OtomobilBir gecelik silecek macerası!

Bir gecelik silecek macerası!

11.03.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aslında hayatın cilvesi dedikleri şey bu olsa gerek! Ne kadar da acı içinde kıvranıyor olsanız, sorumluluklarınıza yenilip, acının hakkını veremeyebiliyorsunuz... Böğürürcesine, hıçkırıklara sınırsız özgürlük vermek isteseniz bile...

Bir gecelik silecek macerası

Yıllardan kaçtı hatırlamıyorum. Ancak kulaklarımda hala çınlayan bir reklam müziği vardı. Tabii hafızam yanıltmıyorsa şöyleydi:

Haberin Devamı

"Önce güneş, hava, su

Sonra bol gıda gelir

Akş ama babacığım

Unutma Ülker getir..."

Kaymaklı bisküvileri bakkal amcanın rafında dizili teneke kutulardan aldığımız, televizyon yokluğundan radyo tiyatrosu dinlediğimiz günlerdi. Dedemlerin kış aylarında her odada soba yanan evinin camları, her akşam buğu içinde kalırdı. O sıralar da sanırım ilkokul sıralarıydı. Otomobil dünyasının içine iyiden iyi dalmışlığım sürüyordu. Olay, artık sokaktan geçen otomobillerin plaka numaralarını yazmaya, "oto-toto" oynamaya kadar varmıştı. O dönem, şimdilerde sadece arazi olarak kalan TOE (Türk Otomotiv Endüstrisi) fabrikasında çalışırdı dedem. Emekliliğine rağmen çalışması gerekmişti.

Ben, her akşam sokağın başında duran yeşil renkli servis otobüsünü beklerdim babaannemle birlikte. Buğulanan camları, tıpkı otomobil silecekleri gibi elimi bir sağa bir sola oynatarak silmeye çalışırdım. yağmurlu havalarda sileceklerin camlardaki suyu silişine hayrandım... Tıpkı bizim kedi gibi!

Haberin Devamı

Bir akşam dedem eve geldiğinde ondan bir şey istemeye karar verdim. Ne kremalı bisküvi, ne de yeni bir Matchbox marka küçük otomobildi isteyeceğim...

"Camlarda biriken bğuları gerçek araba gibi temizleyen, gerçek silecekler istiyorum!.."

Askeri disiplini ve "Hayır" dedi mi geri dönüşü olmayan bir yola girdiğinizi anlayabileceğiniz ses tonuyla beni titreten dedem, hiç renk vermemiştı o akşam. Ertesi gün, bir sonraki gün derken sileceklerden ses yoktu. Bense, silecek hayellerini bir yana bırakmış, ilgimi anahtarlık boyutlarındaki pilli fenerleri pedallı plastik traktörüme bantlayıp karanlıkta odaları dolaşmaya yönlendirmiştim.

Günlerden bir gün, dedem hiç farkettirmeden yemek masasına elinde iki adet silecekle geliverdi. Tam istediğim gibilerdi üstelik. Hemen, evin tüm buğulu camlarını dolaşmaya başladım sileceklerle. Sanki yağmurdu otomobil kullanıyor gibi onları elimle idare ediyor, camda çıkan izleriyle gurur duyuyordum.

Bütün gece oynadım onlarla... Ertesi sabah kalktığımda sileceklerin yerinde yeller esiyordu. Biraz arayıp-taradım, ancak çok da üstelemedim.

Haberin Devamı

Üzerinden çoook yıllar geçti. Otomobil yazılarımda Anadol ile ilgili bir konuya değineceğim sırada aklıma geldi o silecekler. Dedem, sırf torununu mutlu etmek uğruna, taksitleri devam eden Anadol'un sileceklerini bir geceliğine söküp eve getirmeyi göze almıştı.. Nasıl da düşünememiştim bunu oysa.

***

Sen hep söylerdin... "Şimdiki aklım olsaydı, işimle delicesine uğraşmak yerine aileme daha fazla zaman ayırırdım. Zira işe ayırdığım bunca vakit, hiçbir zaman ailem kadar beni mutlu etmedi!"

Bunu söyleyen kişinin torunu olan ben, acısını yaşadığı insanın yüzünü "sırf iş gezisi nedeniyle" son bir kez görememenin mutsuzluğunu yaşıyor şimdi. Belki ömür boyu sürecek bu mutsuzluğu, sıraladığı satırlarla itiraf etsem de...

Biliyorum, bunları söylemek için çok geç kaldım ama seni çok özledim "Dedem..."