Kültür SanatŞarkılar değil, insanlar tehlikeli

Şarkılar değil, insanlar tehlikeli

23.07.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Alışılagelmiş dedektif tiplemelerinin aksine hâli, tavrıyla kısa zamanda sevilen, sözde değil özde feminist Perihan Uygur yeni macerasında müzik dünyasının gizemlerini çözüyor.

Şarkılar değil, insanlar tehlikeli

EFNAN ATMACA- Perihan Uygur’u özleyenlere müjde: Usta dedektif geri döndü. Polisiye kitapların alametifarikası hiç kuşkusuz başrolü üstlenen dedektif karakterleri. Tuna Kiremitçi’nin pek çok kimliğinin yanına polisiye yazarı sıfatını eklediği romanlarının kahramanı Perihan Uygur da hem tarzı hem kişiliğiyle okurların sevgisini hemen kazandı. Perihan Uygur sadece zeki, becerikli, acar bir polis değil, aynı zamanda şefkatli, merhametli, sahici bir kadın. Öyle beyaz perdede gördüğümüz ya da televizyon dizilerine son dönem damgasını vuran yüksek ökçeli ayakkabılarıyla suçluları kovalarken üstü başı hiç buruşmayan, makyajı akmayan sanki görevi bittikten sonra film galasına yetişecekmiş gibi görünen kahramanlardan değil. Kiremitçi’nin serinin tüm kitaplarında sık sık vurguladığı gibi ‘80’lerin ‘dünya tatlısı mahalle ablası’ Perihan Abla’ya benzeyen, Asperger sendromlu kızının geleceği için çırpınan, kocasına destek olan ve birlikte çalıştığı ekibi kadınlardan seçip onlara hep ve tam şefkat gösteren bir kadın. Yani sözde değil özde feminist. Elbette ekibi de öyle.

Haberin Devamı

Bacıyan-ı Rum’a atıf

Perihan Abla’yı bu kadar övdükten sonra konuya geçeyim. Kiremitçi’nin “Bir Başkomiser Perihan Uygur Polisiyesi” adı altında yayımladığı üçüncü kitap, “Tehlikeli Şarkılar”. Kulakları çınlasın Selim İleri bir söyleşimizde tüm yazarların kitaplarında kendi hayat hikâyelerinden izler olduğunu söylemişti. Kiremitçi yeni seçtiği kulvarda çok akıllıca ilerleyip bildiği sularda dolaşmaya devam ediyor. Serinin ilk kitabı “Mezun Cinayetleri”nde İstanbul’un seçkin bir okulunun ‘aşure günü’nde işlenen cinayetten yola çıkarak ‘80’lerin sonu ‘90’ların başı Türkiyesi’nin eğitim ve siyaset eksenini incelemişti. O macerada mezun olduğu Galatarasay Lisesi’nin izlerini takip etmek hiç de zor değildi. İkinci kitap “Perinin Ölümü”nde edebiyat sırlarını ifşa etmişti. Bu kez müzisyen yönünden yararlanıyor Kiremitçi. “Tehlikeli Şarkılar”, yerel bir rock festivalini tüm zorluklara rağmen kurmayı başarmış, dahası yaşatmaya devam eden organizatör ile şirket çalışanının vahşi cinayetleriyle başlıyor. Emniyetten bir kesim bu cinayetlerin intikam, nefret, tutku gibi nedenlerle işlediğini savunurken Perihan Abla ve Osmanlı’nın ilk zamanlarındaki, sırf kadınlardan oluşan güvenlik teşkilatı Bacıyan-ı Rum’a atıfla Bacılar Bölüğü adını alan ekibi işin peşini bırakmıyor. Söz konusu festivalde daha önce güvenlik görevlisi olarak çalışmış kişilerin de öldürülmesi işin o kadar basit olmadığını gösteriyor. Her cinayetin ardından ünlü rock grubu Vertigo’nun şarkılarının sözleri bulunuyor. Üstelik festivalin iptal edilmesini isteyen bir grup bu cinayetleri sebep göstererek baskı yapıyor. Ve vakit her zamanki gibi yok! Çünkü festivalin başlamasına çok az var, mevcut iktidar iptal kararı verilmesini istemiyor. Neyse ki Bacılar Bölüğü için imkânsız diye bir şey yok. Mucizeler biraz zaman alır. Perihan Uygur yönetimindeki Bacılar Bölüğü cinayetleri aydınlatmaya çalışırken sanki gizli bir el onlara engel oluyor. Bir de üzerine teşkilattaki rakip ekibin başı Hilmi Kuzu soruşturmaya dahil olunca işler biraz karışıyor, kızışıyor. Elbette serim bölümü tüm polisiye romanlardaki gibi sürprizlerle dolu. Bazı sürprizlerin yürek yaktığını, umutsuzluk yarattığını da hafiften ‘spoiler’ olarak vereyim.

Haberin Devamı

Şarkılar değil, insanlar tehlikeli

Yazar için ‘meydan okuma’

Haberin Devamı

Kiremitçi’nin üç kitapta da yaptığı Perihan Uygur gibi bir kahraman yaratıp polisiyeyi daha sade, daha gerçekci ambalajın değil, içeriğin öne çıktığı bir kulvara taşımanın yanı sıra gündelik olayları zorlama hissi vermeden maceraya yedirebilmesi. Ve kahramanları üzerinden ‘kör parmağım gözüne’ tuzağına düşmeden düşündüklerini, hissettiklerini, kızdıklarını, eleştirmek istediklerini anlatabilmesi. Her üç romanının arka planında da toplumsal eleştiri söz konusu. Bu kitapta hangi konularda eleştiri yaptığını anlattığım anda kitabın sürprizini kaçırmaktan korktuğumdan üstü kapalı geçmek istiyorum. Ama yazarın yine günceli yakaladığının ve Türkiye’nin hatta dünyanın dönem itibarıyla gündemde olan bir konusunu işlediğinin altını çizmeliyim. Kiremitçi ilk üç kitapta bildiği sularda dolaşıp ortaya sürükleyici polisiyeler koydu. Ama elbette kariyerinde açılan bu yeni alan onun için son günlerin moda terimi ‘challenge’ yani ‘meydan okuma’ gibi değerlendirilebilir. Dolayısıyla ben şimdiden Perihan Uygur’un yeni macerasının hangi sularda geçeceğini çok merak ediyorum.