Kültür Sanatİyi ki doğdun Kubrick

İyi ki doğdun Kubrick

26.07.2017 - 10:09 | Son Güncellenme:

Onun hikâyesinin başlangıcı hemen hemen her göçmeninki gibiydi. New York’ta, Macaristan’dan kalkıp gelmiş bir ailenin bebeği olarak hayata gözlerini açtığında takvimler 26 Temmuz 1928’i gösteriyordu.

İyi ki doğdun Kubrick

İhsan Dindar- Gelecekte sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden biri olarak karşımıza çıkacak olan Stanley Kubrick’in yaşam macerası böylece başlamıştı.

Haberin Devamı

21 yaşındayken ünlü Life dergisine önce dışarıdan sonrasında kadrolu fotoğrafçılık yapmaya başlayan Kubrick, zamanla tutkuyla bağlı olduğu sinemaya, mevcut filmlerin daha iyisini yapabilmek adına geçmeye karar vermişti.

Bu karar, sırf Stanley Kubrick için değil, biz sinema tutkunları için de bir dönüm noktası oldu. Life dergisinde kalsa mutlaka çok güzel kareler yakalayacak, gelecekteki bir günde de derginin fotoğraf müdürü olacaktı. Ancak Stanley Kubrick o mükemmeliyetçi ve hırslı yapısıyla konfor alanına sıkışmak yerine yeni bir atılımı seçti.

Sinema Yılları

Boksör Walter Calter’ın hayatını anlatan kısa belgeselle sinemaya adım atan Stanley Kubrick, 1951–1953 yılları arasında ağırlıklı olarak kısa film çekimleriyle uğraştı. 1953’e gelindiğinde ise ilk uzun metrajlı filmi olan “Fear and Desire” ile hem kendisi hem de insanlık için büyük kabul edilebilecek olan adımı atmıştı. Sonrası ise sinema tarihi açısından her biri ayrı bir başyapıt olan on üç film…

Haberin Devamı

2001: Uzay Yolu Macerası filminin giriş sekansı bugüne kadar izlediklerim arasında belki de en etkileyici olandı. Tabii Arjantin yapımı “Gözlerindeki Sır” (El Secreto de Sus Ojos) filminin ünlü stadyum sahnesini es geçmeyeceğim. Hala izlememiş olanların çok şey kaçırdığı filmlerden biridir o da.

Kubrick’e dönecek olursak; her filminin bende bıraktığı iz ayrı olsa da Zafer Yolları, 2001: Uzay Yolu Macerası, Cinnet, Barry Lyndon ve Full Metal Jacket. Film çekimleri için ortalama beş yıl ayıran yönetmenin en sık film ürettiği dönemse 1950 ve 1960’lı yıllar oldu.

Keşke hazırlık aşamasında kalan Napoleon filmini çekebilseydi. Keşke Umberto Eco’nun “Foucault Sarkacı” romanını “unfilmable” bulmasaydı. Kim bilir ortaya daha neler çıkmış olacaktı. Elbette elimizde olanların kıymetini bilenlerdenim. İyi ki hayatın gidişatı Stanley Kubirck’i sinemaya yönlendirmiş.

Geride bıraktığın her şey için teşekkürler Stanley Kubrick. Müziği çok az yönetmen senin gibi tam olması gerektiği sahnede kullanabildi…