14.07.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Melisa Vardal - Yüzyıllardır şairlere, yazarlara ve müzisyenlere ilham veren büyülü bir şehir İstanbul... Tarihi Yarımada’nın dar sokaklarında yankılanan ezgiler, Boğaz’ın serin melteminde savrulan notalar, şehrin ruhunu yansıtan şarkılarda hayat buluyor. Bu şehrin sokakları bazen sokaklarında yenik düşmüş aşklara bazen de kavuşmuş âşıklara tanıklık ediyor. İstanbul’un ruhunu yansıtan, şehrin kalbine dokunan ya da kalbinde yaşanan şarkılarla İstanbul’u keşfe çıkıyoruz. Cem Karaca’dan Pinhani’ye, Sezen Aksu’dan Teoman’a, Nil Karaibrahimgil’den MFÖ’ye, birçok ismin sesinden İstanbul portrelerini sizler için derledik.
Bulutsuzluk Özlemi’nin “İstanblues”u şehrin denizini, kızlarını, delikanlılarını, çingenelerini, rüzgârını, vapurlarını ve hatta muhallebicilerini anlatarak bir gezinti vadediyor. Zülfü Livaneli’nin Orhan Veli Kanık’ın şiirinden bestelediği klasikleşmiş “İstanbul’u Dinliyorum”u gözleri kapayıp seslere odaklanmaya davet ediyor. Şehrin mozaiği notalarla birleşiyor. Teoman, yağmurunu övüyor şehrin “İstanbul’da Sonbahar”da. Melankolik ve romantik bir portre çizerek İstanbul’u yorgun, üzgün ve yaşlanmış ama bir o kadar da güzel bir sevgili olarak resmediyor. Aynı yağmurda MFÖ de ıslanıyor. “Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da”da ayrılık acısıyla birleşen yağmurlu bir sabaha uyandırıyor.
Hasret ve kavuşma hayali
Özer Atik’in “Ver Elini İstanbul”u yaşanan bir aşkın coşkusunu taşıyor. Tabii İstanbul’un tüm bu güzellikleri, ayrılık acısıyla birleşince daha da dayanılmaz hâle geliyor. Sezen Aksu iç çekerek “Ah İstanbul” deyince Kanlıca’dan Hisar’a bir yolculukta kaybedilen aşkın ardından gelen kederi tekrar tekrar yaşatıyor. Gökhan Türkmen bu şehri seven herkese bir parçası olduğunu “Sen İstanbul’sun”da anlatıyor. Köşedeki çiçekçi, sokak çalgıcısı, Kanlıca Sahili, Kız Kulesi gibi İstanbul’un simgeleri, kaybedilen bir aşkın hatıralarını notalara taşıyor.
Cem Karaca, “Hep Kahır”da ‘80 darbesinin ardından şehre duyduğu özlemi taşıyor ezgisine. Her kadar yoğun bir sitemle ‘Hep Kahır’ dese de Karaca yeniden kavuşma hayali ve umuduyla söylüyor şarkısını. Vedat Türkali’nin şiirinden Edip Akbayram’ın bestelediği “Bekle Bizi İstanbul” da benzer bir duygunun izlerini taşıyor. Salkım salkım tan yelleri esen mavi patiskaları yırtan gemilerin geçtiği İstanbul’un hasreti günümüzde umudu ve mücadeleyi çağrıştırıyor dinleyenlere.
Heyecan peşinde
Duman’ın “İstanbul”u hem nefret hem aşkı taşıyor ezgilerine. Şehrin gündüzünü ve gecesini seven, adamı söven, kanımızı emen bir varlık olarak tasvir edilen İstanbul aynı zamanda uğruna ölmeye değer bir şehir olarak da övülüyor. Şarkı, İstanbul’un çelişkili doğasını ve bu şehirle kurulan karmaşık ilişkiyi yansıtıyor. Sertab Erener’in “İstanbul”u işinde gücünde olanlardan heyecan peşinde koşanlara, derdi olanlardan umursamaz yaşayanlara kadar farklı karakterleri barındıran şehrin karmaşıklığını ve hızlı temposunu yansıtıyor. Pinhani’nin “İstanbul’da”sı ise şehirde yaşanan yalnızlık ve kaybolmuşluk hissini barındırıyor. Yol kenarında oynayan çocuklar gibi topu kaçan, sulanmayan çiçekler gibi başı düşen birinin gözünden İstanbul, kalabalıklar içinde yalnızlığı simgeliyor. Şarkı, İstanbul’u seven ama aynı zamanda kaçmak isteyenlerin duygularına tercüman oluyor. Nil Karaibrahimgil “Burası İstanbul” derken çelişkileri sorgluyor. Yalansız kul, dar yol ve karlı dağ metaforlarıyla İstanbul’un zorluklarına dikkat çeken şarkı aynı zamanda şehrin cezbedici güzelliğini de vurguluyor.