Sosyal medyada yarattığımız 'ideal öteki'miz
Günümüzde sosyal medya hayatımızın odak noktasını oluşturuyor. Neredeyse hayatımızı idame ettirdiğimiz yeni bir alan olan sosyal mecralar, bizlere yeni kimlikler sunuyor. Haydi gelin bu konuya daha yakından Molatik olalım...
İdeal yaşamlar, bedenler ve kimlikler
Yeni medya aracılığıyla oluşturduğumuz gerçeklikler bize 'olan'dan ziyade 'olması istenen' ya da 'olması gereken' ütopik bir dünyayı resmediyor. Tıpkı reklamlar gibi. Burada oluşturduğumuz hesaplarla adeta bir üst kimlik inşa ediyoruz. Peki bunu nasıl mı yapıyoruz?
Sadece gülümsediğimiz fotoğraflar
Popüler kültürün insanlara dayattığı ideal yaşam formuna ayak uydurmaya çalışırken, belki de birçok şeyi ıskalıyoruz. Mesela bir insanla içilen kahvenin kırk yıllık hatrını. Çünkü artık o kahve 40 saniyede çekilen bir fotoğrafa meta olmak için orada. Hızlı tüketim alışkanlığımız sayfamızı yenilediğimiz her saniye yeniden üretiliyor. Artık dijital dünyadaki verileri tüketiyoruz. Bu durum bizleri gitgide derin bir tatminsizlik durumuna sürüklüyor ama bunun farkında bile değiliz birçoğumuz. Aslında o sayfadaki 'daha fazlası' butonu gibi hayatımızda da her şeyin daha fazlasını istiyoruz. Aynı zamanda biz de daha fazlası olmak istiyoruz, benliğimizden daha fazlası...
Göstermek istediklerimizi gösteriyoruz
İşte üst kimlik yaratma mekanizması tam da burada devreye giriyor. Göstermek istediklerimizi ön plana çıkarıyor, saklamak istediklerimizin üstünü örtüyor ve 'mış gibi hayatlar' resmediyoruz.
Ütopik evrenimizin baş kahramanı oluyoruz
Sayfamızda her şeyi istediğimiz gibi kurguluyor, istediğimiz gibi yönetiyoruz. Belki de gerçek hayatta hiç yapamadığımız gibi. O yüzden o ütopik evren bizim bir kaçış mekanizmamız oluyor, umut oluyor. Tıpkı çocukken dinlediğimiz masallar gibi. Kendi masalımızı yazmaya çalışıyoruz orada. Hem de kendimiz oynuyoruz, ütopik evrenimizin baş kahramanı oluyoruz!