21.06.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
MÜJDE IŞIL - Büyük şehirlerimiz, ulusal yarışması ile öne çıkan uluslararası film festivalleriyle de bilinir çoğunlukla. İstanbul, Antalya, Adana, Ankara ve yakın dönemde de Malatya örneğinde olduğu gibi… Geçmişteki girişimlere rağmen güzeller güzeli İzmir’de, bu açıdan istikrar sağlanamadı ne yazık ki. Ancak son dönemde ciddi bir hareketlilik yaşanıyor burada. Vecdi Sayar’ın direktörlüğünde ilki geçen sene düzenlenen İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali, şehrin köklü bir festivale sahip olması açısından önemli bir adım teşkil ediyor. Sadece sinemayı değil müziği de içine alan festival, iki disiplinin birleşimiyle kendine özel bir alan açıyor.
Bu sene ikincisi düzenlenen festivalin, aralarında Kadifekale Gemisi’nin de olduğu yedi farklı mekânda gerçekleştirilen gösterimlerinde, özellikle Ulusal Yarışma filmlerine yoğun ilgi vardı. Bu durum tüm yerli festivallerimizin değişmezi aslında. Ulusal Yarışma filmlerinin gösterildiği Karaca Sineması’nda, salonun küçük olmasından bağımsız olarak, seyircinin yoğun katılımı vardı. Bazen film ekiplerinin bile yer bulmakta zorlandığına tanık olduk. Burada önemli bir noktaya değinmemek de olmaz. İstanbullu kadim sinemaseverler, kapısı sokağa açılan sinemaların özlemini pek iyi bilir. Karaca Sineması, bu hasretimizi giderirken bağımsız sinema salonlarının yaşatılması için daha çok gayret sarf etmek gerektiğini de yeniden hatırlattı.
10 günlük şölen
10-19 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen festivalin gösterim programı klasiklerden ve çoğunlukla ödüllendirilmiş, beğeni toplamış yapımlardan oluşuyordu. Küspert & Kollegen’in müzikleri eşliğinde sessiz korku klasiği “Nosferatu”yu deneyimlemek, bu sene festivalin Onur Ödülü’nü alan Zybigniew Preisner vesilesiyle Krzysztof Kieslowski’nin “Üç Renk Üçlemesi”ni yeniden perdede izlemek, pek çok sinemasever için festivalin unutulmazları oldu. Özellikle Ulusal Yarışma’nın, farklı festivallerde ve platformlarda prömiyer yapmış yapımlardan oluşması ise festivali “yeni yapım” avantajından uzaklaştırdı.
İstanbul Film Festivali’nin Gaspar Noé sürprizinin bir benzerini İzmir de yaptı. “Transylvania” ve “Geronimo” adlı filmleri festival kapsamında gösterilen Tony Gatlif festivalde sinemaseverlerle bir araya geldi. “Yılmaz Güney efsanesini biliyorum ve çok saygı duyuyorum. Fatih Akın’ı da çok beğeniyorum. Gençken geldiğim bu memleketi çok sevdim” diyen Gatlif, sinemasında çingenelerin özelinde azınlıkları ön plana çıkarmasından hareketle şu yorumu yaptı: “Benimle birlikte Fransa’daki ırkçılık azaldı. Irkçılığın gerilemesinde bu filmlerin katkısı var. Ancak bugün yabancı kökenli sinemacılar, filmleri için destek almakta zorlanıyor.” Gatlif yeni projesinin hem bir Akdeniz hikâyesi hem de pandemi sonrasındaki değişim, insanlarda yükselişe geçen gelecek kaygısı ve ümitsizlik teması olacağını belirtti.
Festivalin dikkat çeken bir diğer konuğu ise Fransız besteci Marc Collin oldu. Versailles’ı Fransız müzik sahnesinin merkezine oturtan koşulları anlatan “Niçin Versay?” adlı filmi festivalde gösterilen Collin, “Gençlik yıllarımdan itibaren hep yönetmen olmak istedim. Sinemaya büyük tutkum vardı. Ama senaryo yazmak, fon başvurularında bulunmak, bir filmi finanse etmek beni hep çok tedirgin ediyordu ve zor geliyordu. Kendi stüdyomda müzik yapmak, çok daha kolaydı. Sonunda kendimi hazır hissettim ve ilk filmimi yaptım” dedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise “Hedefimiz ve inancımız odur ki bu festival aracılığıyla İzmir, yıl boyu sinemaya içerik üreten bir üs hâline gelecek. Gerek binlerce yıllık tarihi gerek çok renkli, çok dilli, çok kültürlü mirası ve doğal platolarıyla İzmir, sinema için ihtiyaç duyulan tüm materyalleri sunuyor” diyerek festivalin yol haritasını çizmekte. Festival Direktörü Vecdi Sayar’ın vurguladığı gibi ortak hayal, İzmir’i bir sinema kenti yapmak. Ulusal Yarışma ve gösterim programına yeni yapımların kazandırılması ve filmler için prömiyer yapma imkânının oluşmasıyla İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nin sektöre can katacağından şüphe yok.
Ödüller sahiplerini buldu
Festival kapsamında dağıtılan ödüller de kapanış gecesinde sahiplerini buldu. Erden Kıral başkanlığında Biket İlhan, Ebru Şeremetli, İzzet Öz, Güldiyar Tanrıdağlı, Selen Uçer ve Selva Erdener’den oluşan jürinin açıkladığı Ulusal Yarışma Ödülleri şu şekilde:
En İyi Film: “Sen Ben Lenin”
Jüri Özel Ödülü: Tayfun Pirselimoğlu
En İyi Kadın Oyuncu: Gülçin Kültür Şahin (“Kumbara”)
En İyi Erkek Oyuncu: Halil Babür (“Beni Sevenler Listesi”) ve Murat Kılıç (“Kumbara”)
En İyi Özgün Beste: Nikos Kypourgos (“Kerr”)
En İyi Özgün Film Şarkısı: Barış Diri (“Sen Ben Lenin”deki “Ahmet Abi” şarkısıyla)
En İyi Ses Tasarımı: Eli Haligua, Fatih Rağbet ve Greg Dobrowski (“Gölgeler İçinde”)