Kültür SanatYaratık hep karanlık

Yaratık hep karanlık

16.08.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:

Ridley Scott’ın sinemaya kazandırdığı “Alien” serisi, yedinci filmi “Alien: Romulus”da yeni karakterler ve köklerine sadık kalarak yoluna devam ediyor, hayranlarının gönlünü kazanıyor.

Yaratık hep karanlık

MÜJDE IŞIL - Ridley Scott imzalı “Alien” iki karakteriyle sinema tarihinde kalıcı iz bıraktı. Biri, damarlarında kan yerine asit dolaşan simsiyah yaratık diğeri de onunla savaşan, sinemanın gördüğü en savaşçı kadınlardan Ripley. 1979’dan beri popüler bir seriye dönüşen “Alien”ın yeni macerası “Alien: Romulus” hem orijinal filme sadık kalıyor hem de ondan farklı denemelere soyunuyor. 

Haberin Devamı

Öncelikle benzerliklerden başlayalım. “Alien: Romulus”un olay örgüsü, ilk filmin neredeyse aynısı. Kendi içinde sürprizler taşısa da bazen ilk filmin yeniden çevrimini izlediğinizi düşündürtüyor. Zaten hikâye de ilk filmin bitiminden başlıyor. Serinin diğer filmleriyle de akıllıca detaylarla bağ kuruyor. Yeni filmin yepyeni ve genç karakterleri var ki başlıca farklılığı burada. Yaşadıkları düzen tam bir kölelik dünyası. Madenlerde ölesiye çalıştırılan insanlar, başka bir gezegene gidebilmek için ömürlerini vermek zorunda. Film, distopik atmosferde ezen-ezilen ilişkisine bakar gibi yapıp bunun üzerinde durmuyor ve uzaya geçiş yapıyor. Halbuki filmin başındaki atmosfer kendi başına iddialı sayılabilir. 

Haberin Devamı

“Alien: Romulus”un aslında üç ana karakteri var. Biri yaratık zaten. Diğer ise ilk filmdeki Ripley’in yerini alan Rain ve onun sentetik (robot) yoldaşı Andy. Rain, Ripley’e nazaran çocuksu bir karakter. Bu açıdan ilk filmin savaşçı ruhunu yansıttığını söylemek zor. “Priscilla”da Elvis’in eşini canlandırdığından beri yıldızı parlayan Cailee Spaeny, Sigourney Weaver’ın halefi olarak biraz sönük kalıyor. Film Andy üzerinden de işçinin işveren için köleleşmesine ve robot-insan duyarlılığı ayrımına dikkat çekiyor. Filmin en ilginç sürprizi ise merhum Sir Ian Holm’un sesinin ve gençliğinin yapay zekâ ile yeniden yaratılması. “Evil Dead/Kötü Ruh”un yeniden çevrimi ve “Don’t Breathe/Nefesini Tut” ile tanınan Fede Álvarez’in yönettiği film, geçmişine sadakatiyle serinin hayranlarının gönlünü kazanacak gibi. 

Maço dünyaya karşı

Kevin Costner’ın büyük paralar yatırdığı “Horizon” serisi ile yapmaya çalıştığını Viggo Mortensen “The Dead Don’t Hurt/Dünyanın Sonuna Doğru”da mütavazı şekilde ve kadın karakteri önceliklendirerek yapmış. Mortensen “Falling”den üç sene sonra gelen ikinci yönetmenlik denemesinde Vahşi Batı’da yeni bir hayat kurmaya çalışan göçmen çifti anlatıyor. Danimarka göçmeni Olsen’i Mortensen, Kanada göçmeni Vivienne’i Vicky Krieps canlandırıyor. Hikâye, Vivienne’in eril dünyada (ve western türünde) kimseye müdana etmemesine odaklanıyor.