Kültür SanatUrfa’nın yaşayan hazinesi

Urfa’nın yaşayan hazinesi

02.11.2020 - 07:05 | Son Güncellenme:

Urfa’nın “yaşayan insan hazinesi” Âşık Sefai’yle temsilcisi olduğu aşıklık ve zakirlik geleneğini konuştuk.

Urfa’nın yaşayan hazinesi

 

Mehmet Acet, namı diğer Âşık Sefai, bundan dört yıl önce UNESCO tarafından Yaşayan İnsan Hazineleri ödülüne layık görülmesi boşuna değil. Doğup büyüdüğü Şanlıurfa’da âşıklık ve zakirlik geleneğini bugüne dek yaşatmakla kalmayıp, usta-çırak ilişkisi içinde gelecek nesillere aktaran bir isim. Bugüne dek dört albümü, üç kitabı yayımlandı, nefes ve deyişleri hem TRT repertuarına girdi hem de birçok müzisyen tarafından seslendirildi. Son olarak kendine has bir biçimde kaleme aldığı şiirlerle de yeni bir akımın temsilcisi oldu. Kelimenin tam anlamıyla “yaşayan hazine” Aşık Sefai’yle, âşıklık ve zakirlik geleneğini konuştuk.

Haberin Devamı

- Âşıklığa nasıl yöneldiniz?

1954, Urfa Kısas doğumluyum. Çoğunluğu Alevi Bektaşi inancına mensup bir Türkmen köyüdür. Gençliğimizden beri cem evlerinde usta âşıkların eline bakarak yetiştik. Cem evindeki âşıklara zakir deriz. Cemin özelliklerini bilen kişidir.  Yani her âşık zakir değildir, ama her zakir âşıktır. Her âşık cemevinde yetişmediği, o kültürü bilmediği için zakir olamaz. Biz bu kültürde yetiştiğimiz için ikisini de almışız. Tabii bu usta çırak ilişkisiyle oluyor. Benim ustam Âşık Halit Aşan. Yine bu köyden. Bağlamayı ondan öğrendim. 1973 yılında da Nevşehir’de Hacı Bektaş Veli evlatları Feyzullah Ulusoy’dan mahlasımı aldım. Ona yazılı olarak bir şiirimi vermiştim. O zaman gençtim utandım, karşısında çalıp söylemeye. Ertesi gün bana “Senin ismin bundan sonra Sefai” dedi. Farsça’da temiz, berrak, gönlü şen anlamına geliyor. 

Haberin Devamı

- Mahlas almanın şartı şiir yazıyor olmak mı?

Talep edersin, o da düşünür, seni inceler, değerlendirir. Hem yazdığın şiirle hem senin kişiliğinle. Ona göre uygun bulduğu mahlası verir. Biz şiirlere nefes, deyiş deriz. Mahlas aldıktan sonra deyişler nefesler yazmaya başladım, türkü denemeleri yaptım. Çeşitli müzisyen ve araştırmacılar yanıma geldi gitti. 1987’de Arif Sağ geldi, benim deyişlerimden derleme yaptı. Bir yıl sonra Mehmet Özbek’e, o dönem TRT şefiydi, deyişler, semahlar okudum, TRT repertuarına girdi bir kısmı. Sebahat Akkiraz, Mustafa Özaslan Cem Çelebi gibi çeşitli sanatçılar benim türkülerimi, deyişlerimi okudu.

- Siz bu geleneği ustanızdan devraldınız, kendi çıraklarınıza nasıl aktarıyorsunuz?

Usta çırak ilişkisi aynı şekilde devam ediyor. Kısas müzik yönünden zengin bir beldedir. Her evde bağlama var desem abartmam. 10‘dan fazla çırak yetiştirdim, yetiştirmeye de devam ediyorum. Bir kısmı konservatuar okudu, müzik öğretmeni olanlar var, Devlet Türk Halk Müziği korosunda yer alanlar var, cemlerde yetişen çıraklarım var.

- Âşıklık geleneğini öğrenmek isteyen birinde hangi özellikleri ararsınız?

Önce tabii yetenek lazım. Ses lazım, bilgi lazım, iyi bir saz lazım ama hepsinden önemlisi güzel ahlak lazım. Bunlar olup da ahlak yönünde zayıf olursa o boştur. Her şeyden önce insana ahlak, dürüstlük lazım, ben öyle düşünürüm. Bir de tabii dünyayı bilmek önemlidir. Burada bu kültür varsa diğer yerde hangi kültür var, onu da göreceksin. Sadece kendini görmeyeceksin, başkalarına da bakacaksın, kendini her alanda zenginleştireceksin.

Haberin Devamı

- Sizce âşıklık-zakirlik geleneğinin sürmesi nelere bağlı?

Her şeyin başında cem kültürü ve ibadetimiz gelir. Çıraklarımız cem kültürü içinde yoğrulursa daha da başarılı olur. Başka alanlara yönelirlerse kültür de inanç da zayıflar. Ama bu kültüre sahip çıkıldıkça âşıklık-zakirlik geleneği de devam eder.

Uluslararası dergide yayımlanan şiir

- Yakın dönemde yazdığınız şiirlerle halk edebiyatında yeni bir akımın temsilcisi olduğunuz düşünülüyor. Biraz bahsedebilir misiniz?

Özelliği, ilk satırlarla yukarıdan aşağıya dize başlarındaki sözlerin aynı olması. Bu biçimde 4-5 tane şiir yazmıştım. Acaba daha önce yapılmış mı diye araştırdım. Bildiğim ozanlardan okuduğum kadarıyla yoktu. Bu işi bilen profesörlere sordum soruşturdum. Daha önce bu türe rastlamadık dediler. Bir tane varmış, o da Yavuz Sultan Selim’inmiş fakat o da divan tarzında yazılmış, benimki hece tarzında. O yüzden arada fark var, seninki ilk dediler. Bunun üzerine yazmaya devam ettim ve kısa süre önce Bilimsel Eksen isimli uluslararası bir dergide yayınlandı şiirlerim.