Bir hayvanı anlamaya çalışmak
Hayvanlara, özellikle de sokak hayvanlarına, hayatımızda yer vermek ve onların yaşamalarına yardımcı olmak çok güzel sonuçlar doğurabilir.
Evde hayvan beslenir mi hiç kuzum? Mesela asla kedi veya kuş beslemeyin. İşi abartıp hamster, yani bildiğin fare besleyenler bile var! Yahu mikrop yuvası bunlar... Ciğerlerine tüy kaçar, hasta olursun. Evde beslemeyi geçtim, aman diyeyim bahçede falan da besleme! Bunlar afedersin pislerler, o halleriyle gelip senin üzerine atlarlar; her yerine bulaşır! Hastalık yuvası bunlar anlayacağın. Hem hiç mi duymadın sen 'köpek giren eve melek girmezmiş' sözünü? Gel sen beni dinle; işi garantiye al, evde kedi, kuş, balık gibi hayvanları da besleme.
Görüyorsun hayvan besleyenlerin halini! Evlerine misafir bile alamıyorlar! Kimse onların evine gitmek istemiyor. Etrafta dolaşan, her hareketini takip eden, tüy döken ve aman bir yerini tırmalayacak diye korktuğun bir kedinin bulunduğu eve kim gitmek ister ki? Arkadaşına "Evimde bir fare var, gel sana da göstereyim" denir mi hiç? En önemlisi de, çocuklarımızı bu gibi hayvanlardan uzak tutalım! Malum onlar çok daha hassas. Hadi diyelim her şeyi göze alıp kedi beslemeye başladınız... Bir gün çocuğunuz olursa o kediyi hemen kapı dışarı atın! Çocuk yanınızdayken sigara içmekten, yüksek sesle tartışmaktan, evin çatısına baz istasyonu koymaktan (çünkü çok iyi para veriyorlardı), veya evde kablosuz modem, cep telefonu, bilgisayar, televizyon gibi radyasyon yayan cihazlar kullanmaktan hiç çekinmeyin... Ama kediden korkun!
Sokak hayvanlarına bile tahammülümüz yok!
Köyden kente göçtüğümüz yıllarda koptu hayvanlarla olan bağımız. İneğimizi, tavuğumuzu, köpeğimizi, kedimizi; kısacası ne kadar hayvanımız varsa hepsini bırakıp daha uygar olduğuna inandığımız soğuk, kalabalık, ağaçsız ve betonarme şehir hayatına kaçtık. Artık bir atın ne kadar sadık ve duygusal olabileceğini bilmiyoruz. Bir hayvanla duygusal bağ kurmuyor, hiçbirini sahiplenmiyoruz. Atlara ne kadar uzak kaldıysak, kedi ve köpeklere de uzak kalmaya başladık. O kadar ki, sokak hayvanlarına bile tahammülümüz yok! Gördüğümüz yerde saldıracak sanıp taş atıyoruz, kovalıyoruz, onları rahatsız edecek her hareketi yapıyoruz. Hayvancağız ölmediyse iyice saldırıyor ve kaçınılmaz sona ulaşıyoruz: İnsanlar belediyelerden ölüm fermanları çıkarmaya çalışıyorlar!
Hayvanlara, özellikle de sokak hayvanlarına, hayatımızda yer vermek ve onların yaşamalarına yardımcı olmak çok güzel sonuçlar doğurabilir. Mesela esnaflar kapı önlerinde hayvan görmek istemiyorlar. Oysa sevmeyi ve beslemeyi seçseler, sadece bir kap suyun bile ne kadar sadık ve kıymetli bir dost olarak geri döneceğini anlasalar, çocuklarına hayvan sevgisi aşılasalar; hayatları boyunca unutamayacakları güzel anılar kazanma şansı yakalayacaklar.
Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki...
Yapılan araştırmalar hayvanlarla iletişim kuran öğrencilerin gelişen iletişim yetenekleri sayesinde okul yaşamları boyunca ezberci değil, irdeleyen ve anlayan bireyler olarak yetiştiklerini gösteriyor. Misal bir köpekle birlikte büyümek, sürekli bir deneysellik katabiliyor hayata. Köpeğin nasıl öğrendiğini deneyerek öğreniyor, başka bir canlıyı anlamaya çalışarak içgüdülerinizi geliştiriyorsunuz. Böylece doğayı anlama beceriniz de gelişiyor. Bununla birlikte muhtaç bir canlıya sevgi ve merhamet duymayı da öğreniyorsunuz.
Köyden kente göçerken hayvanlarla iletişim kurma becerilerimizi yitirmemizin yanında, hayvanlara düşman bir nesil de yetiştirmeye başladık. Çocuklarımızı daha çok küçükken hayvanlara karşı dolduruşa getiriyoruz. Bir köpekle karşılaştığımızda "Isıracak seni, sakın o köpeğe yaklaşma" diyoruz. Böylece sokakta gördükleri köpeklere taş atmaya başlıyorlar. Büyüdükçe hayvanlara sevgi duymaya değil, eziyet etmeye yöneliyorlar.