10.06.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
MURAT ÖZYILDIRIM
ORTADOĞU'da geçtiğimiz yüzyılın en büyük sesi olarak kim bilinir sorusunun yanıtını bugün milyonlarca insan kuşkusuz "Ümmü Gülsüm" olarak veriyor. Eserleri, etkileyici sanatçının ölümü üzerinden yıllar geçmesine rağmen, tüm dünyada hâlâ büyük bir beğeniyle dinleniyor. Şarkıları, kaset satış listelerinde, ilk 10'un içindeki değişmez yerleriyle yıllardır önemini koruyor.
Gülsüm, ülkesi Mısır'da yıllarca "Mısır'ın yüzü ve sesi" olarak anıldı. Ümmü Gülsüm, halkı için iyi bir Müslüman ve Arap olarak hem geçtiğimiz yüzyıl Mısır tarihindeki gelişmelerin hem Ortadoğu'daki değişimlerin yaşam öyküsünden izlenebileceği biri olarak karşımıza çıktı.
Sanatçı, geniş halk yığınlarını yalnız sesiyle değil, mütevazı kişiliği, yardım severliği ve ülkesine bağlılığıyla da etkiledi. O, hiçbir zaman inkar etmediği fakir geçmişiyle, küçük bir köyden çıkıp yalnız Mısırlıların değil tüm Arapların sembolü oldu. Halkın, onu gösterişten uzak kişiliğinin karşılığını verebilmek için bulabildikleri en kibar sözcükle onurlandırdıkları unutulmamalıdır: 'es sett - hanımefendi'...
Ümmü Gülsüm, fakir bir ailenin çocuğu olarak 1904 yılında Mısır Deltası'nda Tammay al Zahayra köyünde doğdu. Sesinin etkileyici güzelliğini ilk olarak babası İbrahim Seyid el Baltacı fark etti. Babası onu, 1923'de sesiyle kendine daha iyi bir gelecek sağlayabilmesi için Kahire'ye götürdü.
Kahire, günümüzde olduğu gibi o dönemde de Arap müziğinin merkeziydi. Aile yerleştiğinde, Klasik Türk müziğiyle büyük benzerlikler gösteren Arap müziğinin birçok ünlü besteci, söz yazarı ve icracısı zaten Kahire'de yaşıyordu. Sanatçı, Mısır'da 'prenseslerin şarkıcısı' olarak anılan Muhammed Abdülvahab, şair Ahmed Rami ve saygın bestekar Şeyh Muhammed Abu'l ala gibi önemli müzisyenlerle tanıştı. Kentin zengin semtlerinde düzenlenen gece toplantılarında şarkılar söylemeye başladı. Klasik Arap müziğinden oluşan repertuvarına günün sevilen aşk şarkılarını da ekleyerek popülaritesini hızla artıran sanatçının, 1920'li yılların sonunda kalabalık bir dinleyici kitlesi oluştu.
Gülsüm sinemada
Ümmü Gülsüm'ün tanınmasında sanatçının doldurduğu taş plaklar önemli bir yer tuttu. Bu arada film piyasasına girdi ve o dönemde Esmahan, Leyla Murad, Muhammed Abdülvahab gibi o da bol şarkılı filmlerde rol aldı. Gülsüm'ün ilki (Widad) 1935 yılında çevrilen toplam altı filmi, ülkemizde de sinema önlerinde kuyruklar oluşturacak kadar büyük bir ilgiyle izlendi.
Ancak sanatçıyı esas unutulmaz yapacak olan, Mısır Ulusal Radyosu'yla 1937 yılında yaptığı anlaşmadır. Ümmü Gülsüm'ün yaşam öyküsünde bu bir dönüm noktası oldu. Anlaşmayla, yıllarca her ayın ilk perşembe gecesi radyo, onun konserlerini canlı yayınladı. Böylece Gülsüm, Türkiye dahil Bağdat'tan Kazablanka'ya kadar tüm Ortadoğu'da dinlenebildi.
Arap kentlerinde, Kahire'den yapılan Gülsüm'ün canlı radyo konserleri sırasında caddeler boşalır, insanlar sokak aralarında ya da evlerde radyolarının başında onun güzel sesiyle söylediği genellikle uzunlukları bir saati bulan etkileyici şarkılarını dinlerlerdi. Arap ülkelerinin liderleri, halkın kendileri yerine Gülsüm'ü dinleyeceğini iyi bildiklerinden konser gecelerinde hiçbir zaman radyolardan konuşma yapmazlardı.
"Çabuk konserleri yayınla!"
Ümmü Gülsüm, krallıkla yönetilen Mısır'da sarayla iyi ilişkiler içindeydi. Safahata düşkünlüğüyle ünlenen Kral Faruk için düzenlenen konserlerde şarkılar okurdu. Bir vatansever olarak Mısır'ın 1947 İsrail savaşındaki yenilgisinin halkta yarattığı yılgınlığı konserleriyle yenmeye çalıştı.
Mısır, 1952'de Cemal Abdünnasır'ın Kral Faruk'u devirmesiyle, milliyetçi bir rejimle yönetilmeye başladı. Yeni yönetimin radyo müdürü, 'eski rejimin simgesi' deyip Gülsüm konserlerinin radyodan yayınını yasakladı. Ancak bunu öğrenen Nasır, kendisini çağırtıp "Nil'i de kuruttun mu, piramitleri de yıktın mı onlar da eski rejimin simgeleriydi, çabuk konserleri yayınla!" diyerek yasağı kaldırdı.
Öte yandan İsrail'e karşı yapılan ve hep kaybedilen savaşlardaki kırılan ulusal onuru ayağa kaldırmak için Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde geliri ülkesine bağışlanmak üzere birçok konsere katıldı Ümmü Gülsüm. Sanatçı, Avrupa'da sadece Paris - Olympia Konser Salonu'nda 1967'de unutulmaz bir konser verdi.
"Benim ömrümsün!"
Ortadoğu'da 1960'lı yıllar tam anlamıyla Ümmü Gülsüm zamanlarıydı. Muhammed Abdülvahab'ın bestelediği "Inta Omri" (Sen Benim Ömrümsün) ile Gülsüm'e karşı duyulan hayranlık doruğa çıktı. Bu şarkıyı Mısır'da hâlâ 'tüm zamanların en iyisi' olarak nitelendirenler vardır.
Yaklaşık 300 şarkı kaydı olan Ümmü Gülsüm, her zaman elbisesiyle uyumlu mendili elinde, orkestrasıyla sahnede yerini alırdı. Sazların şarkının giriş bölümünü bitirmesini sahnenin ortasında sandalyede oturarak beklerdi. Şarkının sözlerine başladığında seyirciler beğenilerini onu çılgınca alkışlayarak ya da tezahürat yaparak belirtirlerdi. Çoğu zaman bu tezahüratlar yüzünden, orkestra çalmayı bırakır, Gülsüm, mahçup bir edayla seyircileri sakinleştirmeye çabalardı. Ama sevgilerini göstermek isteyenler ya onun için -sanki başka kimse orada yokmuş gibi- bağırarak methiyeler okur, yahut bütün engelleri aşarak ellerine hatta ayaklarına kapanırdı. Büyük bir doğaçlama ustası olan Gülsüm, klasik makamlara sadık kalarak yaptığı benzersiz yorumlarla kısa sürede bitebilecek şarkıları değişik yinelemelerle uzatarak dinleyicilerine sunardı.
Ümmü Gülsüm, 4 Şubat 1975'de yaşama veda etti. Muhteşem cenazesinde "Güle güle! Güle güle ey bizim sevgili şarkıcımız" nidaları arasında Kahire sokaklarını dolduran gözleri yaşlı milyonların kalbinin hüzünlü ve sevgili sesiydi. Bugün hayranları için hâlâ öyledir...n
* hanımefendi