29.05.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - John Travolta dendiğinde belki de tüm dünyanın aklına deri ceketli, jöleli saçlı o serseri Dany gelir. “Grease” 1978’de gösterime girdiğinde kostümlerinden saçlarına, müziklerinden jargonuna bir “Grease” dünyası yaratmıştı. Yönetmenliğini Randal Keiser’in yaptığı başrolünde John Travolta ile Olivia Newton-John’ı izlediğimiz “Grease”’in 20. yılını kutlamak için dijital olarak yenilenen hâli bile haftalarca gösterimde kaldı. Ülkemizde ilk olarak 1980’de gösterime giren “Grease” pek çoklarını olduğu gibi buradaki müzikal ve dans tutkunlarını da etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Dinmeyen “Grease” efsanesine en iyi örneklerden biri de 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladığımız akşam Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde “Grease Müzikali”ne imza atan Yeditepe Dans Kulübü oldu. Üstelik öylesine başarılı bir icra gerçekleştirdiler ki salon coşkusunu alkışlar ve kahkahalarla duyurdu sahnedekilere.
Bizlerle 2022 baharında buluşabilen müzikalin yola çıkış hikâyesi ise epey meşakkatli olmuş. Yeditepe Üniversitesi tiyatro eğitmeni Cenk Sözeri, pandemiyi alt edişlerini ve “Grease”in seyirciyle buluşmasını şu sözlerle anlatıyor: “2019’da başladık projeye. Neredeyse final sahnesini çalışırken salgın patlak verdi. En büyük sıkıntı ve zorluk düzenli çalışmaları yapamamak, bir sistem ve süreklilik geliştirememek oldu. Sonrasında çalışmaları hızlandırdık. Hem oyunculuk, hem dans hem de müzik olarak üç ayrı dalda çok yoğun provalar yaptık. Bu müzikalde öğrencilerim ailem gibi oldu. Haftanın dört günü uzun saatler çalışarak, büyük özveri ve ödünlerle sonunda ‘Grease Müzikali’ni seyirci ile buluşturduk. Muhteşem bir maceraydı. Umuyorum ki devam da edecek. Bu veda geçici. Tekrar buluşacağız, bizi izlemeye devam etsinler.”
‘Sanatta şans yok çalışma var’
Bunca dur kalkın ardından sahnede öğrencilerinin kocaman alkışlarla izlendiğini görmek Sözeri’yi oldukça mutlu etmiş tabii. Gösterinin ardından hissettiklerini bizimle paylaşan Sözeri, “Bir oyunun sahneleme sürecine biz ‘doğum süreci’ deriz. Sahneledikten sonra yaşadığım his tamamen buydu. Bir bebek doğmuştu ve sağlıklı idi. Ayakları üstünde harikalar yaratıyordu. Ortaya çıkan iş hepimizi gururlandırdı. Ama hiçbir şey durduk yere olmaz. Sanatta şans, kader, kısmet ya da acaba, belki, ama yoktur. Tek şey vardır: Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Biz çok çalıştık. Bu bebeğin sağlıklı olması ve ayağa kalkıp koşması beni de çalışma arkadaşlarımı da, öğrencilerimi de çok şaşırtmadı. Sadece bizi çok ama çok mutlu etti. Sadece bizi de değil tabii, gelen binlerce seyirciyi de. Seyirciden aldığımız tüm eleştiriler bizleri inanılmaz sevindirdi, tüm yorgunluğumuz duyduğumuz muhteşem sözlerle unutuldu gitti” diyor.