16.02.2023 - 03:46 | Son Güncellenme:
"Aile şirketleri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonominin taşıyıcı lokomotifi olarak öne çıkıyor. Türkiye’de kayıtlı işletmelerin yüzde 95’i aile işletmesi iken; bu şirketlerin ortalama ömürleri 34 yılla sınırlı kalıyor. Araştırmalar kurumsal yönetim eksikliğinin bu tablonun oluşmasında belirleyici rol oynadığını ortaya koyuyor. Aile şirketlerinin uzun ömürlü olabilmesi için kurumsal yönetim ilkelerini benimsemeleri ve bağımlılığın sınırlandırıldığı bir yapı haline gelebilmeleri gerekiyor. Kurumsallaşmayı sağlamak ve aile bireylerinin kişisel çıkarlarının ötesinde, şirketin bağımsızlığını ve şeffaflığını korumak için atılması gereken temel adımlar bulunuyor. Gerek yönetim kuruluna gerekse icrada üst düzey yönetim katına, bağımsız ve yetkinlikleri olan aile dışı profesyonellerin atanması bunların başında geliyor. Bunun yanı sıra aile şirketlerinin, kurumsallaşma yolunda ilerlerken, halka arz yöntemini de benimsediği görülüyor. Son yıllarda vergi avantajları ve şeffaf yapısı ile gündemde olan Girişim Sermayesi Yatırım Fonları (GSYF) da aile şirketlerinin tercih edebileceği alternatif çözümlerden biri olarak öne çıkıyor. Aile şirketleri, hissedarlık kültürü oluşturmak için etkin bir araç olan GSYF’yi kapalı fon niteliğinde kurarak halka açılmadan da kurumsallaşabiliyor.
Aile şirketleri ve GSYF
GSYF’ler sadece portföy yönetim şirketleri ile girişim sermayesi portföy yönetim şirketleri tarafından kurulabilir. Mevzuata göre GSYF’ler, pay sahipleri hesabına, mülkiyet esaslarına göre SPK tarafından belirlenmiş varlık ve işlemlerden oluşan portföyü işletmek amacıyla kurulur. Diğer SPK araçları ile kıyaslandığında GSYF’ler esnek yapıları sebebi ile aile anayasalarının da uygulanmasına katkı sağlamış olurlar. GSFY’lerin yönetimi mevzuat kapsamında sıkı bir şekilde düzenlenir. GSYF’ler, Kurucu olan portföy yönetim şirketinin yönetim kurulu tarafından temsil edilebileceği gibi, ayrıca GSYF’nin temsili bünyesinde kurulan yatırım komitesine de devredilebilir. Yatırım komitesinde, ilgili mevzuatta belirlenen niteliklere sahip üyeler bulunmakla birlikte, dışardan da üye atanabilir. Kurucu tarafından atanan üyelerin yanı sıra, aile şirketleri tarafından atanan üyeler de yatırım komitesinde bulunabilir. Bu durum, aile şirketlerine yatırım yapan kapalı devre GSYF’lerde kontrolün sadece Kurucu’da olmasının önüne geçer. Aile şirketinin ortağı konumuna GSYF gelir ve GSYF’nin yatırım komitesinde hem aile üyeleri hem de Kurucu tarafından atanan üyeler bulunduğundan, aile şirketi şeffaf ve kurumsal bir yapıda yönetilir. Teşvik edici düzenlemeler GSYF’ler kurumsal yönetime katkılarının yanı sıra, aile şirketlerine göz ardı edilemeyecek kadar cazip vergi avantajları da sağlıyor. Tam mükellef gerçek kişiler, doğrudan ortak oldukları şirketlerden elde ettikleri temettülerde efektif olarak yüzde 20’ye yakın gelir vergisi öderken, GSYF’lerden elde ettikleri temettülerde, iki yıldan uzun süre tutulan girişim sermayesi yatırım fonlarından elde edilen kazançlarda yüzde 0 (sıfır) stopaj, yatırım süresinin iki yıldan kısa tutulması halinde ise yüzde 10 stopaj ödüyor. Vergi Usul Kanunu’nun 325/A maddesine göre; Gelir Vergisi mükellefleri ve Kurumlar Vergisi mükellefleri, gelirlerinin / kurum kazançlarının yüzde 10’unu ve özsermayelerinin yüzde 20’sini aşmayacak şekilde GSYF’lere yaptıkları yatırım tutarlarını kurum kazancından indirebiliyor. Bunun koşulları; (i) Türkiye’de kurulmuş veya kurulacak olan SPK’ya tabi girişim sermayesi fonlarına yatırım yapılması ve (ii) İlgili yılda ayrılan fon tutarının beyan edilen gelirin yüzde 10’unu, toplam fon tutarının ise özsermayenin yüzde 20’sini aşmamasıdır. Bu perspektiften bakıldığında GSYF’lerin aile şirketlerinin kurumsallaşması bakımından etkin bir yapı sunduğu göz ardı edilemez. Halka arz düşünen aile şirketleri için bir geçiş süreci, ara dönem olarak değerlendirilebilen GSYF’ler, halka arza sıcak bakmayan aile üyeleri için ise kurumsal yönetim ilkelerini kısa vadede benimsetebilecek bir araçtır. Süreci kolaylaştırarak hem şirketi kurumsal bir yapıya kavuşturmak, hem vergi avantajlarından yararlanmak ve eş zamanlı olarak profesyoneller tarafından yönlendirilerek başka kazançlı yatırımlar yapmak neden cazip olmasın?"