15.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MELİSA VARDAL
MELİSA VARDAL- Minyatür sanatına çağdaş bir yorum getiren Taner Alakuş, Bodrum’u mesken tutup yeni sergisiyle hem kendinin hem de eserlerinin derinlerine iniyor. Milliyet Sanat dergisinin 50. yıl kutlamaları kapsamında desteklediği, Titanic Deluxe Bodrum’daki MAJİ Art Gallery’de açılan sergi “Derin” başlığını taşıyor. Çünkü Taner Alakuş bu sergideki eserleriyle “derin”lerindeki değişmeyen duyguları anlatıyor. Minyatürün günümüzdeki önemli temsilcilerinden olan Alakuş bu sanata gelenekselin sürekli tekrar eden kalın çizgilerine bağlı kalmadan çağdaş bir yorum getiriyor. Çünkü sanatçının mottosu değişmeyen tek şey değişimin kendisi… Onun hayatında değişmeyen tek şey ise öğrenme isteği. Alakuş sergide mutlak değişmez ile kendini arama yolculuğunun derinlerine iniyor.
*“Derin” sergisindeki eserlerinizin hemen hemen hepsi özgün boyutlarda ve kendine has bir dille yaratılmış, sanatınızın yaratım sürecinde tüm bunlara nasıl karar veriyorsunuz?
Ben, kendine has üslubu olan özgün ve özgür bir sanatçıyım. Bu doğrultuda istediğim eserleri yapmaktayım. Canım ne isterse... İki üç esere aynı anda aynı motivasyonla başlayıp sonlandırabiliyorum. Her eserimde farklı bir konu işleyebiliyorum. Böylece sınırsız bir konu mozaiğine hâkim oluyorum. Bazen tek bir figürle eserime başlıyorum. Figür figürü, renk rengi çağırıyor ve kompozisyon tamamlanmış oluyor.
*Nesiller öncesinden bugüne ulaşan bir sanat; minyatür... Sizin “minyatür sanatı”yla yolculuğunuz nasıl başladı?
Minyatür sanatı ile Mimar Sinan Üniversitesi’nde ikinci sınıftayken tanıştım ve o gün kararımı verdim; ileride bu sanatla kendimi ifade edecektim, öyle de oldu… Minyatür o kadar uçsuz bucaksız bir sanat ki bazen yapmak istediklerimin tamamını bitiremeyeceğim diye korkuyorum. Her eserde yeni bir şeyler keşfedip mutasyona uğruyorum. Sonu nereye varır inanın ben de bilmiyorum, bildiğim tek şey bu yolculuktan çok keyif aldığım.
*Sergideki eserlerinizle öğrenme isteğinizin hiç değişmediğini; hayatın anlarını ve anlamını derinlerde yaşadığınızı söylüyorsunuz, bu nedenle de serginize bu adı seçtiğinizi duyurdunuz. “Derin”lerinizi bizimle paylaşır mısınız, sanatınıza bunun yansımaları nasıl oluyor?
Hikâyenin özü derinlerimde yani içimde bir sürü kapı var. Her biri tarafımdan açılmayı bekleyen kapılar. Her kapının ardı bir öğreti, bir hikâye… Her hikâyenin ana kahramanı benim. Bir sürü macera ve bilinmeyen, keşfedilmeyi bekleyen iç dünyam. Çokça illüzyon! Bu içsel yolculuğum her defasında benim başka bir yönümü keşfetmeme sebep oluyor. Bu yüzden “Derin”, ulaşılması zor, sırlanmış ve benim ona ulaşmamı bekliyor.
‘Çağdaş ile geleneksel birbirine ihtiyacı olan iki komşu’
*“Minyatür sanatının ülkemizde hak ettiği yerde olmadığını, diğer Türk sanatlarında olduğu gibi modern sanatların gölgesi altında ezildiğini” savunuyorsunuz. Bu sava karşı attığınız adımları bizimle paylaşır mısınız?
Minyatür, 7. yy’dan beri yapılagelen bir sanat olmasına karşın cumhuriyetin ilanından sonra çağdaş Türkiye imajına ters düşeceğine inanıldığı için biraz gözardı edilmiş bir sanat. Bu sanatın farklı disiplinel yönleri olduğu için uluslararası platformlarda bize avantaj sağlayacağı aşikâr; milli olmadan milletler arası olmazsın. Çağdaş sanatçıları temsil eden galeriler gibi bizim sanatımızı da sanatseverler ile buluşturan galeriler maalesef yok. Ben bunun zamanla değişip gelişeceğine inanıyorum. Çünkü minyatür sanatı farklı bir tat. Bu tat muhakkak keşfedilecek ve hakkı olduğu noktalara gelecek.
*MAJİ Art Galeri’nin bu konudaki desteği için neler söylersiniz?
MAJİ Art, gerçekten bu sanatı erken keşfeden galerilerden biri. Bu onların yani galerinin sahibi Gaye Donay’ın öngörülü olduğunu gösteriyor. Çağdaş ve geleneksel aslında aynı sokakta yaşayan, birbirlerine ihtiyacı olan, birbirleri ile beslenen iki komşu.