07.04.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Bazen bir avukat, bazen bir doktor, bazen ‘50’lerde hayat mücadelesi veren güçlü bir anne… Ekranların son 20 yılında Gökçe Bahadır hep bizimleydi, oyunculuğuyla ve hayat verdiği her kadın karakterle göz doldurdu. Bahadır geçen hafta jürisi olduğu 20. Akbank Kısa Film Festivali’nde “Oyunculuk Üstüne” başlıklı bir söyleşide izleyiciyle buluştu. Biz de bu vesileyle Bahadır ile bir araya geldik ve 20 yıldır istikrarlı bir şekilde büyüyüp zenginleşen oyunculuk üstüne konuştuk.
Uzun bir ekran yolculuğunuz var… Sevilen dizilerde, başarılı karakterlere, çok gerçek şekilde hayat verdiniz. Dönüp bakınca oyunculuk hâllerinizi nasıl görüyorsunuz?
Oyunculuk benim için gerçeklik meselesi, karakter yaratım sürecinde bir şeyi oynamak için yola çıkmaktan ziyade, karakterin dünyasından, gözünden hayata bakmak ve empati kurmak bana daha verimli geliyor. Küçüklüğümden beri hep başkalarının hayatına bakardım. Mahallemdeki bakkal, kuaför kadınlar, arkadaşlarım, onların nasıl bir hayatı var, anneleri nasıl diye düşünürken hatırlıyorum kendimi. Eve gelip anneme o gün karşıma çıkan hikâyeleri anlatırdım. Sosyal bir çocuktum ve insanların anlatacakları şeyler beni hep heyecanlandırırdı. Çocukluğum keşifle geçti. Kendimi bu anlamda çok şanslı ve zengin hissediyorum. İyi ki ‘80’ler nesliyim. Bugünlerden oraya bakınca bana çok saf ve tertemiz görünüyor.
Çocukluktaki bu keşifler, bugünkü oyunculuğunuzu şekillendirmiş olmalı, her projede çok farklı karakterleri oynuyorsunuz.
Kesinlikle oyunculuğumu şekillendirdiğini düşünüyorum. Çocuklukta şanslıydım, sektöre erken girdiğim için de çok şanslı hissediyorum kendimi. O dönemde diziler azdı tabii. İyi işlerde, değerli oyuncularla mesleğe başlama şansım oldu. Kendine yönelik keşfi de böylece daha erken yaşamış oldum. Oynadığım rollerle kendimi tanıdım, bu rollerle kendimi keşfettim. Yargısız bir yerde kalmanın önemi çok büyük, elimden geldiğince yargısız bir yerde kalmaya çalışıyorum ama elbette insanız, mutlaka yargılarımız oluyordur. Fakat bunu oynadığım rollerde yapmamaya çalışıyorum. O zaman çeşitliliğe çok rahat şekilde sahip olabiliyorum. Kendinizle ilgili tabuları yıkmaya başlarsanız, bu durum yaptığınız işe de sirayet eder. ‘Bu karakter böyledir’ diye bir şey yoktur, çünkü hepimiz başka yerlerde büyüdük, travmalarımız var, hiçbirimiz dümdüz değiliz.
İnsan en acımasız kendisine oluyor değil mi?
Kabukları kırmak çok zor. Benim sevdiğim tarafım hep kendimle ilgileniyor olmak. Eğer daha genç birileri bana fikrimi sorarsa onlara “Kendinle ilgilen ve kendini keşfet” demek isterim. Bu güzel bir yolculuk ama elbette kolay değil. Bir şeyleri yaşamadan hayat sizi bir yere getirmiyor. Hayatın öğretisi çok fazla.
Oyunculuk pratiğinde etkilendiğiniz kimler var?
Ciddi bir Haluk Bilginer hayranlığım vardı. Hâlâ da öyle… Tavrı, tarzı ve hayata dair konuşmaları beni hep etkilerdi. Çok şanslıyım ki en toy dönemimde onunla oynama şansı buldum. Sete yeni gelmiş toy birine nasıl yaklaştığını gördüğümde ona neden hayran olduğumu bir kez daha anladım. Şener Şen’e de hayranım. Tabii daha bir çok isim var etkilendiğim, hayran olduğum.
‘50’lerde yaşamak isterdim’
“Kulüp” ile birlikte dönem dizisinde çok sevildiniz ve inanılmaz bir hikâye yazdınız… Dönem projesinde oynamak nasıldı?
Müthişti. Bir zaman makinesine binip o döneme gitmek gibiydi. ‘50’lerde yaşamış Yahudi bir kadının duygusunu düşünmek, ona dair bir şey bulmak, onun kostümünü giymek, acısını yaşamak, çok ayrı bir deneyimdi. Yaşanmış şeylerin, gerçek kişilerin hayatını anlatmak büyük bir sorumluluktu. Üzerinden zaman geçtikten sonra daha iyi anlayabiliyorum.
Yine bir dönem projesinde oynamak ister misiniz? Ya da hangi dönemi yaşamak ve oynamak istersiniz?
‘50’ler çok güzelmiş… ‘50’lerin bana bu kadar keyif vereceğini düşünmemiştim. Yaşamak istesem o dönemde yaşamak isterdim. ‘20’ler ve ‘30’lu yıllar da ilgimi çekiyor, o dönemlerde de bir iş olsun isterdim.
‘Tiyatro hep aklımda’
Sadık izleyicileriniz sizi tiyatroda da görmek istiyor… Tiyatroyu düşünüyor musunuz?
Ben aslında küçük yaşta, çocuk tiyatrosuyla mesleğe başladım. Ve hep tiyatrodan giderim diye düşünüyordum. “Hayat Bilgisi”, “Yaprak Dökümü” gibi diziler sekiz-dokuz sene sürdü totalde. Artık jübilemi yapacağımı düşünmüştüm. (gülüyoruz) 20 yıl neler yaptım diye düşününce diziler hep yoğunluklu oldu. Ama bunu bir öncelik gibi tasarlamamıştım. Bir şey bitti, başka bir şey başladı, hikâyeyi sevdim, devam ettim. Hayat çok hızlı akıyor. Tiyatro hep aklımda ve yapmayı çok istiyorum.
İnsandan bu kadar beslendiğinizi görünce yazmayı düşündünüz mü diye sormak isterim.
Hissetmiş gibi sordunuz. Bu yaz temellerini atmak gibi niyetim var. İçimden bir ses ‘Artık yapman lazım’ diyor. Kendimi görmek, deneyimlemek istiyorum.