24.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Dördüncü buluşmamızda ona aşık olduğumu söyleyivermiştim. “Birbirimizi yeni tanıyoruz, aşık olmak için biraz erken değil mi?” diye sormuş, sonra o çok sevdiğim o çok tatlı kahkahasını atmıştı. Gülerken dudağının sağ tarafında oluşan kıvrım ona çok sempatik bir hava veriyordu. Bana karşı onun da boş olmadığını biliyordum.
Ama söyleyemiyordu. Beşinci buluşmamızda nihayet ailesinden söz etmeye başlamıştı. Ailesinin muhafazakar insanlar olduklarını, babasının sert biri olduğunu, arazileri olduğunu ve o nedenle tarımla uğraştığını söylemişti. Ailesiyle beni tanıştırmaya henüz hazır olmadığını, zamanla bunu onlara alıştıra alıştıra söyleyeceğini de belirtmişti. Sevgilim kabak çiçeği gibi sonradan açılıyordu. Altıncı buluşmamızda sinemaya, yedinci buluşmamızda güzel bir balık lokantasına, sekizinci buluşmamızda onu bir caz kulübüne götürmüştüm. Gecenin sonunda da onunla deliler gibi öpüşmüş, sonra da sabaha kadar birlikte olmuştuk. Ailesine bir arkadaşında olacağını söylediği için sabahlamamız sorun olmamıştı. Ve nihayet dokuzuncu buluşmamızda artık dayanamayarak ona evlenme teklifi etmiştim. Hıçkırıklara boğularak dakikalarca ağlamıştı. Sanki nutku tutulmuş ve ağlama krizine girmişti. Beş dakika sonunda elini yüzünü yıkayıp, kendine gelmiş ve “evet” demişti. “Ben de seni çok seviyorum.”
Dünyalar benim olmuştu tabii. Konacık’ta onu oturduğu evin önüne bıraktıktan sonra evime dönerken mutluluktan uçuyordum.
***
Ama ertesi gün onu telefonla aradığımda ulaşamamıştım. Ve sonraki günler hiçbir şekilde ulaşamadım. Telefonlarıma yanıt alamıyordum. Çok bozulmuştum. Önceleri moralim çok bozuktu ve ona çok kızmıştım. Ama sonraları bu kızgınlığım endişeye dönüştü. Ne olmuştu, çok merak ediyordum. Ailesiyle sorun mu yaşıyordu? Bilmediğim bir şeyler mi başına gelmişti? Sonra dayanamayıp oturduğu eve gittim. Ama orada Jale isminde birinin oturmadığını söylediklerinde beynimden vurulmuşa döndüm. Jale neden böyle bir şey yapmıştı? Kimdi bu kız? Neden sırra kadem basmıştı?
Topu topu birbirimizi iki buçuk aydır tanıyorduk. Ama bu süre içerisinde evlenecek kadar birbirimize yakınlaşmıştık. Jale’nin soyadını hiç sormamıştım. Neden öğrenmemiştim bilmiyorum. En azından bulmam daha kolay olabilirdi. Merak ve endişem o kadar yoğundu ki, deli gibi onu düşünüyor, onu arıyordum. Polis memurları, dalgıcı sudan kurtardıktan sonra onun ifadesini almak istemişlerdi. Ama benden rica etmiş, ifade vermek istememişti. Ben de onun bu isteğini yerine getirmiş, ifade vermemesini sağlamıştım. Keşke ifade verseymiş belki o ifadeden yola çıkarak onun soyadına ulaşabilir, sonra da belki bulabilirdim. Ama ya ismini de doğru vermediyse… Eğer başına önemli bir şey gelmediyse, neden benimle birlikte olmuştu ve evlenme teklifime neden evet demişti. Bunları düşünmekten delirecek gibi olmuştum. Aradan iki yıl geçmişti. Onu unutmayı kafamdan atmayı başarmıştım ama yine de onu hatırlatan bir şey olduğunda bugün olduğu gibi ona olan takıntım nüksediyordu.
Bu düşünceleri bırakıp yeniden dosyaya odaklanmalıydım. Birazdan ekiple birlikte toplantı yapıp bulgularımızı paylaşacak, ertesi günün ajandasını hazırlayacaktık.
Zühre ile toplantıdan sonra konuşacaktım. Önce herkesin elinde neler var, bilmem gerekiyordu. Güzide’nin masamın üzerine bıraktığı Adli Tıp Kurumu ve Olay Yeri İnceleme raporlarını zaten okumuştum. İki maktulün bilgisayar ve telefon kayıtlarında kayda değer olağandışı sayılabilecek herhangi bir şey bulunamamıştı. Yine de buradaki isimler ve dökümanlar kayıt altına alınmıştı. Soruşturmanın ileriki aşamalarında belki işe yarayabilirlerdi. Şimdilik bunu anlamanın imkanı yoktu. Bu nedenle şüpheli kişiler listesi de oluşturulamamıştı. Zaten Güzide’nin yazdığı birtakım isimleri ben kafadan ayıklamıştım. Ne bahçıvan ne paşa ne de arkadaşı Avni Fişekçi, bunların hiçbiri benim şüpheli listeme girmiyordu. Zaten Avni cinayetler işlendiğinde İstanbul’daydı. Bahçıvan ve paşanın cinayet işleme ihtimali çok zayıftı. Eğer sadece Orhan Aksoy cinayeti olsa daha fazla üzerine gidilebilirdi. Ama işin içine Şevki Kartal cinayeti girince, onları listede şüpheliler arasında göstermenin bir mantığı yoktu.
Şevki Kartal cinayetinde ise şüphe edilecek hiç kimseye rastlanmamıştı. Zaten bu insanları öldüren muhtemelen aynı kişi veya kişilerdi. Büyük ihtimalle bu cinayetlerin geçmişle bağlantısı vardı. Mandalinalarla ilgili bir şey olmuştu. Ama ne olmuştu? Ortada bir bilmece vardı. Her zamanki gibi bu bilmeceyi ekip olarak çözmeye çalışacaktık.
***
Cengiz ile Ali, müteahhitlerin listesini çıkarmıştı. Ama mandalina bahçelerini siteye dönüştüren müteahhitlerin listesi tam olarak belirlenememişti. Çünkü böyle bir kayda rastlamamışlardı. Anlaşılan arşiv kayıtlarında hangi siteler mandalina bahçelerinden dönüşmüş, hangileri dönüşmemiş bunlarla ilgili detaylı bilgiler yer almıyordu. Bunların belirlenebilmesi için geniş bir araştırmaya ihtiyaç vardı. Belki yerinde yapılacak araştırmalar gerekiyordu. Ama bizlerin bu kadar zamanı yoktu ne yazık ki… Buna karşılık Abidin’in söz ettiği “Mandalinaları Yaşatalım” adlı derneğin başındaki adamın ismini ve adresini bulmuşlardı. Başkanın ismi Münir Sarıcalı’ydı. Yerleri de Bodrum merkezde otogara yakın bir yerdeydi. Hem dernek ofisi, hem ikametgah olarak kullandığı yer Yıllıkçı Sokak’taydı.
Ortakent ve Bitez de siteye dönüştürülen yerlerin birçoğunun narenciye bahçesi olduğunu da öğrenmişlerdi. Ancak bu şekilde bir yere varmak pek mümkün görünmüyordu. Benim belediyeyi bir ara ziyaret etmem gerekiyordu. İmar ve Şehircilik Müdürlüğü bu konuda yardımcı olabilirdi. Bodrum Turunçgil Üreticileri Birliği’nden de bazı bilgiler alınabilirdi. Kısaca toplantı çok verimli bir toplantı olmamıştı.
ARKASI YARIN...