15.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural - Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania, bu hafta gösterime giren “Derisini Satan Adam / The Man Who Sold His Skin” ile sanat dünyasında geçen bir mülteci hikâyesini konu alıyor. Filmin hakkında konuştuğumuzda yapımın ana temasının özgürlük olduğunun altını çizen Ben Hania, aslında çağdaş sanatçı Wim Delvoye’nin “Tim” adlı işinden yola çıkmış. Tim, sırtına yapılan bir dövme ile bir sanat eserine dönüşürken “Derisini Satan Adam”da bir mültecinin istenmediği Avrupa’da benzer bir çalışma sonucu kıymetli sanat eserine dönüşmesi konu ediliyor.
Geçen yıl Venedik Film Festivali’nde gösterilen ve Tunus’un Oscar adayı olan filmde, Suriyeli Sam, savaş sırasında Lübnan’a sığınıyor. Ancak kız arkadaşının zengin bir adamla evlendirilip Brüksel’e gitmesinin ardından dünyaca ünlü bir çağdaş sanatçının teklifini kabul ediliyor ve sırtına sanatçı tarafından yapılan Schengen vizesi dövmesiyle bedeni önemli bir sanat eserine dönüşüyor. Sam için Avrupa’nın kapıları böylece açılıyor.
Ben Hania, filminin ana karakteri olarak Suriyeli bir mülteciyi seçme nedeni hakkında şunları anlatıyor: “Ana akım medyada mültecilerden dalga olarak bahsediliyor, tek tek insanlar değillermiş gibi. Kendilerine özgü derinlikleri, kişilikleri, hayatları yokmuş gibi. Ben de filmin ana karakteri olarak seçtiğim mülteciye kimliğini vermek istedim. Bir dalganın parçası olarak değil, bir insan olarak ele almaya çalıştım.”
Ben Hania için filmin çıkış noktası Wim Delvoye’un “Tim”ini görmesi olmuş: “İlham kaynağım ‘Tim’di. Sanat pazarı için büyük bir provokasyondu. Zihnimde uzun süre kaldı, sonunda da bu filme çıkış noktası oldu. Entelektüel olarak çok ilginç geldi.” Delvoye’un filmde sigortacı olarak küçük bir rolde yer aldığını söyleyen Ben Hania, “Müzede çekeceğimiz sahne için mekân arıyorduk. Derken Brüksel’deki modern sanat müzesinde Delvoye’un işlerinin sergileneceğini gördük ve orada çekmeye karar verdik. Müze kapalıyken işlerinin arasında çekebilmek müthiş oldu” diyor.
Ben Hania, filmdeki işlediği diğer bir konunun şeytanla anlaşma yapmak olduğunu belirtiyor: “Yeniden Faust mitolojisine dönmek istedim. Ruhunu satmanın yerine deriyi satmayı yerleştirdim. Çünkü ruh somut bir şey değil, soyut. Yerine deri gibi somut bir şey koydum ve bir şekilde Faust hikâyesine bir yorum getirdim.”
Sanat dünyasını Faust ile bir tutmadığını söyleyen Ben Hania, “Filmim sanat dünyasının değil de kapitalizmin bir eleştirisi olarak görünebilir. Sanat dünyasının üzerinde bir dokunulmazlık var gibi. Birkaç zenginin koyduğu bu etiket ve belirlediği piyasa şartları yüzünden popülist gözükmeden sanat dünyasını eleştirmek mümkün olmuyor” diyor.
Sam’i canlandıran Yahya Mahayni’nin yeni bir keşif olduğunu söyleyen Ben Hania, aktörün ilk başrolünden Venedik Ufuklar bölümünden En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazanmasından çok memnun olduğunu ifade ediyor.