11.04.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - ‘Armut dibine düşer’ sözünü boşuna söylememişler. Sanatçı ebeveynlerin genleri sonraki kuşaklarda da kendini gösteriyor. Liv Ullmann ile Ingmar Bergman’ın torunu Halfdan Ullmann Tøndel gibi… İlk uzun metrajı “Armand” ile geçen sene Cannes Film Festivali’nde Camera d’Or Ödülü kazandı ve bu sene En İyi Uluslararası Film kategorisinde Norveç’i Oscar’da temsil etti.
Ünlü bir oyunu olan Elisabeth, oğlu Armand’ın uygunsuz davranışları nedeniyle okula çağrılır. Suçlamayı yapan ise Armand’ın en yakın arkadaşı Jon ve ebeveynleridir. Bu durumun skandala dönüşmesinden endişe eden okul yönetimi, iki tarafın bir araya geleceği bir toplantı düzenler. Ancak sırlar ortaya çıktıkça yalanlar ve gerçekler birbirine karışır.
“Armand” son dönemde izlediğimiz iki yapımla ortak özellikler taşıyor. Biri İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası”, diğeri de Ceylan Özgün Özçelik’in “10 Saniye”si. “Öğretmenler Odası”ndaki gibi etik sorunların ve öğretmen kaygısının peşine düşen film, “10 Saniye”deki gibi ebeveynlerin güç odağının ortasında kalmış çocuklara odaklanıyor. Sürprizlere açık senaryosuyla gerilimi ve belirsizliği besliyor. Armand’ın iddia edilen suçu işleyip işlemediği sorusu, film ilerledikçe ebeveynlerin arasındaki ilişkinin tekinsizliğine bırakıyor yerini. Çocuk temelli başlayıp ebeveynlerin durumunu sorgulayan karmaşık bir yola sapıyor yani. Filme ismini veren Armand’ı sadece birkaç saniyeliğine görebiliyoruz. İsmi sürekli zikredilse de mevzu, ebeveynlerin egosu ve aralarındaki çatışmada kilitleniyor. Armand ve Jon’u geleceğinden çok, Elisabeth’in anneliği ve yaşam tarzı, kocasının yaşadığı trajedideki payı yargılanıyor. Halfdan Ullmann Tøndel senaryoda kimin suçlu olduğunu aramak yerine herkesin defosunu ortaya çıkarmaya çalışıyor, bir yandan da Elisabeth’i günah keçisi olmaktan koruyor.
Tøndel, karakterleri hakkında bariz saptamalar yapmaktan ne kadar kaçınıyorsa özgün bir bakış açısı ve sinema hedefleri olduğunu da o kadar net anlatıyor. Bunu özellikle mekân kullanımı ve kamera tercihlerinde hissettiriyor. Okulun neredeyse her alanı, hikâyeyi tamamlayan bir karaktere dönüşüyor. Rüya sahnesi gibi bilinçaltı anlatımları da Tøndel’in detaycılığının kanıtı olarak görmek mümkün.
“Dünyanın En Kötü İnsanı”nın başrol oyuncusu Renate Reinsve, “Armand”da ünlü oyuncu ve anne Elisabeth’e hayat veriyor. Karakteri çok katmanlı ve zor. Bu zorluğun altından kalkmış ama büyük oynamaktan da kendini alamamış. Filmin kırılma anlarından olan gülme sahnesinde bu abartı özellikle dikkat çekiyor.
Yemek değil can pazarı
Yıllar sonra ilk randevusuna çıkan dul anne Violet, beklediğinden daha çekici görünen Henry ile şık bir restorana gider. Bu sırada telefonuna isimsiz mesajlar gelmeye başlar. Mesajlarda, Violet’in talimatları takip etmesi gerektiği yoksa küçük oğlunun öldürüleceği yazılıdır. Violet oğlunun hayatını kurtarmak için talimatları yerine getirmek zorundadır. Kendisinden, o gece buluştuğu Henry’yi öldürmesi istenir. Emmy adayı Meghann Fahy’nin başrolde olduğu, “Paranormal Activity” ve “Ölüm Günün Kutlu Olsun” serileriyle tanınan Christopher Landon’ın yönettiği “Drop/Drop: Kabul Et veya Reddet” ismini, ünlü bir teknoloji markasının kullanıcılarına sunduğu veri paylaşım özelliğinden alıyor.
KKTC’de konser esnasında sahnede fenalaşarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden ünlü sanatçı Volkan Konak'ın mezarı ziyaretçi akınına uğruyor.