Gaga’yı neden taklit edeyim? Ben ondan daha güzelim, o çirkin benim kadar güzel değil” dedim. Tabii bu bir espriydi ama işin gerçeğine de dönüp bakacak olursan; Lady Gaga çok güzel bir kadın değil o da ayrı. Mehmet Turgut’un fotoğrafları kaç sene önce çekilmiş 5-6 senesi var. Espri yapıyım dedim bazı konserlerde ama bazı insanlar bunu ciddiye almış.
- Neden esprinizi ciddiye aldılar bu kadar sizce?
Şimdi ben düşünüyorum mesela bir başka meslektaşım konserlerinde böyle muziplikler yapsa “İnsanları çok eğlendirdi, şakaları, esprileriyle kırdı geçirdi” diye yazarlardı. Ben yapınca, millete bir şeyler oluyor. İğneler batıyor, bu nasıl bir hazımsızlık bunu da anlamış değilim. Bunu da böyle söylüyorum. Çok enteresan bir durum.
- Peki beğendiğiniz isimler var mı?
Beğendiğim isimler var; Sienna Miller. Bayılırım kalitelidir.
- Türkiye’de var mı beğendiğiniz isim? Yeni nesil olabilir eskilerden olabilir.
Buket laf olsun diye söylemiyorum önceden gece geldiğimde hemen NTV haberleri açardım. Senin saatin asla değişmezdi. Bir de modacı Gülşah Saraçoğlu’nu çok beğenirim. Tarzını da çok severim, zevkine de hayranımdır.
- Nostalji kraliçesi olarak anılmak nasıl bir his?
Güzel bir şey. Her şeyden önce genç nesle bilmediği şarkıları duyurup, sevdirmek, onları Türk müziğine yönlendirmek tabii ki gurur verici. Eski şarkılar benimle başladı. Benden sonra başka meslektaşlarım da yaptı tabii ki ama nostaljiyi ilk yapan benim. Geçenlerde bir kanalda yabancı bir artist bir albüm çıkartmış. Altta da yazı yazıyordu 15 milyon kaset satmış dünyada. Ben Türkiye’de sattım bunu nostaljilerimle, CD’ler hariç sadece kaset olarak.
- Yeni nesli dinliyor musunuz Edis, Aleyna Tilki gibi? Dünya starı olduk modundalar biraz.
Aleyna da çok genç, Edis de. Ümit ederim, temenni ederim ki kalıcı olsunlar. Dünya starı olup olmamak önemli değil önemli olan kalıcı olmak. Önemli olan yaptığın güzel şeylerle bilinmek tanınmak. Dilerim kalıcı olsunlar.
“Gençliğimde halter çalıştım”
- Bu güzelliğinizi neye borçlusunuz? Güzellik, bakım ritüelleriniz var mı?
Bir kere sevgili Buket senin söylemen lazım bu güzelliği bu enerjiyi sen neye borçlusun? (Gülüşme)
Aşkım en büyük sırrım ne biliyor musun?
Sebze... Sebze ağırlıklı besleniyorum. Zengin yeşil içerikli salatanın içine fındık, fıstık, ceviz, kuru üzüm veya taze üzüm atarım. Özellikle ağırlığım sebze ve meyvedir. Meyveyi de çok severim; kavun, karpuz, elma, muz benim gece 7’den 7.30’dan sonra tükettiğim şeyler. Yemek yememek için onları yerim. Ve uyku... Beni bırak 24 saat uyurum. Uyku vücuttaki her şeyin ilacı; cildin, tenin parlamasının, organların. Uyku çok önemli.
- Spor yapıyor musunuz?
Spor, gençliğimde çok yaptım; halter çalıştım, Uzakdoğu sporları çalıştım.
- Hangisini en çok sevdiniz?
Sporun her dalını seviyorum hatta sevgili Hasan Kaçan vardır Kasımpaşalı o da. Onunla bizim ekibimiz vardı Kasımpaşa’da. Top oynardık. Bir gün Hasan’ın yüzünden ayağımı top diye taşa vurdum, tırnağım düştü iki üç defa ondan sonra. Canımın acısından Hasan’ı tuttum “Senin yüzünden oldu” diye yere yatırdım, gırtlağına çöktüm. “O taşı oraya kim koydu niye koydunuz!” diye.
“Aşk benim için kadın erkek sevgisinden ibaret değil”
- Sizin “Tek taşımı kendim aldım kadınları” olur ya sanki öyle bir yapınız var. Aşka, sevgiye bakışınız nasıl?
Aşk benim için sadece ve sadece kadın erkek sevgisinden ibaret değil. İlk başta Allah’a olan aşk var benim için sonra aileme ve sevdiklerime, Rabbimin yarattığı güzelliklere. Köpeğim Şanslı’ya. Hani “Başınızı yaslayacak bir omza ihtiyacınız var mı?” diyorlar ya Şanslı o benim için. Çok uyumuşuzdur birlikte. Benim için aşk çok farklı. Bakışının geniş olmasına, engin bakmaya hakimdir aşkın yapısı. Ben böyle düşünüyorum.
- Hayvanları çok seviyorsunuz hatta köpeğiniz Şanslı’yı da hiç yanınızdan ayırmıyorsunuz. Son zamanlarda hayvana şiddet çok artı. Ne hissediyorsunuz?
Allah’tan korkmayan her şeyi yapar. İster insan olsun ister çocuk olsun ister bebek olsun ister hayvan olsun. Köpek, kedi, kuş; ne olursa olsun insanlığımızı, duygularımızı kaybetmeyelim. Hiçbir canlının bir başka canlıya zulmetmeye hakkı yok. Ben ekranda gördüğüm zaman içim, yüreğim sızlıyor. Bir canlıya işkence etmekten bir insan nasıl zevk alır? Hiç mi insanlıktan nasibini almamış? Onu da geçtim Allah her şeyi gören ve bilendir. Hiç mi Allah’tan korkmuyorsun. Bunlarla ilgili yasa çıksın istiyorum ama ağır yasalar. Öyle para cezası değil; o para cezasıyla o hayvanın acısı geçmiş mi oluyor? O hayvanın acısı hala devam ediyor. Bu bir telafi olamaz. Bir insana kötülük yaptığın zaman ceza veriliyorsa hayvana yapılan işkencenin de karşılığı ağır cezalar olmalı.
- Peki günümüzdeki kadın erkek ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Teknoloji ne kadar büyürse büyüdükçe hayatımızı ne kadar kolaylaştırırsa kolaylaştırsın maalesef teknoloji insan duygularını törpülüyor. Tamam hayatımızı kolaylaştırıyor ama törpülüyor da. Bakalım bu teknoloji daha nereye varacak... Son zamanlarda gözlemlediğim şu; eskiden insanlar ağlayan bir bebek, bir çocuk, bir hayvan gördüğü zaman “Canım, neyin var evladım?” diye yanına sokulurdu. Şimdi umursanmıyor. Her şeyden önce her ne olursa olsun önce insanlığımızı, duygularımızı, ruhumuzdaki güzellikleri kaybetmememiz lazım. Her ne olursa olsun.