Pazar“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”

26.01.2020 - 07:56 | Son Güncellenme:

Yeni oyunu “Fanatik” için bir araya geldiğimiz Salih Bademci yakında baba olacak. Bademci; “Doğum yaklaştıkça düşünüyorum, aslında hepimizin yaptığı şey, bir rota çizip çocuğumuzu oradan yürütmeye çalışmak” diyor

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”

Anne baba olarak çocuğumuza dair ne gibi hayaller kurarız? İlk aklınıza gelen “Mutlu olsun yeter” cevabını kenara koyun ve samimi olmayı deneyin. Doktor olsa fena mı olur mesela? Tabii iyi bir eğitim alsın önce, bizim yarım bıraktıklarımızı tamamlasın. Bir dakika bir dakika, mürvetini göreceğiz değil mi? Dünyaya getirdiğimiz çocukla beraber çizmeye başladığımız projenin şekli şemali her birimiz için değişir. Değişmeyen şey, bizim o çocuk üzerinde var olduğunu sandığımız tasarrufumuz.
Salih Bademci, kurucularından olduğu Siyah Beyaz ve Renkli (SBR) Tiyatro’nun yeni oyunu “Fanatik”te, en büyük hayali kendi babasıyla yaşayamadığı maç keyfini beş yaşındaki oğlu Atlas’la paylaşmakken oğlunun Galatasaray’ı tuttuğu gerçeğiyle sarsılan koyu Fenerli Tanju’yu canlandırıyor. “Taksim Hold’em” filmiyle tanıdığımız Michael Önder’in kaleme aldığı oyun aslında hepimizin hikayesi. Çağrı Şensoy’un sahnelediği, Neslihan Arslan’ın anneyi, Nurhan Özenen’in de babaanneyi oynadığı oyunu ve ezeli - ebedi ebeveyn - çocuk çatışmasını nisan ayında kendisi de baba olacak Salih Bademci ile konuştuk.

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”


Haberin Devamı

“Fanatik” ile buluşmanız nasıl oldu, oradan başlayalım.

Michael Önder’in yazdığı metin Çağrı’ya (Şensoy) ulaşmış, yönetmenimize. Çağrı çok beğenmiş, “Oğlum bir oku, oğlum bir oku,” diyor. O hiçbir şeye gülmez, “Oğlum bak ben güldüm,” deyince işkillendim, bu adam güzel komedi metni buldu diye, sahiden de öyle çıktı.

O sırada siz başka bir oyuna hazırlanıyordunuz.

Aynen, eşimle, İmer’le (Özgün) başka bir oyun yapacaktık ama İmer hamile kaldı ve biz o oyunu yapamayacak duruma geldik. Çağrı da dedi ki “Hadi gel Fanatik’i yapalım”. Ama bir baktık “Fanatik” başkasına gitmiş, biz ona gelene kadar. Haydi bu sefer biz de allem ettik kallem ettik, aldık oyunu.

“Fanatik”in bir hoşluğu, daha önce oynanmamış, sıfır bir yerli metin olması.

Aynen, yabancı yazar isimli yerli metin. “Yazar ve çevirmen Michael Önder” diyorum ben, “Michael yazdı, Önder çevirdi”. Hem nicedir komediye girmemiştik hem de yerli metne, böyle iyi yazılmış bir yerli komedi bulmak çok kıymetli geldi bize.

Oyunun adı “Fanatik” ve biz çekimi stadyumda yaptık, bu bir futbol oyunu mu sorusu gelecektir.

Hayır. Oyunun çatısı futboldan başlıyor diyebiliriz ama evin, dört duvarın içi, tamamen başka bir konu. Bunun içinde din var, cinsiyetçilik var, muhafazakarlık var her cepheden, biraz bencillik var, biraz ebeveynlik var, bu konularla ilgili fanatik tarafları işliyor.

Sizin oynadığınız karakterin adı Tanju. Çünkü...

Çok güzel hikayesi. Babası Tanju’ya ismini verirken Tanju Çolak Galatasaray’da ve sonra Fenerbahçe’ye geçiyor. Baba için bu bir hezimet olarak kalıyor. Sonra karma işte, oğlu Fenerbahçeli oluyor ve baba layığını buluyor. Olağanüstü bir baba oğul çatışması çıkıyor ortaya. Oyun dedenin vefatıyla başlıyor ve bir baba oğul ilişkisinin izdüşümü olarak bambaşka konularda geziyor.

Haberin Devamı

Karma bir tur daha atmış o sırada.

Evet dede torununu Galatasaraylı yapmış giderayak. Şahane.

Tanıtım metninde ne diyor; “Bir babanın hayatta duyup duyabileceği en acı cümle, ‘Baba ben Galatasaraylıyım”.

Bu benim babam için de travma. Bu bizim hikaye yani. Bence Türkiye’de birçok evin hikayesi olabilir. Babam Galatasaraylı, ben Fenerbahçeliyim. Futbolla çok haşır neşir, çok iyi futbol oynayan bir adam babam. Bizim ülkede bence babaların bundan bu kadar korkmasının sebebi, çocuklarıyla başka bir bağ kuramamaları. Bir haftanın sonunda eve geldiğinde maç izleyecek, kendinden feragat etmek istemiyor, en azından oğlunu da buna dahil etmek istiyor ve evet, bir baba ile oğulun farklı takımları tutması büyük bir tragedya.

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”


Haberin Devamı

Siz ne paylaşıyordunuz babanızla?

Biz de bir şey paylaşmıyorduk. Babam beni çok sinirlendirirdi Galatasaray kazandığı zaman, ben de kızararak evde ona bağırırdım. Bunu aşmak için bayağı olgunlaşmış olman gerekiyor. Mesela ben bu durumu herhalde 20 - 25 yaşlarından sonra kabullendim. Halbuki neydi ki, altı üstü futbol.
Tanju 20’sini epey geçmiş ama kabullenememiş.
O işte fanatik. Sonra dönüyorsun karısına, onun da çocuk yetiştirmek üzerine muazzam bir fanatizmi var.

Ama babaanne olaya gizlice el koymuş.

O da başka bir iktidar hastası kadın. Oğlan fanatiği. Tam bizdeki erkek annesi profili. Ben mesela kendi annemin falan oyunu izlerken “Şöyle bir kaynana olsam,” diye içinden geçireceğini hissediyorum.

Haberin Devamı

Sizinki nasıl bir annedir?

Benimki çok rahat olmaya çalışır. Şimdi torunla birlikte değişecek, onu hissediyorum, rüzgarlar esmeye başladı ufak ufak. Hani şey var ya bizde, “Onu öyle yapmasak mı?” gibi ufak ufak karışmalar. O annelerin özelliği, özellikle de oğlan annelerinin. Bu oyunda o çok güzel işlenmiş bence.

Sizin bebeğin cinsiyeti belli oldu mu bu arada?

Kız. Adını da İklim koyacağız ama iklim değişikliğiyle alakası yok. İmer’in rahmetli babasının daha önce İmer’e koymak istediği isimmiş. Oyunda çok hastalıklı bir ilişki var çocukla ama doğum yaklaştıkça düşünüyorum, aslında hepimizin yaptığı şey, bir rota çizip çocuğumuzu oradan yürütmeye çalışmak. Sadece bu bir komedi olduğu için olayın vahşetini daha net görüyorsun. Ve mesela şu an bir ebeveyn adayı olarak çok kaygı duyuyorum.

Sizin var mı hayalleriniz kızınıza dair?

Yok. Sadece bir şeyler yüklememeyi istiyorum. Renk, giyim, oyun, bu tarz cinsiyete dair görev yükleyen şeylerden kaçınmak istiyorum. İzlemek istiyorum, gerçekten böyle bir eğilim var mı? Yani kızlarda pembeye ve Barbie bebeğe, erkeklerde de mavi ya da siyaha ve arabaya? Yoksa bunu biz mi yapıyoruz çocuğa aldığımız şeylerle? Herkese de söyledik, “Bir şey alırken ne olur pembe falan seçmeyin, üniseks renkler alın; gri, sarı, yeşil... Yaptığımız oda da hiç kız odası değil. Ha sonra kendisi çok süslü, çok kokoş bir şey olur, bilemem, olsun tabii, ama en azından ben yüklememiş olayım bir şeyleri. Kendi tercihi olsun.

Türk erkeklerinde sıkça görülen büyüme sorunu da var Tanju’da. “İstanbullu Gelin”deki Fikret’te de vardı.

Ama ben sana bir şey diyeyim mi, bence Fikret tarzı karakterler çok gerçek. Ben erkeğin çok kolay büyüdüğünü düşünmüyorum. Anne figürü var olduğu sürece, illa baskıya gerek yok, fiziksel olarak var olduğu sürece, erkeğin yüzde yüz bir yetişkin olmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum.

Sizin için de geçerli herhalde bu?

Tabii ki, herkes için geçerli bence. Yani bizim ülkemizde. Yüzde 99’a kadar gelebiliriz yetişkinlik adına ama 100 değiliz. Anne figürü bizde bir acayip. Mesela bu misyonu da yüklemek yanlış. Eşime de bunu yapmadım, o konuda gurur duyuyorum, işte İmer yönetmen yardımcısı, provaya geliyor şu anda. Aman bebek bekliyoruz, yatayım, şunu yiyeyim, şunu yemeyeyim hiç yok. Tabii ki dikkat ediyorsun sorumluluk olduğu için ama hayatından taviz verme noktası kötü. O kadar çok taviz veriyor ki çocuğu için, hele ki erkek annesi oğlu için, sonra da bu bir öfkeye dönüşüyor. Çünkü oğlan gidiyor başka bir kızın peşine. Sen niye hayatından bu kadar feragat ettin ki, biri gelip onu alacaktı yani, belli bu. 

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”

Kızıyla maça gitme hayali kuran Bademci onun Galatasaraylı olması ihtimaline de hazır.

Haberin Devamı

Neyse ki sizde torun kız.

Evet. Bir arkadaşımız aynı dönemde hamile kaldı, baba Fenerbahçeli ve belli ki çocuk erkek olsun istedi, hayalleri vardı bununla ilgili. Fakat kız çıktı bebek. Tabii ki üzülmedi ama şunu gördüm yüzünde; çocuğumla maça gidemeyeceğim. Ne kötü bir şey, niye kızınla gidemeyesin? Benim hayallerimden biri, kızımla Fenerbahçe maçına gitmek, eğer Fenerbahçeli olursa. Galatasaraylı olursa ben de Galatasaray maçına giderim, ne yapayım. Geçiririm üstüme formayı giderim, yapmadığım şey değil, kızım için mi yapmayacağım?

“İstanbullu Gelin”den sonra televizyona ara mı verdiniz?


Altı ay oldu, başlarız yavaş yavaş. Sabah kalkıyorsun, bir kahve koy, aç bir müzik, Twitter karıştır, bir şeyler izle, bayağı özlemişim bu durumu. Bu sezon oyun seyrediyorum ve çok mutluyum.

Sizin dizileriniz genelde uzun ömürlü. Şans mı sadece yoksa belli kriterleriniz mi var gizliden?

Sağ ayakla giriyorum sete. Yok canım, kriterim şu; bana yarasın istiyorum. Mesela “İstanbullu Gelin” konu itibariyle ilk bölümünü okuduğumda “Kesinlikle olmalıyım,” dediğim bir iş değildi. Gayet de sıradan, tuhaf bir aile durumu var, dışarıdan bir gelin geliyor, kaynana da buna kızıyor. “Millet aydan atlıyor, bizdeki hikaye bu mudur?” dediğim bir yerdi. Ama diyaloglar sağlamdı, konu oturup da karakterler ortaya çıktıktan sonra ki bunda Zeynep Günay Tan’la Deniz Koloş’un payı çok var, biz artık bir konu değil bir aile izlemeye başladık. O diziyi uzun ömürlü kılan oydu.

“Anne figürü var oldukça erkeğin büyümesi zor”

Röportajın tamamı Milliyet Sanat’ın şubat sayısında.

“Yardımcı oyuncuysan eziksindir”

Sizinle oynadığınız “ikinci adam” rolleri çok konuşuluyor. “Hakkı verilmemiş oyuncu” diye yorumluyor insanlar, ne jönler oynayacakken.

Bizde yardımcı oyuncuysan eziksindir. Şunu kabul edemiyorlar, en iyi yardımcı oyuncu mesela “en iyiden kötü oynamıştır,” anlamına gelmez. Belki yardımcı oyuncu oradaki bütün adaylardan daha iyi oynamış olabilir. Gayet güzel, bana da patlamıyor iş patlarsa. Çünkü bizde faturayı oyuncuya kesmek diye bir şey de var.

Yani gözünüz jönde değil.

Jön sıkıcı bir şey. Başrol keyifli olabilir ama jön çok sıkıcı gerçekten. Ne yapacağım jön olup? Çıkar gömlek, giy gömlek, çıkar gömlek, giy gömlek.

Bir röportajda “Günde dört saatimi spor salonunda geçirecek vaktim yok jön oynayacağım diye,” demişsiniz zaten.

E yok. Spor yapayım istiyorum da kendim için. Hayatımda bir kere baklavaları görsem de fena olmaz gerçi ama kalkıp da jön olmak adına böyle bir algıya kapılmak istemiyorum. Biz çünkü yeteneksiz, kaslı başrollere jön diyoruz. Bu algıya geldik.