27.07.2017 - 11:33 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar- Steven Pinker ve Mat Ridley’in olduğu taraf, geleceğin bizlere daha güzel günler getireceğini düşünüp savunurken Alain de Botton ve Malcolm Gladwell ise bunun tam aksi kanısında. Uzun söyleşi şeklindeki kitapları pek okuyamasam da sorunun çarpıcılığı ve bu soruyu tartışanların kimliği bu kitabı alıp okumaya sevk etti beni. Böylece vakit kaybetmeden kitabı okumaya başladım. Steven Pinker ve Matt Ridley’in, Homo Deus’un yazarı Yuval Noah Harari gibi okuru sürekli veriye boğan bir yönleri vardı. İnsanlığın geçmişinde yaşanmış olaylar ışığında onu günümüz ve gelecekle istatistiksel değerlerle karşılaştıran bu tutum elbette insanı başlangıçta beni, geleceğin ne kadar güzel olacağını düşünmeye doğru heveslendirdi.
Ardından sırayla söz alan Alain de Botton ve Malcolm Gladwell çizilen bu pembe tabloya itirazlarını sundu. Tam da “ne kadar kibar bir konuşma” dediğim anda konuşmacıların birbirlerine sıfatlar yakıştırarak hitap etmeye başladıklarını gördüm. Yine de seviye bizim tartışma programların birkaç kademe üstünde seyretmeye devam etti. Botton ve Gladwell, geleceğin daha iyi olacağını savunan ve ekseriyetle bilimsel düşünce ve teknolojik imkanlar doğrultusunda desteklenen bu görüşe doğada ve insan yaşamındaki bozulmalarla karşı çıktılar. Günümüz insanının mutsuzluğundan dem vurdular. Elbette her iki tarafın argümanlarını burada saymaya vakit yetmez. Bunun için yapacağınız en güzel şey kitabı edinip bir solukta okumak olacak. Ufkunuza çok şey katacağı kesin.
Sonuç olarak geleceğin muhakkak bugünden daha iyi olacağına ama bunun insanı tek başına mutlu etmeye yetmeyeceğine dair kanaatimin daha da kuvvetlendiğini fark ettim. Modern insan nasıl mutlu olacak? Onun cevabını aramaya devam ediyorum.