Kültür SanatEurovision 47 yaşında

Eurovision 47 yaşında

10.05.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

NAİM DİLMENER

Eurovision 47 yaşında

Eurovision 47 yaşında

NAİM DİLMENER
Bir Eurovision daha kapıda, bu sefer tam 47.’si. 25 Mayıs Cumartesi gecesi Estonya’da yapılacak bu gelmiş geçmiş en kitsch gösteri için meraklısı yine televizyonun karşısına çakılacak ve pişman olmayıp çok eğlenecek.
BİLDİĞİMİZ gibi gelişecek yine her şey. Ülkelerin jüri başkanı sonuçları verirken kendini yine ille de espri yapmak mecburiyetinde hissedecek ve çoğunlukla dili dönmediği için rezil olacak... Puanlar yine iki dilde anons edilecek; on iki tam puanı kapan ekibin beylik sevinç gösterilerine dönecek kameralar, biz de onlarla birlikte sevinmiş ve heyecana kapılmış gibi yapacağız. Ve tabii bu yıl da birinci olamayacağız. Ama bu bir şeyi değiştirmeyecek, seyredeceğiz ve dünyanın en "çöplük" şarkıları önümüzde resmi geçit yaparken, heyecanlanacak, eğlenecek, kahkahalara boğulacağız. Neden olmasın ki. Ama önce tarih:
İlk Eurovision yarışması 1956 yılında yapılıyor. İsviçre’nin Lugano kentinde yapılan bu yarışmayı ev sahibi ülkenin şarkıcısı kazanıyor, Lys Assia "Refrain" adlı şarkısı ile... Bu ilk birinciliğin İsviçre’ye çok hayırlı olduğunu söyleyemeyiz. İsviçre ancak yıllar yıllar sonra 1988’de artık bir diva muamelesi gören Celine Dion’un seslendirdiği "Ne Partez Pas Sans Moi" adlı şarkı ile ikinci kez birincilik elde edebilmiş.
Yarışma demek, derece demek, bu nedenle biz ‘birincilik’lere devam edelim. Yarışmaya katılma rekoru Almanya ve İsviçre’nin. Bu iki ülke, 1956 yılından beri hemen hemen her yıl katılmışlar. Ama Almanya’nın elde ettiği sonuç, İsviçre’den bile daha zayıf. Almanya, yalnızca bir kere kazandı bu yarışmayı, 1982 yılında, Nicole’ün barış temennilerini dile getirdiği "Ein Bisschen Frieden" adlı şarkısı ile. Ama daha kötü durumda olan ülkeler (bizden bile kötü) de var... Finlandiya, Portekiz ve Yunanistan defalarca katılmış olmalarına rağmen hiç birincilik alamamışlar. Demek ki, jüri, bizim dışımızda kalan ülkelerin hakkını da yemeye pek meraklı. En fazla kazanan ülke ise İrlanda. Bu ülkenin tam 7 birinciliği mevcut. Ama biliyorsunuz, birinci olmanın da bir bedeli var. O yıl birinci olan ülke, ertesi yıl, yarışmayı kendi ülkesinde yapmakla yükümlü. Bu da masraf demek. Bu nedenle İrlanda 92,93 ve 94 yıllarında üst üste elde ettiği birincilikler sonrası bundan yakınmıştı bile: "Biz bu masrafın altından kalkamıyoruz, biraz da siz birinci olun". İrlanda’nın bu isteği bir şekilde dikkate alınmış olmalı ki, bu ülke, en son 1996 yılında birinci oldu, Eimear Quinn’in "Voice" adlı şarkısı ile. İrlanda’yı, beşer birincilik ile Fransa ve İngiltere takip ediyor. Bu da bir parça doğal. Çünkü her iki ülke, özellikle İngiltere, bu yarışmayı son derece ciddiye alıyor ve yıl boyu "Bu sene nasıl kazanabiliriz?" hesapları yapıp duruyor.

Neşeli gençleriz biz
Bizim ülkemizde, Eurovision’a ve kazanan şarkılarına olan ilgi 60 sonlarında başlıyor, yani San Remo hayranlığımızdan epey sonra. Bu hayranlık, yarışmayı tamamen unutmaya niyetlendiğimiz 90’lı yılların başına kadar devam ediyor. Bu yarışmanın bizde ünlenmiş ilk parçalarından biri, bir birinci değil ikinci. Cliff Richard, 1968 yılında "Congratulations" adlı şarkısı ile yarışmış ve herkesin ondan beklediği birincilik yerine ikincilikle yetinmişti. Ama bu pek bir şeyi değiştirmemiş ve Cliff Richard, o yılın birincisi Massiel (İspanya)’den daha fazla ses getirmiş ve bütün Avrupa ile birlikte, bizde de çok satıp çok sevilmişti. 70’de Dana ("All Kinds of Everything"), 71’de Severine ("Un Banc, Un Arbre, Une Rue"), 72’de Vicky Leandros ("Apres Toi") da bizde çok fazla sevilecek şarkılar ile kazandılar yarışmayı. 1973 yılının birincisi Anne - Marie David’i ise yere göğe koyamadık. Şarkısını ("Tu Te Reconnaitras") kariyerinin henüz başındaki Nilüfer, Türkçe olarak ("Göreceksin Kendini") söyledi ve bu da sevildi. Anne - Marie’nin plağını satın alıp, listelerin tepelerine çıkartmamız yetmedi ve "başımızın üstünde yerin var" deyip davet ettik onu memlekete. Geldi; yedi içti, çalıştı, hatta Türkçe bir - iki 45’lik ve albüm bile yaptı. İşbilir Erkan Özerman vardı arada ve kızcağızın "bir pantalon bir gömleköli şarkısı "Neşeli Gençler"e öldük bittik. Aynı ifrata kaçılmış muameleyi, 1980 yılının galibi Johnny Logan (ki kendisi son derece yakınımızdır) ve 1983 yılının galibi Corinne Hermes (bu daha da yakındır)’e de gösterdik. Kendi ülkelerinde asla görmemiş oldukları bu ilgiye önceleri şaşırmış sonra da tadını çıkarmışlardı. Bu ülke, parasını ziyan etmek istiyorsa kendi bilir demiş olmalılar. Öyle ya, bizim yerimize onlar telaşlanacak değildi ya. Devam edelim: 1974 yılında, Eurovision, sonraları bütün dünyada fırtına gibi esecek bir grubu birinci seçti. O yıl Abba "Waterloo" ile kazandı yarışmayı. Yarışmadan hemen sonra Abba, önce yarışmayı kazanan şarkıları, sonra da bir seri halinde ürettikleri diğer şarkıları sayesinde tam anlamıyla bir saltanat kurdular her ülkede. O sıralar, bütün kazanan parçaların bizde de plakları yayınlanır, hepsi iyi kötü sevilirdi. Ama 1978 yılının birincisi Izhar Cohen bir adım daha öne çıkabildi memleketimizde. "ABaNiBi" adlı şarkıya hepimiz bayılmıştık, tıpkı kolay ve basit olan her şeye bayıldığımız gibi. Aynı yıl, Lüksemburg adına yarışıp 7. olan İspanyol ikili Baccara’nın "Parlezvous Français?" adlı şarkıları da çok sevildi bizde. Genellikle berbat bir İngilizce ile şarkı söyleyen ("Yes Sir, I Can Boogie" yi hatırlarsınız belki de) bu ikiliyi Lüksemburg kapmış ve bir önce denedikleri dil olan İngilizce’den sanki alınlarının akı ile çıkmışlar gibi, bu sefer de Fransızca’yı sıraya dizmişlerdi. Abba ve Celine Dion sonrası, Eurovision’un çıkardığı en büyük isim Dana International oldu. İsrail adına yarışan Dana, yarışmayı ilk kazanan transseksüel olmakla kalmadı, "Diva" adlı şarkısı ile bütün Avrupa’nın diskoteklerinde (biz de Avrupayız, dolayısıyla bizim de diskoteklerimizde) fırtına gibi esti.

Seninle kaç dakika?
Bir parça tarih de bizden: Ülke olarak Eurovision ile yatıp, Eurovision ile kalktığımız günlerin üzerinden çok zaman geçti. Artık öyle yapmıyoruz. Bugüne kadarki en iyi sonucu aldığımız 1997 yılı hariç ("Dinle" ile Şebnem Paker), neredeyse bütün 90’lı yıllar boyunca Eurovision diye bir sorunumuz olmadı. Hatta böyle bir yarışmanın yapıldığını bile unuttu kimimiz. Türkiye elemeleri sessiz sedasız gerçekleştirildi, ne kazananı bildik ne de oralara gidip elde ettiği dereceyi. 70’lerin ortasındaki halimizin tam tersi bir durumdaydık yani. Tavrımız yine abartı üstüne kurulmuştu. Önce epeyce ifrata kaçılmış bir ilgi, sonra da bundan aşağı kalmayan bir ilgisizlik.
Türkiye’nin Eurovision’a katıldığı ilk yıl 1975. Yarışmaya katılmak için 1974 yılında başladı koşturmaca. TRT’nin çok sık yapılan anonsları bütün sanatçıları çok fazla heyecanlandırdı ve o yıl rekor sayıda isim katıldı elemelere. Esin Afşar, Cahit Oben, Füsun Önal, Yeşim, Yeliz, Atilla Atasoy, Ali Rıza Binboğa, Cici Kızlar, Uğur Akdora, Gökhan ve elbette Semiha Yankı. Biliyorsunuz, o yıl epeyce ‘derece’ dağıtıldı... Üstelik iki ‘resmi’ birincimiz ("Delisin" ile Cici Kızlar ve "Seninle Bir Dakika" ile Semiha Yankı) ve bir de ‘halk’ birincimiz ("Yarın" ile Ali Rıza Binboğa) oldu. Tabii yarışmaya ‘resmi’ birinciler gidebilecekti. Bu nedenle çok ‘adil’ ve çok ‘gerçekçi’ bir usulle seçildi ‘asıl’ birinci ve yazı - tura atılarak Semiha Yankı’nın gitmesine karar verildi Stockholm’e. Sanatçının birinci ilan edilip yarışmaya gideceği güne kadar geçecek zamanı da boşa harcamadık ve hepimiz el birliğiyle savaşa hazırlandık. Bu sefer ‘Viyana Kapıları’nın önümüzde ardına kadar açılacağına inandık. Elde ettiğimiz sonuç bizi yerle bir etti. Şarkımız Monaco’dan aldığı üç puan ile sonuncu olmuştu. Dünyayı zehir ettik kendimize: Bu nasıl yapılırdı bize, bu kadar aleni hak yenir miydi, bizi sevmiyorlar istemiyorlardı işte. Daha neler neler... Bir sonraki yıl da katılmadık elbette. Onlar bizi istemiyorsa biz hiç istemezdik. Yapılan elemelerin Türk Popu’na çok katkısı olmuş, bir dolu genç insan kendini gösterebilme fırsatı bulmuş, epeyce yeni şarkı kazanılmış, plaklar basılmış... Bunlar kimsenin umurunda değildi: Gitmiyorduk işte... 1978 yılında yapılacak yarışmaya ise kendimizi zar zor razı ettik. Yine rekor sayıda katılım oldu. Üstelik bu sefer çok ‘baba’ isimler çok da ‘sıkı’ projelerle hazırlanıp katılmışlardı elemelere. Jüri Nilüfer’in yüzüne güldü ve Nilüfer Grup Nazar’ın bir üyesi olarak gitti Paris’e. Sonuncu olmadık ama bir evvelki yıldan da pek farklı durumda değildik. 20 ülkenin katıldığı yarışmada 2 puan alarak 18. olmuştuk, üstelik tek başımıza değil; bu sonucu bile, aynı puanı almış Finlandiya ile paylaşmıştık. Takdir edersiniz ki, biz onların oyuncağı değildik, bir ‘gururumuz’ vardı ve bunu onlara ezdirmezdik. Bu nedenle bir yıl daha küstük onlara. Bu bir yılı da "Bu işi ancak Ajda Pekkan halleder" görüşünü hakim kılarak geçirdik. Gitti de kadıncağız, hayatının en büyük hatasını yaparak. Süperstar için besteler ısmarlandı, hazırlanan ‘cici’lerin arasından üç tanesi ayrıldı ve "Beğen bunlardan birini," dedik jüriye. Cenk Taşkan’ın "Bir Dünya Ver Bana" ve Şerif Yüzbaşıoğlu’nun "Olsam"ı bir kenarda kaldı ve "Petrol" ile gitti Ajda Pekkan Hollanda’ya. 15. olmuştuk, üstelik üç - beş ülkeden de olsa 23 puan toplamıştık. Ama Ajda Pekkan’dan beklediğimiz bu değildi ki, biz aslında birincilik istiyorduk. Yazık ki ne yazık... Bu beklentimiz epeyce bir süre devam etti ve hep de hüsrana uğradık.

Ve yıl 2002
Bu yıl da, "Leylaklar Soldu Kalbinde" adlı şarkılarıyla Safir temsil edecek bizi. TRT’ye 195 şarkı gönderildi, bunlar arasından seçilen beş tanesi ile final yapıldı ve gecenin galibi de gençlerden kurulu Grup Safir oldu. Çeşitli Internet sitelerinde yapılan (resmi olmayan) oylamalarda, Safir son sıralarda yer alıyor. 25 Mayıs gecesi 19. sırada yarışacak olan bu grubun sürpriz yapıp iyi bir derece elde etme ihtimali çok zor. Türkiye finalinde yarışan şarkıların tamamında olduğu gibi, başı sonu olmayan bir şarkı söyleyip birinci oldular. Ama bu yarışmaya yine de her yıl katılmalıyız. Her yıl, genç şarkıcılar, bu Eurovision’a katılma heyecanıyla yepyeni şarkılar yaratmalılar... Arada düzgün bir şeyler mutlaka çıkacak, tıpkı daha önce çıktığı gibi. 1975 yılındaki deneyimimiz fena mı oldu, "Seninle Bir Dakika"yı tam 27 yıldır hiç sıkılmadan dinlemiyor muyuz? Bunu kâr bilelim.
"Dö puanölar, "otrişöler, "peyba" ve "royamuni"ler havada uçuşacak, sonunda birbirinin eşi şarkılardan bir tanesi kazanacak. Gülecek eğleneceğiz işte. Bunu da kâr bilelim.