Kültür SanatGençlik, aşk ve dans

Gençlik, aşk ve dans

18.04.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

İspanyol sinemasının yaşayan en büyük ustası Carlos Saura, Yaşam Boyu Başarı Ödülü almak üzere İstanbul Film Festivali’nin açılışına katılacak.

Gençlik, aşk ve dans

Gençlik, aşk ve dans

İspanyol sinemasının yaşayan en büyük ustası Carlos Saura, Yaşam Boyu Başarı Ödülü almak üzere İstanbul Film Festivali’nin açılışına katılacak.

ALİN TAŞÇIYAN

Gençlik, aşk ve dans
Bunuel’den sonra Almodovar’dan önce Saura vardı. Bugün yetmiş yaşında olan Saura, 44 yıllık kariyerinde Berlin ve Cannes Film Festivalleri başta olmaz üzere uluslararası alanda yirmiye yakın önemli ödül kazanarak İspanyol sinemasının yaşayan en büyük ustası unvanını hak etti. 21. Uluslararası İstanbul Film Festivali de yıllar önce Ustalara Saygı bölümüne konuk ettiği Saura’ya yarın akşam Emek Sineması’nda düzenlenecek açılış töreninde Yaşam Boyu Başarı Ödülü verecek.
Saura, yalnızca festival sayesinde tanıdığımız ustalardan biri değil. Olgunluk döneminden itibaren çektiği filmlerin pek çoğu Türkiye’de gösterime girebildi. Televizyonlarda da sık olmasa da filmleri gösteriliyor.
Tam adıyla Carlos Saura Atares 1932 yılında Aragon eyaletinin Huesca kentinde doğdu. Babası politikacı annesi piyanistti. İkisi de sol eğilimli aydınlardı. İspanya İç Savaşı patlak verdiğinde aile Madrid’de yaşıyordu. Cumhuriyetçilerin tarafını tuttukları için savaş boyunca sürekli yer değiştirdiler. Saura, daha lise yıllarında fotoğrafa merak saldı. 1949 yılında Endüstri Mühendisliği öğrenimine başladı. OSCA fabrikasında motorsiklet tasarımcısı olarak işe girdi. Motorsiklet tutkusu yaşamında hep önemli bir yer tuttu.
Ailesinin sanatçı bir çevreden gelmesi onu ve erkek kardeşi Antonio’yu (tanınmış ressam Antonio Saura) sanata yöneltti. Edebiyatla da yakından ilgilenen Saura, İtalyan Yeni Gerçekçiliğinden ve Luis Bunuel’in sinemasından etkilendi. 1957’de "Tarde de domingo" adlı kısa filmle yönetmenliğe adım attı. Ardından çektiği "Cuenca" adlı belgeseli San Sebastian Festivali’nde gösterildi. İlk uzun metrajlı filmi "Los golfos" ise Cannes’a seçildi! Burada Bunuel ile tanışması dostluklarının başlangıcı oldu. Ancak "Los golfos" Franco sansürüne takıldı.
Saura’nın kariyeri sürekli sansürle boğuşmasına rağmen yurt dışındaki parlak başarıları sayesinde ilerledi. İkinci filmi "Llanto per un bandido" Berlin’de yarışmaya seçildi. Berlin ona hep uğurlu geldi. 1966’da "Av / La caza", 1968’de "Peppermint Frappe" ile En İyi Yönetmen dalında Gümüş Ayı kazandı. 1981’de "Çabuk, Çabuk / Deprisa, Deprisa" ise Altın Ayı aldı.
Yetmişli yıllarda ise şansı Cannes Film Festivali’nden yana açıldı. "La Prima Angelica / Kuzin Angelica" ile 1974’te Jüri ödülü, "Cria Cuervos / Besle Kargayı" ile 1976’da Jüri Büyük Ödülü aldı. "Elisa, Hayatım / Elisa, vida mia" (‘77) ve "Los Ojos vendados" (‘78) ve "El Dorado" (‘88) filmleri Cannes’den ödülsüz dönerken "Carmen" 1983’te Teknik Büyük Ödülü ve En İyi Sanatsal Katkı Ödülü kazandı.
İlk dönem filmlerinde siyasi tavrını hissettiren, gençlik sorunlarını ele alan ve daha konvansiyonel denebilecek bir sinema dili kullanan Saura, seksenlerden itibaren farklı bir ‘işbirliği’ne yöneldi. Annesi dolayısıyla müziği iyi bilen Saura, ünlü flamenko dansçısı Antonio Gades’in "Kanlı Düğün / Bodas de Sangre" balesini beyazperdeye aktardı. "Carmen", "Büyülü Aşk / El Amor brujo" gibi filmler onu izledi. Adeta Brechtçi bir üslûpla bir sahne yapıtının konusu ve onun sahneye konma aşamalarında ekibin yaşadıkları arasında paralellik kurarak, flamenco ruhunu yansıttığı filmler dünya çapında başarıya ulaştı. 1999’da çektiği "Tango"da aynı başarıyı Arjantin’in karakteristik müziğiyle yakaladı.
Saura, son olarak sevgili dostu Bunuel’e alışılmadık bir saygı filmi çevirdi: "Bunuel ve Kral Süleyman’ın Masası". Bu filmde Bunuel, arkadaşları sürrealist resam Salvador Dali ve halk ozanı Federico Garcia Lorca ile gençliğinde Toledo’de hep çekmeyi düşlediği filmi gerçekleştirmeye çalışıyor!
Doğaçlama yapmanın yararına inandığını söyleyen Saura, çekim planı hazırlamadan sete gidiyor. Oyuncularden pek hoşlanmamasının "büyük çoğunluğu sorunlu insanlardır, nevrotiktir" demesinin bir nedeni de bu durumun yarattığı tepki olabilir...
Saura’nın yapıtlarının genel karakteri kadar sözleri ve eylemleri de derin ve karmaşık bir kişiliğe işaret ediyor. Ama bir söz var ki her sinemaseverin kalbini kazanmaya yeter: "Artık yaşamımla sinemayı birbirinden ayıramam ve film çekmek benim için yaşamsal bir gereksinmeyi karşılıyor".
Saura’nın, 13 Nisan Cumartesi günü saat 11.00’de The Marmara Oteli Balo Salonu 2’de yapacağı söyleşiyi dileyen herkes izleyebilir.







KÜLTÜR & SANAT