05.07.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Yaratıcı, devrimci, hırslı... Tiyatro evrenindeki herkes için mucizeler yaratan Peter Brook, 2 Temmuz günü 97 yaşında hayatını kaybetti. Turgut Uyar’ın Cemal Süreya’nın ardından yaşadığı şaşkınlıkla söyleyecek olursak “İlahi Azrail! Peter Brook ölür mü hiç?” Henüz 17 yaşındayken tiyatro yönetmenliği yapmaya başlayan dâhi Peter Brook; tiyatro, sinema ve opera alanlarında pek çok eser verdi. Brook, 1971’de Micheline Rozan ile birlikte Paris’te Uluslararası Tiyatro Araştırmaları Merkezi’ni kurdu. Tiyatrodaki açık sahne anlayışını geliştirdi. 20. yüzyılın en büyük tiyatro yönetmenlerinden biri olan Brook’un ardından belki de en içten mesajı onun ölüm haberini duyuran Fransa Kültür Bakanı Rima Abdul Malak tarafından, “Peter Brook bize tiyatrodaki en güzel sessizlikleri verdi ama bu son sessizlik çok üzücü” sözleriyle paylaştı. 1970’lerden bu yana yaşamını Paris’te sürdüren Brook’un kaybının Fransız kültür dünyası için anlamı başkaydı... İngiliz tiyatro yönetmeni ve düşünürü Peter Brook’un ardından mezunu olduğu Magdalen College’da bayraklar yarıya indirildi. Ayrıca Brook, kolejin Onursal Üyesi ilan edildi.
Tuncel Kurtiz anlatıyor
Başta “The Empty Spece/Boş Alan” olmak üzere sayısız kitaba da imza atan Peter Brook’un “En önemli şey burada ve şimdi. Dün ya da yarın değil” sözü ölümünün ardından en çok paylaşılan alıntılardan biri oldu. Brook’un yaşamı tam da altını çizdiği şimdinin hakkını sonuna kadar vererek geçti. Brook’un 92 yaşındaki son çalışmalarından biri, hem Paris’te hem de Edinburgh Festivali ve Londra Ulusal Tiyatrosu’nda yazıp sahnelediği “The Prisoner”dı.
Brook’un 80 yıllık kariyerinde Hindu destanının dokuz saatlik bir versiyonu olan 1985 tarihli “The Mahabharata” başyapıt olarak nitelendirildi. “The Mahabharata”da Brook ile çalışan Tuncel Kurtiz bu eşsiz deneyimi 2006 yılında Milliyet Sanat için şu sözlerle kaleme almıştı: “23 Mart 1987 Paris, Rue de Tourin. Sabah yedide kalktım. Prova on birde. Yağmur yağıyor. Bozkır renkli bir sokak. Biraz heyecanlıyım. Hepimizi toprak sahnenin üstünde topladı. Büyük bir halı, Yakındoğu halısı bu, yayıldık. Bir çember yaratalım, dedi. El ele tutuştuk. Beğenmedi. İlerde daha mükemmelini yaratacağız dedi. 24 Mart. Canımız çıkıyor. Ağır bir beden eğitimi. Peter Brook’un yaptırdığı doğaçlamaları hiçbir asistanı yaptıramıyor. Adam bir showman. İnanılmaz etkiliyor ve farkında olmadan yönetiliyorsun. Ama önceden hazırladı seni. Beden hazır. Profesyonel bir sporcu gibi hazırlıyor bizi. On iki saat sürecek bir maraton oyuna hazırlanıyoruz kolay mı. On iki saatlik oyun en az üç saat önce başlıyor zaten. Hiçbir zaman aynı fikirde olmadım. Ama ona hayranlık duydum. Varmak istediği yere vardı. Onun tiyatrosu bir boş alan, devinim. O dur demeden durmamak hatta kıpırdamamak, bir duvarda tek kolla asılı durabilmek, bir ekmeği bölerken o sıcaklığı verebilmek. ARAMAK. Nasıl oynadım diye soran oyuncuya, ‘Bilmiyorum sen ne düşünüyorsun’ demek VE ÖZGÜRLÜĞÜ ARAMAK. SAĞ OLASIN PETER BROOK.”
Sahneler bomboş
Sahnelerin hiç olmadığı kadar “Boş Alan”a döndüğü Peter Brook’un ardından ulaştığımız Tiyatro Kooperatifi Başkanı Yeşim Özsoy, “Peter Brook ‘Boş Alan’ kitabıyla ismini tarihe yazmış bir yönetmen olmanın yanı sıra yol gösterici olarak gördüğümüz bir tiyatro insanıydı. Seneler önce İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında kendisiyle bir atölye kapsamında tanışmıştım. Oyun yazarlığı ile ilgili anlattıkları hâlâ aklımdadır. Atölyede pratik anlamda gerçekleşemeyecek, prodüksiyonu ve hayal gücü yüksek oyunları yazmanın güçlüğünden bahsetmişti bir katılımcı. Tiyatroda, sahnede hayal gücünün sınırı yoktur, her şey mümkündür, bir yönetmen metni bambaşka yerlere taşıyabilir hayallerinizi kısıtlamayın demişti. Hâlâ aklımda. Sahneler bomboş ve gerçek anlamda yasta şu an” açıklamasında bulundu.
‘Genç tiyatrocularla çalışmayı şart koşmuştu’
Peter Brook’un geldiği İstanbul Film Festivali’nde ona eşlik eden DasDas Proje Direktörü Leman Yılmaz ise efsanevi yönetmenin ardından şunları söyledi: “Öyle isimler vardır ki sanki sonsuza kadar yaşayacakmış gibi gelir. Peter Brook da benim için öyleydi. Önce kitaplarıyla tanıştım. Efsanevi ‘Mahabarata’sı ile ilgili o kadar çok şey duydum ki… Ardından filmlerini izledim. 2006 yılında, İstanbul Tiyatro Festivali’nde çalışırken bu dev adamı İstanbul’a, festivale davet ettik. Peter Brook imzasını taşıyan iki oyunu da; ‘Sizwe Banzi Öldü’ ve ‘Büyük Engizisyoncu’ festival programında yer aldı. Peter Brook davetimizi kabul ederken buradaki genç tiyatrocularla tanışmayı ve bir dizi atölye çalışması yapmayı da şart koşmuştu. Bu teklifi o kadar değerli ve önemliydi ki bizim için. Otel ve mekânlar arasında kendisine eşlik ederken yaşadığım heyecanı, giderek artan hayranlığımı unutmam mümkün değil. Son izlediğim oyunu Kathyrn Hunter ve Marcello Magni’nin oynadığı ‘The Valley of Astonishment’ oldu. Her şey için çok teşekkürler büyük usta.”