Pazar“Anılarımı yazmaya kalktım, ailemin mafya tarafından uyarı geldi”

“Anılarımı yazmaya kalktım, ailemin mafya tarafından uyarı geldi”

24.01.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Türk sinemasının kült oyuncusu Aydemir Akbaş vizyona yeni giren “Kutsal Damacana 2: İtmen”de de oynuyor. Galatasaray Lisesi mezunu, hariciyeci olması beklenirken oyunculuğu seçmiş, en ağır tiyatro oyunlarından seks-komedi filmlerine kadar her türü denemiş bir aktör. Yaşadıklarını da yazmış ama “dostlarının sırları onunla mezara gideceği için” öldükten sonra basılacak

“Anılarımı yazmaya kalktım, ailemin mafya tarafından uyarı geldi”

En son “Kolpaçino”da seyrettim Aydemir Akbaş’ı. Gülmekten yerlere yattım ve kim bilir kaçıncı kez “Keşke daha çok oynasa” dedim. Daha çok oynasa ve bambaşka rollerde oynasa... O gerçek bir aktör çünkü. Ama aktörlüğü epeyce ihmal etmiş, deyim yerindeyse “hor kullanmış” bir aktör.
Oysa ki Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda James Baldwin’in yönettiği “Düşenin Dostu” da var kariyerinde, Ömer Lütfi Akad imzalı “Vesikalı Yarim” de, “Hanımın Çiftliği”nin TRT versiyonunda oynadığı olağanüstü berber rolü de...
Ama çoğunluk için ya seks desen seks değil, komedi desen komedi değil yapımların ya da İbrahim Tatlıses filmlerinin oyuncusudur. Hatta kimileri “porno yıldızı” demeye kadar vardırır işi.
Ne yeteneği ne de entelektüel birikimine değer biçmek haddim değil ama içimden geçirdiğimi söylemeden de edemedim ona: Kariyerinizi heba etmediniz mi?
Katılmıyor bu fikrime. Pek de umurunda değil hatta. Her akşam geldiği Galatasaraylılar Evi’nde buluştuğumuzda, burada sürekli senaryo yazdığını anlatıyor. Sanki senaryolar rollerden daha çok heyecan veriyor ona. Sigara üstüne sigara içiyor, yanında üç paketle dolaşıyor. “Eee, çok değil mi acaba?” diye soracak olduğumda, “Konuşma,
kızdırma kafamı” diyor. Aman kızdırmaya gelmez, siniri ve küfrü de meşhur zira.
Buluştuğumuz günün öncesinde yeni filmi “Kutsal Damacana 2: İtmen”in galası vardı. “Nasıldı?” diye sorunca “Seyretmedim ki” diyor.

Dün filmin galası vardı ve siz filmi seyretmediniz. Neden?
Kendi filmlerimi senelerdir izlemiyorum. Bu yüzden İbrahim’le (Tatlıses) kavga ederdik, “İnsan merak eder” derdi. Yanlışı gördüm mü tepem atıyor, küfrediyorum. Seyretmeyeyim daha iyi.

“Kutsal Damacana 2”de neden oynadınız?
Bu ekiple yaptığımız ilk film “Kolpaçino”da başrol benimdi. Çok yoruldum, 15 gün sular içinde çalışınca sol bacağım gitti, bel fıtığım azdı. Sızlıyor hâlâ. Dedim ki, bu sefer bana küçük bir rol yazın. Yazdılar, onu oynadım. Topal, attan düşmüş bir jokey rolüm. Seyis olmuş sonra.

Benim bildiğim oyuncular büyük rol peşindendir.
Eşekliklerinden, aptallıklarından. “Keşanlı Ali Destanı”nda üç cümlem vardı, üç cümle. Ne oldu Sipsi Selim rolü? Bomba gibi patladı! Hâlâ söylüyorlar. Sinemaya geçerken bir tek cümle kullandım: “Konuşma lan”. Yer yerinden oynadı. Yahu hamallıktır diyalog. Bir tane olsun, tam olsun. Üç dakika oynayayım, parsayı toplar giderim.

Biliyorsunuz parsayı toplayacağınızı, değil mi?
Rolün kokusunu alırım, o benim maharetim.

Nasıl alınır bir rolün kokusu?
Tipi okur okumaz anlarım. Zaten müdahale de ederim. “Alıyorum bu rolü ama bu şartla” derim. Kime versen o rolü, okuyunca göremediyse almaz. Ben görürüm, “Şu cümleyi değiştireceğim, şu ceketi giyeceğim” derim.

“Sette gecikmeye, laubaliliğe, zırt pırt çay-kahve içmeye tahammülüm yok”

Kolay mı sette sizinle çalışmak?
Dünyada en kolay şey benimle çalışmaktır. Hem de en zor şey benimle çalışmaktır. Herkesten evvel sete gelirim. Gecikmeye tahammülüm yoktur; ağzı içki kokana, laubaliliğe, zırt pırt çay-kahve içilmesine tahammülüm yoktur. Sabah 9’da başlarım, akşam 6’da paydos. Faşistimdir sette. Babamın oğlunu tanımam. Role uymuyorsa kardeşimi oynatmam. Birinin paraya ihtiyacı varsa ve benden rol isterse, uymuyorsa cebine parayı koyar yollarım.

Neden zor olduğunu anladım. Peki neresi kolay?
Kolaylığı da bu nedenlerden. Bunları yap, sette en neşeli adam benim.

Oray Eğin bir yazısında size hitaben diyor ki “Eğer bir şey yapmazsanız Türkiye sizi ‘Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak’la hatırlayacak. Kimse iyi bir oyuncu olduğunuzu bilmeyecek”.
O zaman ona söyleyemedim, şimdi söyleyeyim. Halk veriyor bana değerimi. Ben o seks komedi filmlerini çekerken “Biz sana gülmeye geliyoruz, sen aktörsün” dediler bana.
Atilla Dorsay benim için “İfadesizliği ifade haline getiren aktör” diye yazdı. Komedyenlik bakmaktır, tiptir. Bir kere sıcak tiptir, elektriği yoksa olmaz. Bizim de üstadımız Şarlo’dur. Ezilmiş, hor görülmüş, itilip kakılmış, toplum dışı edilmiş, işsiz bir tiptir. O seks komedi devrinde Hüsnü ve Kazım diye iki tip çizmiştim. Onlar da itilen kakılan, hor görülen adamlar... Halk özdeşleşiyordu benimle.

İçinde seks olmasa olmaz mıydı?
Yahu seks seks diyorlar, sululuk yapıyordum ben.

Haberin Devamı

Ama her zaman “Porno oyuncusu Aydemir Akbaş” diye yazılmaz mı?
Affedersin ama bunu yazan hıyar. Pornoyla seks komedinin farkını bilmiyor. P....ngi dava etsem canına okurum.


“Benliğimi Urfa’da geçen yıllarda buldum”
Gündemin birinci maddesi olan Balyoz Planı için ne düşünüyorsunuz?
Her ülkenin en güçlü yeri silahlı kuvvetleridir. Değilse ezilmeye mahkumdur. Ben otoriteden yanayım. Otorite olmayan ülkeden hayır bekleme. Ben demokrasiye inanan bir insan değilim. Dörtte üçü cahil olan bir ülkede hangi demokrasi? Partinin içinde demokrasi yok. Milletvekillerini parti başkanı seçiyor, ben seçemiyorum. Nerede demokrasi? Demokrasi hap, içiyorsun uyuşuyorsun.

“İşçi Partisi kurulunca sol görüşle destekledik, cılk çıktı”

Sol bir dünyadan geliyorsunuz. Bugün hayat görüşünüzü nasıl tanımlarsınız?
Galatasaray Lisesi’nde kimse bir şey okumadan biz okuyorduk. Fransız edebiyatını, felsefeyi... O kuşak en şanssız kuşaktır. Biz CHP’nin o faşizan diyebileceğim devrini yaşadık. Sonra Demokrat Parti, özgürlük mözgürlük ayağına Menderes hayranı olduk. Derken İşçi Partisi kurulunca sol görüşle destekledik. Sonunda İşçi Partisi cılk çıktı.

“İki yıl Kürt çocuklara Türkçe öğretmeye çalıştım”

1960 ihtilalinin yanında mıydınız, karşısında mı?
Fransa’ya tiyatro tahsiline gidiyordum, ihtilal olunca yedek subay öğretmenlik çıktı. Hemen Fransa’dan vazgeçip müracaat ettim.

Neden vazgeçtiniz?
Türkiye’yi tanımak için. Urfa’nın Suruç kazasının Kara köyüne öğretmen olarak gittim 1960’ta. İki sene toprak altında yaşadım, Kürt çocuklara Türkçe öğretmeye çalıştım. İzin bile kullanmadım. Türkiye’nin gerçeğini orada bizzat yaşadım. Kaçakçı kovaladım.

Ne kattı size o iki sene?
Her şeyi. Benliğimi orada buldum. Hâlâ İstanbul’da talebelerim var. Ve hâlâ beni Urfalı zannederler.

“Şafak Sezer çok iyi ama senaryoyu ciddiye almıyor”
Seyirci önce sevdiği aktöre gelir, sonra senaryoya. Benim Hüsnü ve Kazım tiplemelerim filme çekerdi insanları. Mesela bugünlerde bunu yakalayan Recep İvedik. İsim bile önemli, Recep halk tipi isim. Bu Muhlis olmaz, Mümtaz olmaz. Mümtaz dediğin zaman emekli öğretmen. Haşmet olmaz, Erol olmaz. Niye Erdinç İvedik yapmadı da, Recep yaptı? Halk ismi çünkü. Bir rol oynarken isim seçmek bile önemli. Can diye gariban olur mu?
Böyle bir tiplemeye bugün en çok yakışan oyunculardan biri de Şafak Sezer, hatta en iyileri bana göre. Bir eksiği var, senaryoyu fazla ciddiye almıyor. Eksik geliyor senaryo. Mesela “Kutsal Damacana 2”nin finali son gün geldi. Benim kurt adam olma durumum yoktu, birdenbire oldum.


“Babam dedi ki ‘Hariciyeci olacaktın, şimdi hâlâ işsizsin”

Haberin Devamı

“Ben oyuncu olacağım” cümlesini ne zaman kurdunuz?
Ben Galatasaray’dayken hiç sanatla ilgisi olmayan biriydim. Rahmetli Ayberk Çölok’la derslerden kaçmak için gittik tiyatro bölümüne girdik. Ahmet Kutsi Tecer bize rol verdi, Moliere’in “Cimri”sinde. Ayberk dedi ki, “Ne yapacağız?”. “Oynayacağız oğlum mecburen”.
Bir oynadık, bitti, kanıma girdi.

Nasıldı ilk performansınız?
İlk gece Ayberk’le sahneye bir girdik, yuhalandık. Yuhalayanlar da arkadaşlarımız, “Siz kimsiniz de tiyatro yapıyorsunuz hıyarlar” diye yuhaladılar bizi.

Sahne tozunu yuttunuz yani...
Hem nasıl. Sonra Haldun Dormen’in Cep Tiyatrosu’na girdim. Perdeciydim evvela, perde çekiyordum. Sonra küçük bir rol oynadım.

Aile nasıl karşıladı Galatasaraylı çocuklarının oyuncu olmasını?
Gazeteciler röportaja gelmişti, babam “Oğlum hâlâ adam olamadın, işsizsin” dedi. Galatasaray’dan sonra beni Siyasal Bilgiler’e yollayacaktı, hariciyeci olacaktım. Ben de istiyordum aslında. “Hariciyeci olacaktın, hâlâ işsizsin” lafını işittik.

Kardeşiniz Erdinç Akbaş da size özenip mi oyuncu oldu?
Ben hiç istemedim aslında. Ama iyi bir oyuncu oldu.

Çok yaş farkı var mı aranızda?
Ben yaş, baş, doğum günü hiç bilmem.

Nasıl yani? Kardeşinizin kaç yaşında olduğunu bilmiyor musunuz?
Hayır, ben Beyhan’ı bile zar zor tutuyorum aklımda.


“Niyetin kötüyse yastık değil istersen beton koy”
Galatasaray’la ilişkiniz ne durumda?
Aşırı fanatiğim. Ama artık izlemiyorum, Beyhan da arkadaşlarım da yasakladı.
Her şeyi kırıp döküyorum, fırlatıyorum, küfrediyorum.

Okullu olmayan Galatasaraylıları ayırır mısınız?
Biraz kafatasçılık vardır bende. Ama içlerinde liseli gibi olanlar vardır, maalesef bizim içimizde hıyarlar da vardır.

Sizin futbol programınız vardı,
“Geri Dörtlü”. O ne oldu?
Kovuldum o programdan. Ankara’da biri “Galatasaraylılar vatan hainidir” diye camına yazı yazmış. Ben de ona canlı yayında küfrettim. Onun için canlı yayınlara çıkmıyorum, dilimin kemiği yok. Okan Bayülgen’e çıktım, orada da küfrettim.

O esnada ne oluyor da küfretmeden duramıyorsunuz?
Siliniyor her şey, kim olursa olsun. Mesela bir kadın bana “Film çekerken araya yastık konmasına ne diyorsunuz?” diye sordu. Tövbe tövbe... Bana sorduğu soruya bak. Küfretmeyeyim de ne yapayım? Dedim ki, “Bu niyet meselesi. Niyetin kötüyse yastık değil istersen beton koy”.
Artık bu diziler varoşlara göre yazılıyor. Seks komediler de öyle bozuldu, açtıkça açtılar. Yahu seks çıplaklık değildir, elbiseyle bile bir seyirciyi tahrik edersin.

“Tek gecelik ilişki yaşamam, hastalık kapsam sonra karıma ne derim ben?”

Filmleriniz tahrik etme amaçlı mıydı?
Sonradan o hale geldi. Ben sıyrılıyordum, güldürüyordum. İşletmeciler “Bu adam niye ciddi ciddi öpüşmüyor” diye şikayet ediyorlardı beni. “Kimse tahrik olmuyor bunun filminde, bunun yanına bir jön koyun” dediler. Cılkının çıkacağını gördüm, gidip Kültür Bakanı’na şikayet ettim sonunda “Durdurun” diye. Bak şimdi Allahtan RTÜK var!

Çok para kazandınız mı o filmlerden?
Ne diyorsun ya, sinemayı biz kurtardık. Ben de dünyayı kazandım ama yedim.

Nerede yediniz?
Gece hayatında.

Beyhan Hanım ne diyordu bu işe?
Bazı kavgalar, boşanmalar o yüzden.

O filmlerde kıskanmıyor muydu peki?
Hiç. Beni bilir çünkü. Benim öyle ilişkim olmaz, gecelik ilişkim olmaz. Tek Beyhan.

İnanayım mı buna?
Tabii inan, niye inanmayacaksın ki? Bir macera yapacaksam o kadının Beyhan’ın üstünde olması lazım. Korkarım zaten bir gece tanıdığım kadınla yatağa girmekten. Her şeyden evvel hastalık kapmaktan korkarım, nasıl anlatacağım karıma?


“Prodüktörler ciddi seks yapmadığım için benden şikayetçiydiler”

“Anılarımı yazmaya kalktım, ailemin mafya tarafından uyarı geldi”


Kariyerinizi heba ettiğinizi düşünüyor musunuz?
Hayır. Benim kıstasım halktır. Gerisi, ... aşağı Kasımpaşa... Entel takımı aşağı Kasımpaşa. Alenen böyle yaz.

Bir Berlin’den ya da Cannes’dan ödül almak istemez miydiniz?
İsterim, niye istemeyeyim ki. Ama ödül peşinde değilim. Kariyerimi heba ettiğimi düşünmüyorum çünkü halk hiçbir zaman seks oyuncusu gözüyle bakmadı bana. Ben sevişme sahnelerinde ne yapıp edip seyirciyi güldürüyordum. Bütün prodüktörler ciddi seks yapmadığım için benden şikayetçiydiler.

O zaman prodüktörler neden sizi seçtiler?
Ben ilk bu teklif geldiğinde Aziz Nesin’in “Hakkımı Ver Hakkı” oyununu oynuyordum. Tanju ve Temel Gürsu keşfetti bendeki komediyi. O sırada seks komedi furyası geldi Türkiye’ye.

“Hâlâ tiyatro yapanlara acırım”

“Benim ne işim var seks filminde” demediniz mi?
Başta seks filan yoktu. Mayolu kızlar, bikinili kızlar... Sonra açgözlü prodüktörler işin cılkını çıkardı, biz de bırakmak zorunda kaldık. İki sene işsiz kaldım. Sonra 12 Eylül darbesi öncesinde kendi tiyatromu açtım. Kandemir Konduk’un çok güzel bir oyunu oynuyordum, ful gidiyordu. Haftada bir gece oynamak zorunda kaldık darbe şartlarında. Ben de bıraktım tiyatroyu.

Tiyatroyu özlemiyor musunuz hiç?
O tarihten beri tiyatrodan nefret ediyorum. Karımın altınlarını satmak zorunda kaldım. Soğudum. 30 yıldır seyretmiyorum bile. Tiyatro bir arpa boyu ilerlemedi Türkiye’de.

Tiyatro öldü diyenlere katılıyor musunuz?
Evet, katılıyorum. Bugün tiyatro yapanlara, mücadele verenlere acıyorum.

Tiyatro kariyerinizi bir kenara itip sizi seks filminde oynadınız diye eleştirenler de var bolca.
Bir gün Adana’da Ferdi Tayfur ile programdayız, “Abi” dediler, “Seni bir albay istiyor”. Dedim şimdi niye seks filmi yapıyorsun diye azarlayacak. Kalktım gittim. “Sen gençliğe seksin önemsiz olduğunu anlatıyorsun” dedi bana. Buyur bakalım...

Bu iyi bir şey mi?
İyi tabii. “Ciddiye alınmamasını anlatıyorsun insanlara. Biz sana gülüyoruz” dedi. Ve ben iddia ettim, ölene kadar bu sinemada star kalacağım dedim. İnanmadılar. Görüyoruz bak, aradan 55 sene geçti, hâlâ ayaktayım.

Oyuncu olarak sizi tatmin etti mi bu filmler?
Beni dram da tatmin eder, komedi de. Bütün komedyenlere bak, çok iyi dram oynarlar. Münir Özkul, Erol Günaydın, Sadri Alışık, Şener Şen... Ve komedyenler, bir-ikisi hariç çok utangaçtır.

Ben sizin utangaç olduğunuzu düşünemiyorum.
Beni o kadar yırtık zannederler, bana lüks bir otelde randevu verin, kapıda beklemezseniz içeri giremem. Lüks bir restoranda kalkıp kolay kolay tuvalete gidemem. Bütün gözleri üstümde hissederim, utanırım, sıkılırım.

“Babam ciğerciydi ama 10 profesöre hayatı öğretirdi”

Nasıl bir çocuk olduğunuzu hatırlar mısınız?
Hırçın! Anlatamam ne kadar hırçındım. Mesela ilkokuldayken hoca bana bir şey söyledi, önümde bir cetvel vardı, bir fırlattım, adamın alnına saplandı. Babam beni aldı, sinir doktoruna götürdü. Adam bir süre şey sordu, sonra dedi ki “Siz bu çocuğu alın, Karaköy’den vapura bindirin. Açık kısmına götürün, Kavaklar’a kadar gidip bu temiz hava alacak. Eve gidince de bir ılık duş, ayran, süt müt...”
Böyle bir tedavi.

İşe yaramamış gibi görünüyor.
E Arnavutluk işte. Annem Laz, Sürmeneli. Babam Manastırlı. Buyur! Ne çıkacak ki oradan?

Nasıl bir babaydı?
Olağanüstü. Ciğerciydi ama 10 profesöre hayatı öğretirdi. Çok namusluydu. Müthiş
Atatürkçüydü, Atatürk’ün aleyhinde konuşanı çekip vurabilirdi. Bir amcam da İttihat Terakki’ciydi. Baba tarafım oldukça siyasi ve biraz mafyamsı...

Nasıl mafya?
Girme o konulara. Ben bunu bir gün yazmaya kalktım, bana uyarı geldi o taraftan.

Bir gün yazacak mısınız her şeyi?
Ben kitabımı yazdım. Bir ara modaydı, bütün sanatçılar anılarını yazıyordu ya; rahmetli Erdal Öz yazmamı istedi benden. Ben dedikodu yazmam dedim, dostlarımın sırları benimle birlikte mezara gider. Bu şartlarda yazdım ama Erdal’ın ömrü vefa etmedi. Şimdi duruyor, ben öldükten sonra basılacak.

“Karımla üç kere boşandık, bu dördüncü nikahımız”
“Anılarımı yazmaya kalktım, ailemin mafya tarafından uyarı geldi”


Sizin siniriniz de filmleriniz kadar ünlü...
Evet. İnadım, öfkem hiç değişmez. Arnavutluktan o. Gölgemle kavga ederim. Damarıma basmazsan iyi.

Sizinle yaşamak çok zor olsa gerek. Kaç yıldır birliktesiniz Beyhan hanımla?
46. Üç kere boşandık, dört kere evlendik. Araları hep 15 gün.

Neden boşanıyorsunuz?
Hiç! “Sigarayı niye yere silkeledin?” “Zeytinyağlı yemek niye iyi olmamış?” Böyle şeyler...

Bunun için boşanılır mı?
Damar işte!

Sonra nasıl barışıyorsunuz?
Boşanıyoruz, 15 gün sonra barışıyoruz. Arkadaşlarımız girer araya... Sonra şahit bulamaz olduk artık. Son nikahımız 15 sene oluyor. Yorulduk.

Beyhan hanım mı sizi idare eder hayatta?
Aşağı yukarı. Ben ampul gitse elektrikçi çağırırım. Cep telefonunu İbrahim Tatlıses ile Acar Yıldırım’ın hatırı için aldım. Telefonda konuşmayı sevmem ki, en uzun konuşmam 30 saniye. Bir ay evden çıkmam bazen.

Ne yaparsınız bir ay evde?
Okurum, yazarım, seyrederim, çalışırım, düşünürüm.

Evde sizinle yaşamak zor görünüyor.
Benim üstüme gelinmeyecek. Israr mısrar etmeyeceksin. Yemek yemiyorsam, ye demeyeceksin. Sigara içme demeyeceksin.

Kaç senedir sigara içiyorsunuz?
50-60 sene oldu.

İçki ne kadar zamandır içiyorsunuz?
50-60 sene oldu.

Doktorlar ne diyor bu işe?
Doktor alerjim vardır, gitmem. Bir kere hastaneye yattım, 40 sene evvel verem oldum. Maltepe Sanatoryumu’ndaydım. Sonra o hastaneden jandarma nezaretinde atıldım. Çünkü hastalara grev yaptırdım.

“Amerikan pirinci yemek istemeyen solcu Aydemir Akbaş hastanede isyan çıkardı”

Nasıl grev?
İyi bakılmıyorlar diye. Süleyman Demirel temel atma törenine geldiği gün olay çıkarttım, sivil polis engelledi. Sigorta Kurumu geldi, onlara hakaret ettim. Hastalar bir sabah bana geldi, grev yapacağız dediler. Pijamalarla Maltepe’ye yürüdüler. Herkes de benden zannetti.

Kabak sizin başınıza patladı.
Başhekim gazetelere “Amerikan pirinci yemek istemeyen solcu Aydemir Akbaş isyan çıkardı” diye beyanat verdi. Bir teğmen, iki jandarma çıkardı beni hastaneden. Dedim askere saygım sonsuz, valizimi hazırladım. Hastaneden çıkarken bütün hastalar alkışladı beni pencerelerden.

Başka hastaneye mi gittiniz?
Elimde valiz, doğru Milliyet’e geldim. Halit Çapın dedi ki “Ulan ne oldu?”. “Hastaneden kovdular”. Cağaloğlu’nda elimde valizle resim çektirdik, bunlar bastılar gazeteye. Bunun üzerine Sağlık Bakanı emir vermiş, bütün hastanelerden davet geldi bana “Odanız hazır” diye. İnadım tuttu, gitmedim.