24.11.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Geçen sezonun en başarılı oyunlarından “Treplev”in yaratıcıları Başak Kıvılcım Ertanoğlu ile Ümit Erlim’in sön dönem Türk edebiyatının övülesi romanlarından Zeynep Kaçar’ın “Yalnız”ını sahneleyeceği heyecan verici bir haberdi. Oyun prömiyerini 28. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yaptı. Pek çok önemli projenin konuk olduğu festivalin öne çıkan yapımlarından biri olmayı da başardı. Roman kimliğinden koparılıp görülmez olan bir kadının kendini bulma, görme ve gösterme mücadelesini konu alıyor. Sahnelemede de romanın özellikle altını çizdiği mücadele öne çıkıyor. Bir kurban değil, bir dönüşüm hikâyesi anlatılıyor. Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Sıla Doğanay, Ecem Kocatepe, Ceyda Özcan, Şevin Parlak, Elif Uçar ve Zeynep Kaçar’ın sürpriz bir rolle sahne aldığı oyunun yönetmeni kadroda yer alan az sayıda erkekten biri Ümit Erlim. “Yalnız”ı Erlim’le birlikte sahneye uyarlayan Ertanoğlu ile konuştuk.
- “Yalnız”ı sahneye uyarlama fikri nasıl doğdu? Neydi sizi etkileyen romanda?
Aslında “Treplev”i yapmadan önce Ümit (Erlim) ile bir roman uyarlaması için araştırma yapıyorduk. Sonrasında Ümit, “Yalnız”ı okuyalım mı dedi ve okuduktan sonra sahnelemek istediğimiz oyunu bulduğumuzu anladık. Geçmiş ve gelecekle kurduğu iç içe hikâyesi ve sinematografik yapısı bizi çok etkiledi. Bir antikahraman hikâyesi olması ve bu antikahramanın kadın olması da çok cezbetti bizi. Fakat o zaman yani iki sene önce, bütçe bulmakla ilgili yaşadığımız süreç bizi “Treplev”i öne almaya itti. Çok da iyi oldu aslında. Böylelikle İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında prömiyerimizi gerçekleştirmiş olduk, iki sene sonra olsa da.
- “Yalnız”ın kahramanı Feray yanlışlarını, doğrularını, eksiklerini, fazlalıklarını saklamadan anlatıyor hikâyesini. Bir kurban hikâyesi olarak değil de bir dönüşüm hikâyesi olarak mı göstermek istediniz yaşadıklarını?
Evet, aslında tam da bir dönüşüm hikâyesi olsun istedik, dediğiniz gibi. Feray’ın yanlışları, doğruları, yaşadıklarını yorumlaması, bakış açısının yıllar içerisindeki dönüşümünü, önyargısız bir şekilde anlatmak istedik. Feray’ın yaşadıkları günümüz Türkiye’sindeki herhangi bir kadının yaşadıkları da olabilir fikrinden yola çıktık hep. Tanıdığı, tanımadığı tüm kadınlar için yürüyor ve olduğu yere geliyor Feray romanda. Biz de bu cümleye sadık kalmak istedik hep fikren.
- Sahnede sadece kadınlar var. Erkek rollerini de kadın oynuyor...
Başından beri bu antikahraman hikâyesini sadece kadınlarla anlatma fikrimiz vardı. Çok sesli bir anlatım olmasını ve bunun da kadın oyuncular üzerinden aktarılmasını, Feray’ın kafasının içindekilerin bu şekilde yansıtılmasını hayal ediyorduk. Ekibimizin yarısından fazlası kadın. Bu oran “Treplev” için de geçerliydi. Ümit de ben de bu durumdan hoşnutuz açıkçası.
- Ben erkeklerin kadınlara dair konularda konuşmalarından çok rahatsız oluyorum. Var mı sizin de buna tepkiniz?
Olmaz mı? Var tabii ki. Belki anlamaya çalıştıkları yerden, yaşadıklarımıza ortak olmak adına bunu da üstlenme hissiyatları olabilir ama bugün hâlâ kadın konu başlığı olan bazı konferansların konuşmacılarının tamamı erkek olabiliyor. Ya da bir sezondaki oyunlara baktığımızda kadın başrol oyuncularıyla erkek başrol oyuncularının; kadın yönetmenlerle erkek yönetmenlerin yönettikleri oyun sayıları arasındaki uçurumu yine erkek oyuncular ve erkek yönetmenler konuşuyor mesela. Buna tepkisiz kalmak mümkün olamıyor. Ama bu konuları konuştukça daha da farkında olacağız ve bu farkındalıkla birbirimizi daha iyi anlayacağımız bir noktaya ulaşacağız diye düşünüyorum.
- “Yalnız”ın bir diğer özelliği de Türkiye’nin son dönem yaşadıklarıyla paralel bir çerçeve çizmesi. Oyun umutla bitiyor. Gelecek de güzel gelir mi sizce?
Gelir diyorum ben. Umut hayatta kalmak için sarıldığımız tek şey. Umudumuzu kaybetmemek adına üretiyoruz, bir araya geliyoruz, okuyoruz, yazıyoruz. Tiyatro mücadele etme gücümüzü artırıyor mesela. Umut oluyor izleyenler için, aktaranlar için. Umutla bitirmesek olmazdı Feray’ın hikâyesini. Ferayların umudu bitmez asla. Güzel günler için, bütünlüklü Feraylar için umut etmekten vazgeçmemek zorundayız sanırım.
“İşin özü sadece hikâye anlatmak”
- Festivalde seyrettiğim yabancı oyunlarda da gördüm. Teknoloji sözün önüne geçmeden kullanılıyor. Siz de aynı yöntemi uyguluyorsunuz. Bir dönem çok fazla sığınılmışken teknolojiye şimdi söze destek olarak yer veriliyor.
İkisinin birbirini desteklemesi ve izlek adına daha çekici hâle gelmesi için kullanılmasını çok seviyorum. İşin özü sadece hikâye anlatmak. Hepimizden; oyuncudan, ışıktan, projeksiyon kalitesinden, ses sisteminden önemli olan tek şey var; o da hikâye. Feray’ın hikâyesini daha iyi aktarmak ve günümüzün akıl dünyasıyla Feray’ın zihnini birleştirmek için kullandığımız bir unsur sadece teknoloji. Yukarıdan dökülen kâğıt ve kumaş parçaları var mesela oyunun ortalarında bir yerde. Bana hep içindeyken şiirsel geliyor o an ama tepeye kafanızı bir kaldırsanız, teknoloji danışmanı arkadaşımız Burak’ın bir çöp kutusuna monte ettiği minik uzaktan kumandalı bir sistem ile gerçekleştiğini görüyorsunuz. Bu anların birbirine eklenmesi, hele ki teatral formlarla birleşmesi çok heyecan verici.