Kültür SanatYazmak bir direniş biçimi

Yazmak bir direniş biçimi

01.12.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:

Murat Gülsoy yeni romanı “Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün”de okuru zamanın durduğu, anıların sahipsiz kaldığı, eşyaların, sınırların, düşman kavramının anlamını yitirdiği mekânlara götürüyor.

Yazmak bir direniş biçimi

Ümran Avcı - Yazarlıkta 32 yılı geride bırakan Murat Gülsoy, “Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün” romanıyla okurla buluştu. Pandemideki kapanma döneminden esinle distopik bir hikâye yaratan Gülsoy, adından da anlaşılacağı üzere okuru kıyamet sonrası dünyada dolaştırıyor. Zamanın durduğu, anıların sahipsiz kaldığı, eşyaların, sınırların, düşman kavramının anlamını yitirdiği mekânlara götürüyor. Yaşamın bitişi sonrasında kütüphaneye, müzeye, bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin bahçesine… Kitap bittiğinde “Nasıl bir hayat yaşadım, nasıl bir insan oldum?” diye sorgulatıyor okura. Bu yönüyle de bir yüzleşme kitabı demek yanlış olmaz.

Haberin Devamı

■ Roman, “Artık Özgürüm” bölümüyle açılıyor. Kötülük meleği, “Artık bizim zamanımız hüküm sürüyor” diyor. İstismar, şiddet, kayıp çocuklar ve cinayetlerin peş peşe yaşandığı bu dönem için “Artık kötülük çağında mıyız?” diye sormak geliyor içimden. 

Daha önce bir iyilik çağının yaşandığını sanmıyorum. Kötülük her zaman vardı. Ancak şimdi kötüler artık utanmıyor, pişman olmuyor, üzülmüyor, hatta kötülük neredeyse saygı görüyor. Yalan zorbalıkla gerçeğin yerini alabiliyor. Durumu bu şekilde tespit etmek kimi zaman insanı atalete itebilir. Belki de insanların üzerinde yaratılmak istenen etki tam da budur: Zorbanın galip geldiği barbarlık çağındayız, her koyun kendi bacağından asılacak, kendinizi kurtarın! O hâlde biz de bizi korkutmaya ve yıldırmaya çalışan bu zorbalığa karşı direnç oluşturmalıyız. Yazmak benim için en önemli direniş biçimi. 

Haberin Devamı

■ Kıyamet sonrası farklı mekânları dolaşıyoruz anlatıcı ile… Bu kitabın fikri nasıl gelişti?  

Bu benim kendiliğinden başlayıp kendiliğinden biten kitaplarımdan biri. Daha önce benzer bir deneyimi “Nisyan”da yaşamıştım. Ama onda bile kurucu fikir çok eskilerde not edilmişti defterime. Bu sefer pandeminin biraz hız kestiği benim Ressam Vasıf üzerine çalıştığım bir dönemde âdeta vizyonlar hâlinde geldi bu kitap. Adını da bitince koydum. İlk önce ben de nasıl bir dünyada gezindiğimi bilmiyordum. Sanırım kapanma döneminde tanık olduğumuz doğanın büyüleyici dirilişi ile salgının dehşeti arasından çıkıp geldi. Dünyada hiçbir kuşak bizim yaşadığımız türden küresel bir kapanmayı yaşamadı. Tüm dünyada insan kültürüne ait zaman durdu. Sonrası? Tamamen belirsizdi. Geleceğe dair hayal kuramamak, plan yapamamak bir nevi kıyamet hissi veriyordu. Kitap bu atmosferin benim iç dünyamın coğrafyasına nasıl yansıdığını gösteriyor sanırım. 

■ Hemen her başlıkta kendini gösteren zeytin ağacı ve göbek kordonu imgeleri üzerine konuşalım isterim. 

Ağaçları çok etkileyici buluyorum. Hayvanlardan bile daha ilginç olduklarını düşünüyorum. Çünkü hayvanlar bize daha yakınlar. Hareketliler, korkuları, arzuları, huyları, yaşantıları bize daha çok benziyor. Ama ağaçların kendilerine has varoluşları büyüleyici. Yüzlerce yıl yaşayabiliyorlar örneğin. Bin yıllık çınarların olduğu bir yerdeydim yazın. Nefes kesici anıtsal varlıklar. Zeytin de öyle. Gerçi görüntüsü çok daha mütevazı, yüzlerce yıl yaşasa da belli bir boyu geçmiyor, âdeta çalışmaktan eli ayağı yamulmuş bilge bir yaşlı kadın gibi… Ve sonsuzca üreme kabiliyetine sahip. Romanda da dönüştürücü işlevler oynadığını görüyoruz. Göbek kordonu ise annede kalmış bu sefer… Bitmemiş bir doğum sanki. Ya da ters gitmiş… Tekinsiz. Tabii tüm bunları yazıp bitirdikten sonra yorumluyorum şimdi. Çünkü yazarken asla bunların simgesel anlamları üzerine düşünmedim. O sahneleri gördüm ve yazdım. 

Haberin Devamı

Kıyamet sonrası bir sergi

■ Roman, bir dizi görsel çalışmayla yorumlandı ve sergilendi. Bu proje fikri ve sergi hakkında da konuşalım isterim.

Monday Art Collective’i oluşturan Işıl Güleçyüz, Joel Menemşe ve Ayşenur Köksal ile geçen yıl tanıştım. Önce çalışmalarını gördüm, peşlerine düştüm ve sonra tanıştık. Sanat bizi buluşturdu. Sonra neden ortak bir şey yapmıyoruz, diye sordu Işıl, ben de bu kitabımı verdim okumaları için ve onlar bu kitaptan bir sergi fikrini çıkardılar. Çok heyecan verici bir süreçti. Her hafta buluştuğumuzda resimlerin yavaş yavaş ilerlediğini, değişip dönüştüğünü görmek benzersiz bir deneyim oldu benim için. Ayrıca kitaptan yeni sanat eserlerinin doğması, kitabın doğurgan olması ayrıca çok değerli.