Murat Beşer
Bir caz konserini büyük salonda izlemenin resmiyetiyle, küçük kulüp ortamında dinlemenin samimiyeti ve sıcaklığı arasındaki fark ortada. Dünya devlerini yıllardır caz festivallerinde izlememize karşın, biz ikincisiyle hayli yeni tanışığız. Kulüplerde sadece dinleyicinin değil, müzisyenlerin de ruh halleri bir başka oluyor; kendilerini eşe dosta, en yakın arkadaşa çalar gibi hissediyorlar.
Caz dünyasına 22 yıl önce girmiş olmasına karşın, gerçek bir dev olarak adını yazdıran piyanist Mulgrew Miller, aynen böyle bir ilişki kurdu dinleyicisiyle İstanbul Jazz Center’daki dört ayaklı konserinin ilk gecesinde.
Eksiksiz piyanistMiller eksiksiz bir caz piyanisti. İçinde sorgulayıcı düşünceler taşıyan bir tarzı var. Caz tarihinin önemli kişilikleri aracılığıyla dile getiriyor kendini. Bazen Oscar Peterson’ın izinde çift el solo çalıyor. Ardından Duke Ellington’ı yaşatıyor. Arada, yaptığı işe büyük değer verdiğini bize nazikçe hatırlatıyor.
Açılış parçası “If I Were A Bell”de kendine
has gamlarını sergiliyor, bir balet gibi inip çıktığı. Orkestra elemanları arasındaki ortak dilin adı sevgi. Her açıdan tertemiz, pürüzsüz ve beyefendice bir dil bu. Çağdaş bir yönetim sergiliyor Miller orkestra içinde. Baskın değil; adaletli.
Kabiliyetli davulcu Rodney Green, Miller’a düşsel uçuşları için zemin hazırlıyor. Genç basçı Ivan “Bigtime” Taylor ise, ikisi arasındaki koridor. Sempatik üçlü, en az kendileri kadar sevimli standartlar çalıyor; ritmik ve armonik yorumlara önem veriyorlar.
Son derece hevesli, coşkun ve istekli bir performans bu. İçinde iyi niyetli bir ciddiyet ve temkinli bir heyecan taşıyor. Jobim’in “O Grande Amor”u, Miller’ın en iyi yorumladığı parçalardan biri.
Birbiriyle barışık yüzler
Müzikal yolculuğunu sezgilerinin tahtında sürdürüyor, Miller. Thelenious Monk yorumlarken birbiriyle barışık olan yüzlerinden birini daha sergiliyor. Kendi bestesi “Pressing The Issue”de, Bill Evans ile Tyner arası bir ruh hali taşıdığına tanık oluyoruz. Davulun tırısa geçtiği Victor Feldman bestesi “Joshua”da, Miller’ın sol elini ritim tutan bir vurmalı haline getirdiği zaman ise Oscar Peterson’ı yâd ediyoruz.
Sözlüğünde çok kelime var. İzlenimci piyano pasajları resmi geçit halindeyken, kenetlenen müzisyenler melodide ekonomi yapıyor. Hızlı ve kısa tümceler kuruyor. Miller’ı anlatan kilit kelime swing duygusu, ama kökleri blues müziğinde. Ayrıca her üç müzisyen de muazzam soyutlama yeteneğine sahip.
Eski bir sepya fotoğraf Seksenli yıllarda “Da Da Da” diye mırıldanan trio topluluğunun davulundan daha kalabalık olmayan aksamıyla Rodney, karmaşık bir donanıma ve teknik gövde gösterisine gerek olmadığını haykırıyor sürekli. Belli ki, yaratıcılık, fikir ve müzikal espri her şey; teknik ise sadece bir yardımcıdan ibaret onun için. Ruhu ve görüntüsüyle tarihi bir resim var sahnede. Sepya tonlar arasından gözümüze ışıldayan yegane şey, Miller’ın pembe dudaklarına eşlik eden Ecevit Mavisi gömleği.
Piyasada adı iyi geçen çok piyanist var, ama Miller gerçekten başka. Yola düşerken anlıyoruz; neden Miller’ın son üç albümünün konser kayıtlarından oluştuğunu. Miller ve orkestrası adeta konser için yaratılmış. Ne için yaşadıklarının kendileri de farkında. (0212) 327 50 50