23.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Zaven Biberyan edebiyatımızın “unutulan” isimlerinden… 1921’de Çengelköy’de doğar Biberyan. Ermenice yayın yapan gazeteler başta olmak üzere çeşitli mecmualarda yazarlık yapar. Sosyalizme atıf yapan yazıları nedeniyle yolu hapse düşer. Sonrasında Beyrut süreci başlar. 1953’te İstanbul’a döner ve yeniden yazmaya başlar. Bir dönem politikada da aktif rol alır.
Biberyan’ın Ermenice kaleme aldığı ve başyapıt kabul edilen “Karıncaların Günbatımı” romanı geçtiğimiz yıllarda Türkçede yayımlanmıştı. Ardından geçtiğimiz Kasım ayında özyaşamöyküsü “Mahkûmların Şafağı” yayımlandı. Bu vesileyle Biberyan’ın hayatına bir adım daha yaklaştık. Şimdi bu yolculuğu daha zenginleştirecek ve renklendirecek bir sergi var önümüzde. Yazarın doğumunun 100. yıl dönümü kapsamında Sevengül Sönmez’in küratörlüğünde düzenlenen “Yazmak Teselli Oluyor” sergisi yazar, politikacı, çevirmen ve bir baba olarak Zaven Biberyan”ın hayatından kesitler sunuyor. Aras Yayıncılık bünyesindeki Yesayan Salonu’nda gerçekleşen sergide aile arşivinden temin edilen fotoğraflar, el yazısı notlar, kupürler ve özel defterler yer alıyor. Kızı Tilda için tuttuğu günlükler ise ilk kez sergide izleyiciyle buluşuyor.
O kendini anlatıyor
Biberyan’ın hayatından izler taşıyan “Karıncaların Günbatımı” bir aile ekseninde Ermenilerin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından kesit sunuyor. Roman bugün Netflix’in "Kulüp” dizisi vesilesiyle yeniden gündeme gelen Varlık Vergisi yüzünden varını yoğunu kaybeden bir baba ve bu güç koşulları onun yüzüne vuran aile bireylerinin serüvenini ele alıyordu. Romandan yazarın hayatına dair bilgi edinmek mümkün olsa da “Yazmak Teselli Oluyor” sergisi, bu hayata bütünüyle davet ediyor izleyiciyi. Her yazar gibi Biberyan’ı da yaşadığı dönemden bağımsız ele almak mümkün değil. Bu nedenle İşçi Partisi kongresindeki konuşmasındaki bir kareden Gavroş’taki yazılarına bir bütün olarak bakmak onun yaşadıklarıyla yazdıkları arasındaki ilişkiyi doğru okumaya yardımcı olabilir.
Yazar ve şairlerin düş ve yazın evrenine temas eden bu sergiler izleyici için bulunmaz nimet. Zira eserlerini severek okuduğunuz, hayatından etkilendiğiniz edebiyatçılarla “yüz yüze tanışmaya” vesile oluyor. “Yazmak Teselli Oluyor” bu topraklarda yaşamış fakat yazın dili nedeniyle pek görülmemiş bir ismin bugün edebiyat tarihindeki yerini alması için önemli bir sorumluluğu da yerine getiriyor.
Küratör Sevengül Sönmez, “Amacımız çok laf söylememek ve izleyenin kendi bakışını işin içine katmaktı. ‘Yazmak Teselli Oluyor’ Ermenice olan el yazısıyla kendi hayat hikâyesi. Biz bir şey söylemiyoruz, o kendini anlatıyor zaten. Çeşitli döneminden fotoğraflarla nasıl birisi olduğuna ve nasıl yazdığına dair resmi tamamlanıyor. Kendi kitabının kapağını resmetmiş bir yazar olarak da onu görme niyetimiz vardı. Edebiyatına ve hayatına dair bölümler var” diyor.
Resimler ilk kez sergide
“Roman bana yetmiyordu, yeniden resim çizmeye başladım. Bazen bir su başında yeşil-sarı-mavi güzel bir kadın çiziyordum, bazen de koca koca sütunlu, kırmızı siyah meşalelerle aydınlatılmış bir yeraltı zindanına götürülen tutsak bir kadın.” Biberyan, resme ilgisini “Mahkûmlar Şafağı’ndan” da bu sözlerle anlatıyor. Onun yazı kadar resimdeki mahirliğine ilk kez tanık oluyoruz bu sergide. Yazarın dört tablosu sergi kapsamında ilk kez izleyiciyle buluşuyor.