12.08.2021 - 11:18 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Sadece Türkiye değil tüm dünya zor günler yaşıyor. Pandemi, doğal afetler, mülteci krizleri vs. Tam bu noktada şehrin öncü festivali 49. İstanbul Müzik Festivali "Başka Bir Dünya Mümkün" temasıyla müzikseverlere merhaba demeye hazırlanıyor. Sizce başka bir dünya nasıl bir şekilde mümkün?
Başka bir dünya özümüze dönerek, doğanın sahibi değil sadece küçücük bir parçası olduğumuzu hatırlayarak, yıkıp tahrip etmeden, ihtiyacımız olanla yetinip; toprağa, ağaca, suya, havaya ve evrendeki tüm canlıların yaşama hakkına saygı göstererek mümkün. Bu bilince ulaşmak için de bilimin, sanatın, edebiyatın, müziğin gücüne sığınmamız; doğayı gözlemlememiz, oradaki o olağanüstü düzeni içselleştirmemiz, onunla bağ ve empati kurmamız gerektiğini düşünüyorum.
Festival geçtiğimiz yıl çevrimiçi bir şekilde gerçekleştirilmişti. Bu sene (bir aksilik olmazsa) yeniden seyirciyle tam da mevsime uygun bir biçimde açık hava mekânlarda buluşuyor. Bu noktada festivalin hazırlık süreci nasıl geçti? Mekân seçiminin yanı sıra sanatçıların festivale katılım sürecinde neler yaşandı?
49 yıllık tarihinde festival ilk kez tamamen açık hava mekânlarda düzenlenecek. Bu durum biraz zaruri nedenlerle de olsa, temamızla ve vermek istediğimiz mesajla örtüşüyor. Salon müziği olan klasik müziğin tamamen açık havada hayat bulacak olması aslında değişen dünya düzeniyle ve başkalaşan yaşam biçimimizle de örtüşüyor, yepyeni bir deneyim sunuyor izleyiciye. Festivalin hazırlık süreci de değişen, dönüşen hayat düzenimizle benzerlikler taşıdı diyebilirim. Çok sıkı bir planlama-programlama gerektiren bir iş tanımımız var normalde. Ancak son iki yıldır müthiş bir bilinmezlik ve belirsizlikle yapıp bozarak, baştan tekrar başlayarak geçti. Konser mekânlarını belirlerken öncelikle orada yer alacak etkinliğin ruhuyla örtüşüp örtüşmediğine baktık. O mekâna ulaşımın kolaylığından, sosyal mesafe kurallarına göre oluşturulacak oturma alanına sığacak izleyici kapasitesine; etraftan gelebilecek ve konserin ahengini bozabilecek olası ses kaynaklarına kadar birçok parametreye de dikkat etmek gerekti elbette. Ancak örneğin Four Seasons Bosphorus Otel’in terası gibi hem şehrin hem boğazın seslerine açık alanlardan da vazgeçmedik. Zira bu sesler de İstanbul’un sesleri, bize nerede olduğumuzu hatırlatacak; yaşadığımız anın gerçekle bağını kuracak. Festivalde yer alacak tüm sanatçılar da neredeyse iki yıl sonra fiziki konserlerde izleyiciyle buluşacak olmaktan ötürü son derece heyecanlı ve sevinçliler. Müziğin, sanatın insan için yapıldığı tezi sanırım bu dönemde güç kazandı. İzleyiciyle bütünleşemeden, o büyülü anda tek yürek olmadan olmuyor.
Biletlerin tükendiği etkinlikler var. Ancak genel manada ilgi nasıl? Bu uzun süren ayrılık sonrasında öngördüğünüz gibi mi her şey?
Evet, bazı konserlerin biletleri tükendi, genel anlamda da ilgi gayet güzel. Şu dönemde ne yazık ki kimse uzun dönem planlar yapmıyor, yapamıyor. Diğer konserlerin de etkinlikler yaklaştıkça iyice dolacağını tahmin ediyoruz.
Festivalin açılışında Anna Vinnitskaya'ya Tekfen Filarmoni Orkestrası eşlik edecek. Bizleri nasıl bir açılış bekliyor?
Anna Vinnitskaya’yı ilk kez bundan on yıl önce, İstanbul Modern’de Fahrelnisa Zeid tablosunun önünde Mussorgsky’nin Bir Sergiden Tablolar eserini seslendirdiği konserde dinlemiştik. Unutamadığım performanslardan biridir. Şimdi, olağanüstü bir sahne enerjisi ve tekniği olan Anna’yı olgunluk döneminde Prokofiev ve Shostakovich’in 1 numaralı piyano konçertolarıyla dinleyeceğiz. Konserin finalinde ayrıca sevgili Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası’ndan Shostakovich’in yaşamın sonsuz döngüsünü umut ve neşe ile dile getirdiği 2 numaralı Caz Orkestrası Süiti’ni dinleyeceğiz. Bir kutlama, müziği ve sanatı kutsama şöleni olan festivalin başlangıcı için son derece coşkulu bir eser seçimi olduğunu düşünüyorum.
Önemli yerli isimlerin yanı sıra dünyaca ünlü Khatia Buniatishvili ve Simon Graichy gibi farklı türde piyanistleri de izleme fırsatımız olacak. Accademia Bizantina ve Modigliani Quartet da benim şahsi favorilerim. Bir sanatçıya en sevdiği bestesi sorulmaz belki ama yine de ben size festivalde sizin gözünüzden öne çıkan etkinlikleri sormak isterim.
Bu soruyla sık karşılaşıyorum ve benim için seçim yapmak gerçekten çok zor. Ancak Fazıl Say’ın CasalQuartett ve Friedemann Eichhorn ile sahnede olacağı konser için ayrı bir heyecan duyuyorum sanırım. Sevgili Fazıl’ın doğadan ilham alarak yazdığı eserleri Yürüyen Köşk ve Kaz Dağları Sonatı’nın yanı sıra, pandemi döneminde bestelediği ve “en iyi eserim” dediği Yeni Hayat Piyano Sonatı’nı dinlemek için sabırsızlanıyorum. Bu zorlu dönem Fazıl’ın ruhunda nasıl yankılandı, o hislerin aktığı notaların ortaya çıkardığı melodiler bizim ruhumuzun derinliklerinde nasıl yankılanacak acaba?
Bu yıl 100. yaşını kutlayacağımız, Tango Nuevo’nun kurucusu Arjantinli besteci Astor Piazzolla’ya adanan, Litvanyalı bandoneon sanatçısı Martynas Levickis’e Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın eşlik edeceği konseri de heyecanla bekliyorum. Uniq Maximum Açıkhava sahnesinde, ağaçların sesiyle birleşecek Piazzolla melodileri ruhumuza çok iyi gelecek.
Son olarak ünlü piyano ikilimiz Ufuk-Bahar Dördüncü’nün Sahnede İsyan başlıklı projesini St. Benoit Lisesi Avlusu’nda dinlemek-izlemek için büyük heyecan duyuyorum. JeanLuc Godard’ın asistanı Fabrice Aragno’nun doğa, dans, Mısır ve Prag devrimlerinden esinlenerek oluşturduğu çarpıcı filminin Lise binasının cephesine yansıtılacağı konserde Dördüncü kardeşler Stravinsky ve Debussy’nin çığır açan, devrimci eserlerini seslendirecek.
İstanbul'u yaşamanın en güzel olduğu dönemlerden birinin Eylül ayı olduğunu düşünürüm. Müzik Rotası da Eylül'de üstelik kentin simgelerinden olan şehir hatları vapuruyla Boğaz'da gerçekleşecek. Bu müzik dolu yolculuklarda sanatseverleri nasıl performanslar bekliyor?
Altıncı yılında Müzik Rotası’nda bir mekândan diğerine gidemeyeceğiz belki ama bu yıl suyun üzerinde müzikle akacağız. Şehrin en güzel simgelerinden biri olan vapurla yolculuk etmeye asla doyamıyorum. Bu yolculuğu boğazın güzelliklerini seyrederek müzikle taçlandırmak da şahane olacak. İki ayrı tur olarak düzenlenecek rota, üç ayrı konsere ev sahipliği yapacak. Başarılı genç Ukraynalı kemancı Orest Smovhz ve kontrbasçı Nazarii Stets, klasikten çağdaşa uzanan bir programla açılışı yapacak. Ardından renkli ve sıradışı repertuvarıyla Aureum Saksofon Dörtlüsü ile devam edecek ve final konserde ise dört kadın çellistten oluşan Cello Paradiso Vivaldi’den Albioni’ye, Şostakoviç’ten Fazıl Say’a uzanan bir programla Müzik Rotası’nı tamamlayacak. Performansların arasında da rehberimiz Mois Gabay rotamızın yolcularına şehrin ve boğazın tarihi hakkında enteresan bilgiler verecek.
100 yaşını kutlayan İlhan Usmanbaş da eserleriyle 49. İstanbul Müzik Festivali kapsamında da selamlanıyor. Türkiye'de müzikal anlamda öncü isimlerden biri olan Usmanbaş'ın eserlerinin dinleyiciyle bulaşacağı konser hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kıymetli İlhan Usmanbaş’ın 100. yaşını kendisiyle birlikte kutluyoruz. Ülkemiz çağdaş müziğinin ulu çınarı İlhan Bey, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güncel müzik tekniklerini izleyen, bunları büyük bir özenle kullanan ve yorumlayan, kısacası kendini tamamen öncü bir yaklaşıma adayan nadir sanatçılardan. Başarıları pek çok uluslararası ödülle taçlandırılmış; senfoni, konçerto, şan ve orkestra için, oda müziği için yapıtlar, bale ve sahne müzikleri, şan-piyano yapıtları, piyano parçaları gibi hemen her çeşit türde yapıtlar üretmiş ve birçok öğrenci yetiştirmiş çok değerli bir isim. Usmanbaş’a adanan bu konserde dünya müziğinin en önemli yapıtlarını repertuvarına alan, yeni teknikler, tarzlar ve yönelimlerle takipçilerini tanıştıran, pek çok prömiyere imza atan ve çağdaş müziğin daha önce seslendirme olanağı bulamamış eserlerini programlarına alan Diskant Ensemble’ın yer alacak olması da bir tesadüf değil elbette. Programda Usmanbaş’ın öğrencileri olan Ahmet Altınel, Mehmet Nemutlu ve Özkan Manav gibi değerli bestecilerimizin, öğretmenleri için yazdıkları eserlerin dünya prömiyerleri de yapılacak. Çok önemli bir saygı duruşu olan konser Arter Müzesi’nin arka avlusunda gerçekleşecek. Konser izleyicilerinin vakitlice gelip müzedeki sergileri ziyaret ettikten sonra konsere katılmasını ve sanatla müzikle dopdolu bir gün geçirmelerini tavsiye ederim.
Festivale büyük bir özlem olduğunu konuştuğum insanlardan da duyuyorum. Ancak hem özlem hem de çekingenlik duyanlar var. Etkinlik alanlarında sağlık açısından ne gibi güvenlik önlemleri alınacak?
Pandemi konusundaki bilinmezliklerin artık neredeyse ortadan kalktığı bir dönemdeyiz ve kapalı alanlarda bulaş riski devam ederken açık havada bu oranın çok ama çok düştüğü gerçeğine de artık vâkıfız. Hal böyleyken, sosyal hayattan bunca kopuşun ve içimize zoraki kapanışın ardından; gerekli tüm tedbirlerin alındığı açık hava etkinliklerinde bir araya gelmekten imtina edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bir arada olmaya, müzikle ruhumuzu iyileştirmeye, yaşamanın güzelliklerini hatırlamaya ihtiyacımız var. Etkinlik alanlarımızı bilimsel olarak belirlenen pandemi şartlarına uygun şekilde tasarladık. İzleyici alanları sosyal mesafe kurallarına uygun olacak şekilde düzenlenecek, tüm alanlar gün içerisinde belirli aralıklarla dezenfekte edilecek ve konserler de minimum temas yaratılması amacıyla performanslar arasız olarak gerçekleştirilecek. Elbette HES kodu kontrolleri ve maske takma zorunluluğu da söz konusu.
Geçtiğimiz günlerde İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, önümüzdeki süreçte etkinliklerin sekteye uğramaması açısından bu etkinliklere katılacak olan izleyiciler için aşılanma şartının tartışılması gerektiğini ifade etmişti. Festival özelinde böyle bir insiyatif almanız mümkün mü? Yurt dışıyla karşılaştırdığınızda benzeri festivallerde ne gibi önlemler alınıyor?
Bu tarz zorunluluklar kurumların kendi başına karar alıp uygulayabileceği yaptırımlar değil. Dolayısıyla festival özelinde kendi kendimize böylesi bir zorunluluk getirmemiz de söz konusu değil. Hali hazırda Avrupa’da devam eden festivallerde de bizim uyguladığımız standart pandemi prosedürleri dışında yaptırımlar çok fazla söz konusu ve yaygın değil. Ancak havaların soğumasıyla başlayacak güz ve kış döneminde kapalı mekânlara tekrar girilmesi ile başlayacak yeni kuralların, alınacak tedbirlerin neler olacağını göreceğiz. Toplum sağlığının korunabilmesi ve aynı zamanda sosyal hayatın devam edebilmesi adına önümüzdeki dönemlerde aşı zorunluluğu gelmesi söz konusu olabilir.