14.10.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL - Kadınlar güçlerini birleştirip “Ocean’s 8”te soygun yaptı, “The 355”da farklı ülkelerin casusları olarak dünyayı kurtarmak için kolları sıvadı. “The Woman King/Kadın Kral”da da ülkelerini korumak için ordu oluşturdu. Yakın dönemde özellikle Me Too hareketinin de etkisiyle perdede kadınların güçlü duruşunun daha çok vurgulanması dikkat çekiyor. “Kadın Kral” da adını zikrettiğimiz, kadınların hâkimiyetindeki filmlerle “Wonder Woman” gibi tekil süper kahramanlığı birleştiren epik bir yapım.
Hikâyemiz 19. YY’da Afrika’daki Dahomey Krallığı’nda geçiyor. Oyolar ile savaş hâlinde olan Dahomeyler, bir yandan da Avrupalı ve Amerikalılara esir olarak satılıyor. Agojie adlı kadın savaşçılar, kralın ve krallığın koruyucusu. Zor bir eğitimden geçerek savaşçı olan bu kadınların lideri ise Nanisca. Hayatında büyük bir trajedi saklı olan Nanisca, bir noktadan sonra görevi ve duyguları arasında seçim yapmak zorunda kalıyor.
Vizyoner ve cesur
“Kadın Kral” tam bir kadın dayanışması ürünü. Özellikle ‘90’lar ve 2000’lerin başında hayli popüler olan Mario Bello’nun önayak olması ve yapımcılığı üstlenmesi ile ortaya çıkmış bir proje. Senaryo Dana Stevens’ın kaleminden. Yönetmen de Gina Prince-Bythewood. Film, erkek egemen bir tür olan savaş filmlerindeki kalıpları tersine çevirmeye kendini adamış. Bugün bile üçüncü dünya ülkesi olarak anılan, Batı’da yaşayanlarının da hâlâ ten renklerinden dolayı ayrımcılığa uğradığı Afrika’dan daha mânâlı bir merkez olamazdı bunun için. O zamanda kadın savaşçılar hem fiziki hem de mental olarak erkeklerden ileride ve söz sahibi. Köle ticareti Batılıları ve Afrikalı kralları zenginleştirirken savaşçıların lideri Nanisca palmiye yağı ile ticaret yaparak geçinmeyi, köle ticaretini bırakmayı teklif edecek kadar güçlü bir karakter olarak çizilmiş. Film, kadın savaşçıların karşısına ise strateji yapma kabiliyetinden uzak bir kral, ona yaranmak için süs püs peşindeki saray kadınları ve ormanda yaşamaya müsait düşman askerlerini konumluyor.
Bunlar hikâyenin güçlü tarafları. Diğer yanda ise kadınlar kahraman olsa da vazgeçilemeyen klişeler var. Örneğin karar vericilerin yine erkek olması, yine kurtuluşun beyaz olmasa da melez bir Batılıdan gelmesi gibi… Nanisca karakteri için de Wajdi Mouawad’ın “Incendies” adlı oyunundan ilham alınmışa benziyor.
Kadın odaklı anlatısının avantajını kullanan bir yapım “Kadın Kral”. Gerek söylemleri gerekse savaş sahneleri ile izleyiciyi havaya sokmayı başarıyor. Bu havada iki oyuncunun payı çok büyük. Viola Davis gücünün sakladığı yıpranmışlığı başarıyla yansıtıyor. Son Bond filmi “No Time to Die”da Nomi rolünde herkesi hayran bırakan ve yeni Bond için de adı geçen Lashana Lynch, Davis’ten epeyce rol çalıyor.
Atım olmadan asla
Atalay Taşdiken’in yazıp yönettiği “Hara”, geçen hafta sona eren 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yarışan 10 yapımdan biriydi. Yarışma seçkisi içinde vizyon seyircisine en yakın duran film olan “Hara” festivalden ödülsüz dönse de hem duygusal konusu hem de güçlü oyuncu kadrosu ile kalpleri kazandığı söylenebilir.
At çiftliğinde büyüyen ve Turagay ile yarışlara hazırlanan Beste için çiftliğin sahibi Nermin Hanım’ın vefatı ile zor günler başlar. Amerika’dan gelen miras sahibi Melike, atları satıp çiftliği kapatma kararındadır. Bu süreçte Beste’nin anne ve babası da ayrılık kararı alır. Genç kız, atını ve ailesini kaybetme noktasına gelir.
Serkan Ercan, Nehir Erdoğan, Dolunay Soysert ve Celile Toyon gibi sevilen oyunculardan oluşan kadroda Beste’ye hayat veren Isabella Haddock dikkat çekiyor. Yer yer dizi estetiğine kayan filmin bağımsız, tek başına hayat kurmaya odaklı kadına, huzur bozmakla eş değer bakışı rahatsız etmiyor değil. Buna rağmen maddiyatı öteleyip hayvan sevgisini, maneviyatı, dostluğu yüceltmesi sempatiyi artırıyor.