08.07.2022 - 07:01 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL - Odin’in oğlu, sırma saçlı, birazcık saftirik, çekiciyle kötülerin hakkından gelen, gök gürültüsü tanrısı Thor’un sinema serisi macerası Kenneth Branagh yönetiminde ve Chris Hemsworth’ün bedeninde 2011’de başlamıştı. 2017’de vizyona giren üçüncü film “Thor: Ragnarok”, serinin en iyi filmi olarak nitelendiriliyor. Esprilerin havada uçuştuğu, kendini ciddiye almadan eğlenceye odaklı bu filmin başarısı, sonraki film için çıtayı epey yukarı taşımıştı. “Thor: Love and Thunder/Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü” bayrağı alıp serinin önceki filmlerinin standardına indiriyor.
“Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü” daha çok birinci ve üçüncü film arasında köprü kuran bir hikâyeye sahip. Memleketi yok olan Thor, özel hayatında da yaşadığı kayıplardan sonra artık kendini kenara çekmiştir. Ancak tanrıları yok eden bir katilin ortaya çıkması üzerine kendini yeniden savaş meydanlarında bulur. Bu mücadelesinde ona müttefikleri ile eski kız arkadaşı Jane de eşlik edecektir.
Şiveli tombik Zeus
“Thor: Ragnarok”un yönetmeni Taika Waititi, “Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü”nün de başında. “Jojo Rabbit” ile En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ı kazandıktan sonraki ilk sinema filmi yönetmenliği. Hatırlanacağı gibi “Thor: Ragnarok”ta güçlü bir “Star Wars” etkisi hissediliyordu. “Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü”nde ise “Mad Max”ten “Fareli Köyün Kavalcısı” masalına kadar daha fazla sayıda esin kaynağı dikkat çekiyor. Ancak Waititi imzası bu filmi yükseltmek yerine daha dramaya ve soğuk mizaha kaydırmış. Waititi’nin kalemi ve mizahı çoğunlukla seyirciyi ikiye bölen cinsten. Ya sempatiyle yaklaşıp eğleniyorsunuz ya da ısınamayıp mesafe koyuyorsunuz. “Hunt for the Wilderpeople” ve “Jojo Rabbit”i sevenlerden olsanız dahi “Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü”nden keyif almak pek kolay değil doğrusu. İşin ilginci, pek sevilen “Thor: Ragnarok”un senaryosunda Waititi’nin imzası yoktu, yeni filmde ise var. En güçlü olduğu taraf yani kalemi, filmde avantaja dönüşememiş yani. İki filmi yakın zamanda izlediğinizde kalem farkını net olarak hissediyorsunuz, özellikle de mizahta. Evet, “Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü” daha karanlık ve trajediye yönelik bir macera anlatıyor ama yine önemli bir yer tutan eğlence ve espri kısmı işlemiyor, hatta bayat tat veriyor. Waititi, filmlerinde çocuk dünyasını anlatmayı sevmesinin karşılığını bile doğru düzgün ifade edemiyor bu sefer.
Filmin ilginç ve iddialı kısmı, “Zor zamanda yardım etmiyorlarsa tanrıların işi ne?” diyerek fantastik evrende ne kadar tanrı varsa hepsinin peşine düşen Gorr karakteri üzerine kurulu olması. Ağır makyaj altında Christian Bale’in canlandırdığı bu karakter açıkçası Thor’dan daha fazla anlatılmayı hak ediyor. Zira filmden sonra aklınızda kalan ne Jane-Thor aşkı ne Russell Crowe’un şiveli ve tombik Zeus performansı ne de Waititi’nin seslendirdiği Korg’un akıbeti oluyor; Gorr’un acısı kadar ağır basmıyor hiçbiri. Belki de Waititi’nin dramla kan uyuşmazlığı yahut kaleminin etkisizliği olmasa daha da güçlü hissedilebilirdi bu karakterin varlığı.
Süper kahraman dünyasını ve Thor bedeninde Chris Hemsworth’ü izlemeyi seviyorsanız “Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü” standartlarınızı yükseltmeden iki saat geçirebileceğiniz bir yapım. “Thor: Ragnarok” ise zirvedeki yerini koruyor. Asıl merak konusu, Taika Waititi’nin 2025’teki “Star Wars” filmine nasıl bir yorum getireceği. Eğer onun senaryosu da bu Thor gibi olursa belki Waititi’nin fantastik evrene bir süre ara vermesinin daha hayırlı olacağına kanaat getirebiliriz.
Vizyonda öne çıkanlar
“Shark Bait/Kan Kokusu”: Bahar tatilinin tadını çıkarmak isteyen bir grup genç Meksika’da eğlenmektedir. Arkadaş grubu denizde eğlenmek için jet ski çalar. Ancak kötü kararlar ve cesaret gösterileri gençlerin kaza yapmasına sebep olur. Kaza sonrasında bir jet ski batarken diğeri de çalışmaz hâle gelir. Akıntıyla sürüklenerek kıyıdan kilometrelerce uzaklaşırlar. Gerçek korkunun başladığı an da burası olur.
“Çirkin Şansı”: Bilal Kalyoncu’nun yönettiği filmin başrollerini Eylül Öztürk, Soydan Soydaş ve Halil İbrahim Göker paylaşıyor. Film; Çingene mahallesinde büyümüş, çiçek satarak geçimini sağlayan Pembe’nin kaza sonucu ölmesi üzerine, yanlışlıkla öldüğü için dilediği hayatı yaşamakla ödüllendirilerek tekrar dünyaya gönderilmesiyle başından geçenleri anlatıyor.