13.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Efnan Atmaca - Kadın olmakla ilgili bir hikâye dinlemeye ne dersiniz? Bu sıradan mı sıradan gözüken hikâye toplumsal dayatmaların, ezberlerin, kodların bir kadının hayatını nasıl mahvettiğini anlatıyor. "İçimdeki Bal Porsuğu" adlı bu hikâyeyi dotormanda'nın kocaman Kemerburgaz Kent Ormanı'nın huzurlu doğasının içindeki küçücük, sıcacık kulübe sahnesinde Elvin Aydoğdu anlatıyor. Yazan da ta kendisi... Yöneten ise Özlem Daltaban. Tiyatronun tüm macerasının her kilit rolünde imzası bulunan Daltaban bu kez yönetmen olarak karşımıza çıkıyor ve bunca yıllık deneyimini aktardığı oyunda ortaya koyduğu performansla takdiri hak ediyor. Elvin Aydoğdu tam bir saat boyunca tüm enerjisi ve samimiyetiyle anlatıyor yazdığı metni seyirciye.
Son durak mezarlık
Hikâye erkek egemen herhangi bir şirketin, bir plazanın 40. katında yer alan ofisindeki sıradan toplantılardan birinde geçiyor. Toplantıda tek bir kadın var. Onun işi de not almak. Fikirleri var, var olmasına ama sanki onlar onun ağzından çıktığında duyulmuyor da bir erkek tarafından tekrarladığında pırıl pırıl parlıyor. Bu kadının vajinası kaşınmaya başlıyor toplantıda. Çıkıp bir ilaç alması ve sorununu dindirmesi gerekiyor. Ama onun sorunu 'ayıp' duvarına çarpıyor. Bu küçücük sorunu bugüne kadar damarlarına işlemiş tüm dayatmalar yüzünden yüksek sesle dile getirip ne yaparsa yapsın toplantıdan çıkmayı başaramıyor genç kadın. Herkes bir bahane bulup gidiyor ama onun izin istemesine bile fırsat verilmiyor. Nihayetinde uzun toplantı bitip bir eczane bulduğunda ise kozmopolit Galata'nın esnaf topluluğuna takılıyor kadın. Tek derdi ilacı alıp gitmek ama bir türlü eczacıya ulaşamıyor. Korumacı esnaf ‘kadın başına’ o saatte orada ne aradığını didiklerken tacizci sevgili işe tuz biber ekiyor. İşler sarpa sarmaya, konuşamayan kadın içinden çıkılmaz bir girdapta dönüp durmaya devam ediyor. O girdaptan çıkmaya çalıştığında ise koruyucu erkeklerin son görevini yerine getirdikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'na kadar uzanıyor olaylar.
Korkusuzca, cesurca
Oysaki kadınlara toplumsal kurallar dayatılmasaydı; özgürce, utanmadan, korkmadan kendilerini ifade etme hakları olsaydı hepimizin kınadığı pek çok olay yaşanmazdı. Duyduğumuz, okuduğumuz, dinlediğimiz, seyrettiğimiz kadına şiddet ve istismar hikâyeleri canımızı yıkıyor, bizi öfkelendiriyor, insanlığımızdan utanıyoruz çok kez, bir çözüm yolu arıyoruz. Bu oyun çok büyük sözler etmeden, bağırmadan, atıp tutmadan küçük şeylerin önemine dikkat çekiyor. Fark ettirmeden "ayıp, ne derler, musallat olurlar, adını çıkartırlar, kadınlar edepli olur..." diye diye beyne, ruha işlenen bu kodlar nasıl da büyük felaketlerin sebebi oluyor, gösteriveriyor. Elvin Aydoğdu bize tüm bunları anlatıyor umutla parlayan gözleri ve içimizi ısıtan gülümsemesiyle. Peki, bal porsuğu? Oyuna gitmeden önce bir fotoğrafına bakmanızı tavsiye ederim. Küçücük bir hayvan ama cesareti sayesinde “Guinness Dünya Rekorları” kitabında "Dünyanın En Korkusuz Hayvanı" olarak anılıyor. İşte o bal porsuğu tüm kadınların içinde bir yerlerde yaşıyor, Aydoğdu onun uyandırmak için hemcinslerini biraz sarsıyor. Uyandığında neler yapabileceğini göstermeyi de ihmal etmiyor!
Tiyatroda tersine göç
Kurulduğu günden bu yana hem tiyatro dili hem sahneleme hem de mekân anlayışıyla pek çok ilke imza atan Dot’un ormandaki sahnesi de tiyatroseverler için farklı bir deneyim. Elbette ormanın içinde, açıkhavada oyun seyretmenin çok büyük bir zevk ama kulübenin içindeki sahne de sıcaklığı ve samimiyetiyle ayrı bir keyif sunuyor. Yeri gelmişken gelecek günlerde sıkça konuşulması gereken bir tartışmanın da fitilini ateşlemek istiyorum. Tiyatro çok uzun yıllar boyunca oyuncuların kendilerini yetiştirdikleri, tecrübelendikleri bir alan oldu. Dot da bu konuda oldukça önemli katkılarda bulundu. Bugün sinema ve ekranda başarılı işlere imza atan pek çok ismi ilk olarak Dot’un sahnesinde izlemiştik. Günümüzde ise ekranda ünlü olmuş insanların tiyatro sahnesinde yaptığı işlerin giderek fazlalaştığına tanıklık ediyoruz. Bir anlamda tersine bir göç var diyebiliriz. Bu yönelimin tiyatroya katkısının ne kadar fazla olduğuysa bence tartışma konusu. Çühkü söz konusu isimlerin tiyatro sahnesine seyirci çektiği gerçeğini yadsımasak bile bu oyunların tiyatroya ne kadar hizmet ettiği muamma.