04.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”nda karikatürleştirdiği Bihruz Bey ve kesin sınavda sorulur diye altını çizdiğimiz hap bilgi: Türk edebiyatındaki ilk realist roman. Aklımızda ne kalmıştır başka o dersten ya da yazardan... Günümüzde Türk Dili ve Edebiyatı derslerinde ise MEB yazar çerçevesini biraz güncellemiş görünüyor. Bilge Karasu da var Oğuz Atay da... Yine de Oğuz Atay’ı “Poyraz Karayel”deki aforizmalardan tanıyan olmadı değil. Şebnem İşigüzel ile yaptığımız söyleşide Oğuz Atay’ı pek çok kişinin “Tehlikeli Oyunlar”ın sahneye taşınmasıyla keşfettiğini, çağdaş yazarlarla toplum arasında bir köprünün olmadığını söylemiş ve şöyle devam etmişti: “O köprü de aslında eğitim. Ortaokul, lisede hiçbirimizin adı öğretilmiyor ve bilinmiyor. Benim üst kuşağım buna dahil. Oysa edebiyat öğretisi çağdaşlardan başlamalı. Bu köprü kurulmadığı için el yordamıyla bulunuyor.” Peki, çağdaş yazarlar bu konuda neler düşünüyor. Onlara sorduk.
Fuat Sevimay: “Biz de okulda sevmedik edebiyatı”
Yazarlar, yayınevleri, kitabevleri ve kimi belediyeler, çağdaş edebiyatın okurla buluşması için elinden geleni yapıyor. Ama bu buluşmanın en değerli ayağı gençlere temas etmek iken ne yazık ki orada çok eksik kalıyoruz. Okullarda hâlen Oğuz Atay yerine Nabizâde konuşuluyor. En basit örneğiyle, tüm lise çağı öğrencilerinin “Bir Bilim Adamının Romanı”nı okuduğu bir Türkiye, emin olun bambaşka bir memlekete dönüşür. Çağdaşlarımız arasında çok değerli isimler varken, müfredatta Ömer Seyfettin var. Sonra gençler edebiyatı sevmiyor. Sevmezler tabii. Biz de okulda sevmedik edebiyatı. Bunun tek istisnası, müfredatı bir iki derste geçiştirip çocukları iyi edebiyatın sularına davet eden cesur edebiyat hocalarıdır ki onlara minnettarım. Saydığım isimler, Nabizâdeler, Recaizade Mahmud Ekremler, Halide Edipler, Ömer Seyfettinler de edebiyatın gelişimini anlamak adına elbette değerli ama onlar artık edebiyat tarihinin ve fakültelerin işi. Gençlerin çağdaş karakter tahlilleriyle, olay akışıyla, sorgulamayla tanışmaları gerekir ki edebiyatın asıl işlevine tanık olsunlar ve hayatlarında edebiyata yer açsınlar.
Gaye Boralıoğlu: Çağdaş edebiyatın yaşam alanı göründüğünden de dar”
Çağdaş edebiyatın yaşam alanı göründüğünden de daha dar aslında. Yalnızca müfredatlarla ilgili de değil mesele. Okullara gidip söyleşiler yapamıyoruz, ana akım medyada görünmemiz neredeyse imkânsız. Oysa bir edebiyat kültürünün oluşması için muhakkak çağdaş edebiyatçıların okul kitaplarında yer alması gerekir. Dil yaşayan bir organizma. Son 50 yıl içinde sözcükler, kavramlar ne kadar değişti. “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat”la başlayan bir edebiyat okuması gencecik bir insanın ruhuna ne kadar ulaşabilir? Şemsettin Sami okunmasın demiyorum elbette. Edebiyat sevgisi ve bilgisinin çağdaş edebiyatla, yaşayan dille başlaması, derinleşmek isteyenlerin, meraklıların edebiyat tarihine doğru yönlendirilmeleri gerekir. Özellikle üniversitelerde tartışma ortamları, yazarların da dahil olduğu sempozyumlar edebiyat bilgisinin sürekliliğini ve yaygınlığını sağlayacaktır. Bu konularda devlet üniversitelerinin idarî sebeplerden kaynaklanan negatif tavrını biliyoruz ama özel üniversiteler de konu edebiyata gelince pek az çaba gösteriyor. Bir kısmı kayyum rektörlerin kısıtlayıcı uygulamaları bir kısmı da kültürel ıssızlığa yenik düşme hâli. Bu ortamda bizi okuyan okurlar, söyleşilerimize gelen gençler, hakkımızda araştırmalar yapan akademisyenler bana mucize gibi geliyor.
Nermin Yıldırım: “Çağdaş olana gürül gürül akacağı bir alan yaratılmalı”
Bu kıymetli köprünün inşasını zorlaştıran birkaç farklı sebep sayabilirim. Bir kere, hayat hızla ileri doğru akarken, belki de kendimizce bir balans kurabilmek için belli alanlarda geçmişe yaslanma ve onun güvenli sularında kalma gibi bir eğilimimiz olduğunu düşünüyorum. Zamanla yarışmaya mecbur edilmiş modern insanın, hayatın pek çok alanında yeniliklere açık olurken, edebiyat gibi alanlarda yeni olana, dolayısıyla riskli sayılana ayıracak zamanı yok gibi görünüyor. Bilinmeyen sularda hayal kırıklığına uğramaktansa, ruhuna ayırabildiği ender zamanları seveceğinden emin olduğu metinlerle değerlendirmek istiyor. Bugün çağdaş yazarlara da sevdikleri yazarları sorsanız, örnekler hep ustalar üzerinden gelecektir. Bir noktaya kadar bunu garipsemiyorum da. Benim de en sevdiğim yazarların çoğu artık yaşamıyor. Ama öte yandan çağdaşlarımı her zaman merak ediyorum ve çok sevdiğim, çok okuduğum pek çok isim de var. Müfredatta çağdaş yazarlara yer vermek ve gençleri çağdaş metinlerle tanıştırmak, onlardan haberdar etmek, çok isabetli bir yol, evet. Verilmemesini de garipsiyorum. Biraz tembellikle, politikten estetiğe türlü kaygılarla ve çokça sağlamcılıkla açıklıyorum. Finansal riskler almak pahasına genç yazarlara ve taze metinlere kucak açmak, biraz da edebiyat dünyasının alması gereken bir sorumluluk. Evvela çağdaş olana gürül gürül akacağı bir alan yaratmalı, sonra da o kıymetli köprüyü kurmalıyız diye düşünüyorum.