07.07.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Arjantin deyince akla şu aralar devam eden Avrupa Kupası’nın rüzgârıyla futbol gelse de Eva Peron’ı kimsenin unutmadığı malûm. Çok farklı bir başarı hikâyesi onunki. Arjantin’i 1946’dan 1955’e kadar yöneten eşi Juan Domingo Peron’un devlet başkanlığı sırasında birçok politik, sosyal ve sendika faaliyetlerinde bulunarak halkın sevgisini kazandı. Siyasetteki en büyük başarısı kadınlara seçme ve seçilme hakkı kazandırmasıydı. 1952’de 33 yaşındayken kanser yüzünden öldü. Tartışmalı bir kişilikti. Kimine göre bir azize, kimine göre de kendi hırslarının peşinden giden kadındı. Bu güçlü kişilik anısına kitaplar yazıldı, filmler çekildi. Hayatını anlatan “Evita” müzikali yıllar sonra sahnelendi. Madonna bu müzikalin beyaz perde uyarlamasında rol aldı. Bizde ise Evita’yı Zuhal Olcay canlandırdı. “Evita” bu sezon Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin en ilgi çeken eseri oldu. Biz de “Evita”yı rejisörü Caner Akın ile konuştuk.
■ Evita, ülkemizde de çok sevilen hatta kahraman sıfatıyla anılan bir karakter. Sizin için Evita’nın çekici yönü neydi?
Eva Peron, dünya tarihinde çok önemli bir karakter, hiçlikten gelip devlet başkanı eşi olmuş. Hatta devlet başkanının eşinden daha fazla ön planda çıkmış. Benim için en ilgi çekici tarafı çocukluğundan itibaren kendine koyduğu hedefe yürümekten hiç vazgeçmemesi. Elbette bu hedefe yürürken neler yaptığı da çok önemli. Zaten dünya tarihinde ve Arjantin’de en çok eleştirildiği nokta o.
■ Arjantin için önemli bir figür Evita. Kimilerine göre bir başarı hikâyesi. Bir azize. Siz onu tanıdıkça ne düşündünüz?
Orkestra şefimizin eşi Arjantinli. Arjantin halkı Eva Peron için ikiye bölünmüş durumda. Bir kısmı onu gerçek bir azize, diğerleri de hayat kadını olarak görüyorlar. Eva Peron’un hikâyesinin üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ halkın iki farklı düşüncede olduğunu görmek ilginç. Günümüzde de bu tarz şeyler yaşanıyor. Özellikle sosyal medya sayesinde bu tip tartışmalara şahit oluyoruz. Fikrime gelince; yaşadığı çağın şartlarında kendine bir hedef koyması, çocukluğundan itibaren ailesinin ya da kaderin ona biçtiği role karşı çıkması ve hayatına kendi yön vermesi benim için çok düşündürücü oldu.
■ Evita’nın hikâyesi bugünle de benzerlikler taşıyor mu?
Elbette benzerlikler taşıyor. Hatta çok güncel bir konu. Günümüzde de dünya politikasında öne çıkan figürler var. Bazı figürler yükselmek için gerek maddi gerek manevi olarak farklı davranış biçimlerinde bulunabiliyorlar. Yani aslında insanın doğası bu: İnsanın kendi içinde hem maddi hem manevi olarak alma verme dengesini bulabilmesi gerekiyor. Ama bazı insanlar hep almak, yükselmek ve başka yere sıçramak üzerine kuruyor hayatını.
■ Nasıl bir sahnelemeyi uygun gördünüz “Evita” için? Eserleri var olduğu çağdan alıp günümüze getirmek konusunda ne düşünüyorsunuz?
Eserden esere değişiyor tabii ki. Mesela Eva Peron tarihe damga vuran bir karakter. Konuşmalarına, yazdıklarına, görüntülerine ulaşabiliyoruz. O sebeple biraz daha gerçekçi bir yaklaşım tarzıyla sahnelemeyi uygun buldum. Rejisörlükte en çok düşündüğün nokta da budur. Seyirci bir eseri izlemeye geldiğinde çok yabancılaşmaması lazım. Modern bir dokunuş yapmak istiyorsanız ona inanmaları gerekiyor. Eseri sahnelerken Eva Peron yakın bir tarihte yaşadığı için klasikliğe sadık kalmayı tercih ettim. Tabii ufak dokunuşlar yaptık. Seyircilerin eserin başından sonuna kadar hiç kopmaması ve nasıl bittiğini anlamamaları için uğraştım. Bu durum da elbette eserin akıcılığı ile alakalı. Yani müzik ve libretto sizi desteklemeli. Bu anlamda “Evita” iyi bir örnek. Mersin Devlet Opera ve Balesi korosundan solistlerine, orkestrasına ve teknik ekibine her fikre çok açıklar. Potansiyelleri o kadar yüksek ki sahne üzerinde kimse bir dakika sabit durmuyor ve seyirci nereye bakacağını şaşırıyor. İki saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Sahnenin her noktasında aksiyon
Seyircinin rejinizin en çok hangi özelliğinden etkilenmesini istediniz çalışırken?
En çok istediğim şey seyircinin eserin nasıl başladığının nasıl bittiğinin farkında bile olmaması. Eserin içine girmeleri ve sahne üzerindekileri içerden takip etmeleri. Ayrıca şunu da söylemeliyim: Önemli fimleri, tiyatro ya da opera eserlerini cep telefonundan bile seyredebiliyoruz artık. Kameraları bazı spesifik yerleri odaklayıp çekiyorlar ancak eseri canlı seyretmeye gittiğinizde koskoca sahneye bakıyorsunuz. Bir noktadan sonra insanın konsantrasyonu dağılmaya başlıyor. Benim yaklaşımımda konsantrasyonun dağılmasını öngörerek seyirci başka bir yere baktığında dahi orada akan bir şey görmesini sağlamak var. Elbette hikâyeyle uyumlu şekilde.
Mersin’de köklü bir opera-bale seyircisi var. Nasıl yorumlar geldi size “Evita”dan sonra?
Mersin seyircisi gerçekten yapılan işin nasıl olduğunu çok iyi algılıyor. Mersin DOB yönetimi uzun yıllardır çok önemli prodüksiyonlar ortaya koydu ve önemli işler yaptı. Bu, bizim için çok büyük bir motivasyon kaynağı çünkü yaptığınız işin iyi ya da kötü olduğunun en güzel cevabını seyirci veriyor. Eser bittikten sonra hayatımda görmediğim kadar fazla olumlu tepki geldi, dakikalarca tezahüratlar eşliğinde ayakta alkışlandı “Evita”. “Bizim ülkemizde de bu şekilde bir eser sahneye konabiliyormuş demek ki, eserin nasıl başlayıp bittiğini anlamadık gözyaşlarımıza boğulduk, bazen kahkahalar attık bazen hayran kaldık” dediler. Mersin DOB başka prodüksiyonlara da yetişmeye çalışıyor ve “Evita” için koyduğu temsil sayısı şu anda seyirci sayısına göre az bile kalıyor, bir gelen bir daha gelmek istiyor.