Güneş Sistemi dışından gelen asteroit: Oumuamua
Bu öyle bildiğiniz asteroitlerden değil! O çok uzun yoldan gelen bir misafir…
Bilinen ilk yıldızlararası misafirimiz 19 Ekim 2017’de Hawai’deki bir teleskop ile keşfedildi. Astronomlar önce kendi sistemimizdeki bir kuyruklu yıldız olduğunu düşündü, sonraki günlerde yapılan detaylı gözlemlerde hem bir kuyruklu yıldız olmadığı hem de bizim sistemimize ait olmadığı anlaşıldı. O Güneş Sistemi’nin ötesinden gelen –keşfedebildiğimiz- ilk konuğumuzdu, yeni bir gökcismi sınıfının ilk üyesiydi.
Güneş Sistemi dışından geldiği, pek garip olan yörüngesi incelenerek anlaşıldı. Sadece bu da değil, cisim Güneş’e en yakın olduğu anda saatte 315 bin kilometrelik hıza sahipti ve yörüngesinde takla atarak ilerliyordu.
Yapılan yeni araştırmalar, asteroitin takla atmasının sebebinin, geçmişte başka bir asteroitle çarpışma sonucunda olabileceğine işaret ediyor. Hatta astronomlar, asteroitin bu şiddetli çarpışma yüzünden bulunduğu yıldız sisteminden dışarı fırladığını ve bu takla atarak ilerleyişini en az 1 milyar yıldır yaptığını düşünüyor.
Astronomlar, 19 Mart'ta yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, bu 400 metre uzunluğundaki misafirin geldiği yerin bir ikili yıldız sistemi olduğunu söylüyor. Bu araştırma şu şekilde yapılmış: Bilgisayar ortamında farklı özeliklerdeki yıldız sistemleri oluşturulup hangilerinin bir asteroiti bu hızda dışarı fırlatabileceğine bakmışlar. Sonuçta bu sistemin bir ikili yıldız sistemi olduğu kanısına varmışlar.
Peki nedir ikili yıldız sistemi?
İkili yıldız sistemi, iki yıldızın ortak kütle merkezleri etrafında hareket ettiği yıldız sistemleridir. Bizim Güneş’imiz böyle bir yıldız değildir, onun birlikte döndüğü bir partneri yoktur ama kafamızı kaldırıp baktığımızda gördüğümüz yıldızların büyük çoğunluğu aslında çift yıldızdır. Örnek vermek gerekirse, gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius ve kutup yıldızımız Polaris aslında birer çift yıldızdır. Uzak oldukları için gözümüz onları tek görür, ancak teleskopla bakıldığında çift yıldız oldukları anlaşılır.
Gelelim keşfin önemine…
Çok fazla bilimsel konuştuk, yorulduk. Şimdi bir beyin fırtınası yapalım ve keşfin anlattıklarını duymaya çalışalım. Şimdiye dek keşfedilen bütün kuyruklu yıldızlar ve asteroitler Güneş Sistemi sınırları içinde. Bu cismin dış uzaydan geldiğini, yörüngesine bakarak anladık. Aslında daha önce Güneş Sistemi dışından böyle cisimlerin gelebileceği 20 yıl önce öngörülmüştü, gelirse nasıl gelir, hangi hızla gelir, bunun hesapları yapılmıştı. Demek ki bilim insanları hayal güçleriyle ve matematikle en gelişmiş teleskoplardan daha iyi görebiliyor.
Kuyruklu yıldızlar ve asteroitler yıldız sistemlerinin oluştukları zamandan kalan küçük kaya parçalarıdır, sistemlerin bebeklik dönemlerine ışık tutarlar. Eğer tahminler doğruysa, bu cisim en az 1 milyar yıl önce uzaklardan kopup gelmişse, belki de kendi evinden koptuğu zaman ev sahibi yıldızlar daha yeni oluşmuştu. Hatta belki de o kadar uzun zamandır yolda ki, geldiği yıldız sistemi artık olmayabilir.
Astronomi böyledir işte. Hep geçmişe bakarsınız, teleskoplar hiçbir zaman şu anı görmez, o yıldızdan ya da galaksiden binlerce, milyonlarca yıl önce yola çıkmış ışık zerreciklerini tespit eder, baktığımız şey milyonlarca yıl önce oradaydı, ama şimdi? Ne kadar uzağa bakarsak o kadar geçmişe gideriz. Ne kadar geçmişe gidersek, evreni o kadar iyi anlarız. Eğer dinlemeyi bilirsek, bu yıldızlararası yolcu bize kendi evinin hikayesini anlatabilir, ne dersiniz?
Bu yazıyı hazırlarken kullandığım kaynakların listesi şunlar:
https://www.astronomy.com/news/2018/03/interstellar-asteroid-oumuamua-came-from-binary-star-system
https://www.eurekalert.org/pub_releases/2017-11/e-eos112017.php
https://news.sky.com/story/mysterious-oumuamua-asteroid-had-a-violent-past-say-researchers-11248620
Ayşegül Şen