18.06.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Evrim Altuğ - 29 Ekim 1923 - 29 Ekim 1924: “Cumhuriyet’in İlk Yılı”, İstanbul Beyoğlu Galatasaray’daki İstiklâl Caddesi üzerindeki Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nin ilk katında, bayraklar, fotoğraflar, gazete ve ilanlar eşliğinde, çoğu görülmemiş kareler ile yaşatılıyor.
Küratörlüğünü, araştırmacı ve koleksiyoner Cengiz Kahraman’ın üstlendiği sergi, etkinlikle aynı adı taşıyan; Banu İşlet, Binnur Mörel Büyükertan ve Eser Demirkan tarafından Yapı Kredi Yayınları’nca hazırlanan yaklaşık 410 sayfalık büyük boy, arşivlik kuşe yayınla taçlanıyor. Emsal kitap, içerdiği çok sayıda vaka, portre ve mesele ile yüzüncü yılını kutladığımız Cumhuriyet’in ilk yılını günbegün, ay ay gözler önüne seriyor.
Cumhuriyet idealinin ilk yılında kendi kendini nasıl tecrübe ettiğine dair titiz bir görsel ajanda gibi işleyen, 3 Eylül’e kadar izlenebilen sergi, ‘kızıl meydan’ında bulunan Atatürk fotoğrafları, tarihsel konuşma ve zirve videolarıyla da duygusal etkisini artırıyor. Burada Cumhuriyet’in ilanı ve ilk yılı kutlamaları, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı Dumlupınar’da 30 Ağustos 1924’te yapılan büyük tören ve 5-6 Ekim 1924’te İstanbul’un Kurtuluşu’nun ilk yıl kutlamaları sergi merkezine yerleşiyor.
Sergi özellikle Cumhuriyet’in kültür, sanat, spor, moda, mimarlık, ticari yaşam ve ifade özgürlüğü gibi başlıklarla kendini nasıl gösterdiğine ilişkin çarpıcı deliller ihtiva ediyor. Etkinlik, Türkiye ulusunun Milli Mücadele’de yaşadığı geçim, sağlık, kurtuluş kavgasıyla yaşadığı kuruluş sancılarının olağanüstü emeği ardında yeni kitapları, sinema filmleri, oyunları, sosyal faaliyetleri, periyodik mizah ve kültür sanat yayınlarıyla, hayata nasıl tutunmaya, geleceğini nasıl kutlamaya çabaladığını, her köken, her inançtan nice birey örneğiyle ibret ve sevinçle teşhir ediyor.
Kadın hareketi
Dönemin muhalefetine, grevdeki ‘amele’lerine, afla salınan mahkûmlarına gözünü kapamayan bir tarafsızlık içeren sergi, ‘sivil tarih’i özellikle basının o günkü haber dili, sayfa düzeni, grafik anlatımı ile de yüzyıl sonra yaşatmak adına, kıymetli bir vesile yaratıyor. Bu kutlu zaman seyahatinde elbette Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yurt gezileri ile ülkenin yeniden inşası için başlatılan hamleler de ilk yılın anlatısı içinde yer alıyor.
Sergileme tasarımı ve küratöryal iş birliğini Yeşim Demir Pröhl’ün yaptığı, proje koordinasyonunu Binnur Mörel Büyükertan’ın üstlendiği kapsamlı sergi, Bisav TSA Arşivi, İ.B.B. Atatürk Kitaplığı, İ.Ü.OMAR Arşivi, Millî Kütüphane, Salt Araştırma, TÜSTAV ve Yapı Kredi Bankası Selahattin Giz Arşivi gibi kaynaklardan derlenirken etkinlik Burçak Evren, Gökhan Akçura, Hovakim Seropyan, Ömer Faruk Şerifoğlu, Ömer M. Koç ve Selahattin Özpalabıyıklar gibi imzaların katkılarını da arkasına alıyor.
Bu kapsamda sergide örneğin, 1 Kasım 1923’te yeni kurulan Cumhuriyet’in ilk dergisinin orijinal örneği, Taksim Meydanı’nda vaktiyle hizmet vermiş Sporting Palas’a ait kareler, Pera İş Bulma Kurumu’na müracaat eden bir Türk kadını ve işlemleri yapan iki Beyaz Rus kadının karesi, gazeteci yazar Peyami Safa’nın 1922’de yayımlanan “Sözde Kızlar” romanının Kemal Film imzalı sinema versiyonundan görseller, Selanik’ten İstanbul’a 22 Kasım 1923’te gelen Verdun vapurunda yer alan 500 muhacirin fotoğrafı, Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Nâzım’ın Aralık 1923’ten itibaren yayımlamaya başladığı “Sinema Postası” dergisi gibi birçok detay, günümüze aktarılıyor.
Ziyaretçi defteri ve köşesinin de unutulmadığı sergide ayrıca haremlik selamlık usulüne son vermiş bir İzmir atlı tramvayına, Haliç’in ticari tekne ve insan yoğunluğunu ispat eden devasa bir panoramaya,ya da 1923 Mart - Aralık ayları arasında Belediye Köprüler Müdüriyeti’nce 10 ayda 452 bin lira gelirle düzenlenen Galata Köprüsü Geçiş Ücreti Uygulaması’na da rastlanıyor.
Yine kültürel iklimin nabzını tutan meşhur “Akbaba” dergisinin unutulmadığı veya 30 Mart 1924’te “Taksim Kışlası’nı ucuza kapatmış Emlak Şirketi hakkında mukavele gereğince arazi dahilindeki bazı cami ve mektep arsalarını terk etmediğinden sebepli hükümetin tahkikata başladığı” haberinin yeniden verildiği sergi, kadın hareketinin yükselişine de dönemin Karagöz ve kahvedeki kadınlar karesiyle kayıtsız kalmıyor. İstanbul’da açılmış Dans Mektebi’nin veya Taksim Stadyumu’nun levhalarının yeniden canlandırıldığı sergide ayrıca, izleyiciler Seyyan Hanım’ın gramofonda çıtırdayan tango nostaljisi refakatinde, 5 kuruşa 500 lira ikramiye ile satılan, Mehmet Rauf’un dokuz sayı çıkardığı “Gelincik” dergisine de ulaşabiliyor.
Diş macunu, çamaşır mağazaları reklamlarıyla, İstanbul’daki hokey ve futbol maçı haberleriyle serginin baş döndüren vizyonuna tanıklık ederken gözümüz bir ara, Cumhuriyet’in ikinci yılında basılmış “Papağan” dergisi kapağına takılıyor. Güzel bir kadınla tasvir edilen Cumhuriyet’in omzunda duran ve Türkiye’yi temsil eden bir sevdalı erkek, kadına “Yaşasın Cumhuriyet” kapaklı yayında şunu söylüyor: “Ölürüm ben de senden ayrılmam!”
Galata Köprüsü, yayalara ücretliydi.
“Her şey çok pozitif ve iyimser, biz de o havayla nefes aldık”
Sergi vesilesiyle buluştuğumuz küratör Cengiz Kahraman, Cumhuriyet’in ilk yılında gördüklerini özetlerken “Cumhuriyet’in ilk yılına baktığımızda büyük bir heyecan, coşku görüyoruz çünkü büyük bir savaştan, bir işgalden çıkılmış ve yeni bir yaşam biçimi kuruluyor” diyor ve ekliyor: “Cumhuriyet’in ilan edilmesinin insanlarda ne kadar pozitif bir etki yarattığını görüyoruz. Biz, sergiyi yaparken de bunu gördük. Çok fazla karamsar bir şey yok. Her şey çok pozitif ve iyimser görünüyor. Biz de o havayla nefes aldık.”
Kahraman, ortaya koydukları manzaraya baktığında hissettiklerini ise şöyle dile getiriyor: “İnsan hafızası böyle çalışıyor herhâlde, biz kendi kişisel tarihimize baktığımız zaman bile 20 sene önceyi o zamana göre değerlendirmiyoruz. Bugün baktığımızda her şey daha iyiymiş gibi geliyor. Mutlaka nereden baktığınızla da ilgili. Kimisi için çok daha iyi bir durumdayız; kimisi için o döneme göre daha geriye gitmiş olabiliriz. O yüzden biz bu tür yorumlar yapmak yerine, sadece göstermeyi tercih ediyoruz. Bizim sergi ve kitaptaki hedef ve niyetimiz, yorumdan ziyade o gün var olan farklı bakışları da göstermek. Kitapta çok farklı isimlerden değişik makaleler de göreceksiniz. O yüzden kitabı inceleyen, kendisi yorumlayacak.”