13.03.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Türkiye’deki kadın hareketinin öncü isimlerinden biri Suat Derviş… Hayatı boyunca yazdığı hemen her yazıda kadınları kaleme alarak kadın meselesine dikkat çekmiş. Öykü ve romanlarının tamamına yakınında ana karakterleri hep kadınlar oluşturuyor. Öyle ki “Fosforlu Cevriye”, “Emine” ve “Hiç” gibi edebiyatın kült romanları arasında hep “devrimci” kadınları görüyoruz. Dünya tarihinde kadına dayatılan toplumsal atıflara karşı çıkan, bireyi ve benliği önceleyen “zamansız” metinler bunlar.
1901’de dünyaya gelen Suat Derviş, dünya tarihinin en çalkantılı döneminde yaşananlara şahit olur. Kalemini insanlık için oynatır evet, fakat o kalemin ucu hep kadın meselesine dokunur. Suat Derviş, roman ve öykülerinin yanı sıra mülakatlarında da kadının sesi olur. “Türk kadını nasıl iş bulur?”, “Genç Kızlarımız” gibi söyleşi ve anketlerine eşlik eden 1935 tarihli Dünya Kadın Kongresi’ne gelen feministlerle yaptığı söyleşiler günümüze de ışık tutacak türden. Türkiye’de ve Almanya’daki gazetecilik hayatı onun bir yazar ve bir aydın olmasında meramını en iyi şekilde anlatmasına katkı sunmuş olmalı.
Tarihteki “değişmeyen” yeri
Suat Derviş’in külliyatını tamamlama konusunda uzun yıllardır özenle çalışan İthaki Yayınları şu sıralar yazarın 1930-1938 yılları arasında kadın karakterleri merkeze alarak ilmek ilmek işlediği öykülerinden oluşan “Daktilo Nebahat” adlı kitabı yayımlandı. Mücadeleci, emektar, yalnız, kimsesiz, karamsar, çapkın, çocuk ruhlu, acılı birçok kadın buluşuyor bu öykülerde. Hepsinin ortak özelliği ise kadın meselesine “içeriden” ses vermesi. Hiçbiri aşktan ve mücadeleden kaçmayan, erkeğe boyun eğmeyen, kendi hür iradesinin çizdiği rotaya dirençle tutunan kadınlar bunlar.
“Daktilo Nebahat”, “Kırk Yıl Sonra” adlı öyküyle açılıyor. Resimli Hikâye’nin 1 Şubat 1930 tarihli sayısında yayımlanan bu öyküde kahramanımız Fatma, bir şiddet mağduru. Kırk yıl sonra dahi, bu hesabın peşinde. Kendisine bunu yapan adamla hesaplaşmaya gidiyor. 15-16 Eylül 1935’te Cumhuriyet’te neşredilen “Kadın Muhabir”de okul sıralarından yeni çıkan gencecik bir kızın gazeteci olma hevesiyle çaldığı kapının ardındaki idealizmi okuyabilirsiniz. Kitaba ismini veren, hayatı makinesinin tuşlarından çıkan sesler gibi hep “yeknesak” giden Daktilo Nebahat ise şeytanın bacağını bir türlü kıramayan, talihi dönmeyen kırılgan kadınların öyküsü. 4 Şubat 1937 tarihli Tan’da yayımlanmış…
Bütün öyküler birbirine eklemlenerek kadının tarihteki yerini fısıldıyor. Evde, işte, sokakta, toplumda “kadın” neredeydi ve mücadelesi bugün “nerede duruyor” sorusunun yanıtı Suat Derviş’in satır aralarında. Fakat en çetin dönemlerde bile eşitlik ve mücadele için yazmış bu ezber bozan kadının anlattıkları psikolojik örüntüsüyle kadına kendisiyle de yüzleşme alanı açıyor. Kitabın sonunda yer alan Bige Bilgen’in kaleme aldığı “Suat Derviş’in Kadınları” yazısı ise hem derlemedeki öykülerden hem de Suat Derviş’in yıllar boyu farklı gazete ve dergilerde çıkmış “kadın”, “kadınlık” yazılarına atıf yaparak yazarın dünyasına pencere açıyor. Suat Derviş’i daha çok okumak, anlamak ve tartışmak bugünkü sorunların kilidini açmakta yardımcı olabilir.