Kültür SanatCumhuriyet ışığını hissedenler

Cumhuriyet ışığını hissedenler

10.11.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:

Sanatçı Oylum Öktem’in 20 yıldır çalıştığı ailesinin 120 yıllık arşivinden izler “Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi: Işık Senfonisi sergisinde buluştu. Öktem, “Işığın senfonisi tam olarak bu ritim” diyor.

Cumhuriyet ışığını hissedenler

Seray Şahinler - Sanatçı Oylum Öktem’in 20 yıl üzerinde çalıştığı; Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar heykel, müzik, edebiyat ve resim sanatlarının gelişimine önemli katkılar sunan aile arşivi “Cumhuriyetin Sanatçı Ailesi: Işık Senfonisi Bomontiada Galeri’de açıldı. Heykel sanatının öncü isimlerinden Tankut Öktem’in kızı, yine heykelleriyle tarihe iz bırakan Haluk Tezonar’ın yeğeni Oylum Öktem, sergide erken Cumhuriyet’te tıp dünyasına katkılar sunan büyükdedesi Niyazi Ülkü’den başlayarak, sanatçı anneannesi Bedia Tezonar’dan babası ve dayısına uzanan bir Cumhuriyet öyküsü sunuyor. Serginin finalini ise sanatçının küçük bir retrospektifi niteliğindeki “Bir Çağın Kapanışı; Yeniden Doğuş” sergisi yapıyor. 

Haberin Devamı

Aile arşivinden Cumhuriyet’in serüvenine bakma fikri nasıl çıktı? 

Ben hikâyeyi bir araya getirmek üzere olan hafızaydım. Çocukluğumdan beri büyüklerimin atölyelerinde büyüdüm. Bu arşiv, 120 yıl boyunca elden ele ve savaş zamanlarını aşarak bugüne gelmiş. Ailem Kandilli’de, Kalamış’ta kendi korunaklı evlerinde yaşarken, Cumhuriyet’in kök hafızasına ışığı yaymayı daha ilk andan anlayıp bu arşivin gelecekte bir gün söz hakkı olduğunu hissetmişler. 25 sene önce ilk heykelimi yapmamla başlayan ve büyük rehberim babamın kaybıyla birlikte arşivlere dönmem; onları birbirine bağlamam, bütün fotoğrafların hâlâ konuştuğunu görmem bendeki itki oldu. 

Sergide arşive dair nelere yer verdiniz? 

İlk başta Niyazi Ülkü’yü görüyoruz. Onun arşivi Cumhuriyet’in hafızasında unuttuğumuz bütün kuşaklar arasındaki bağı gösteriyor. Cumhuriyet’in nasıl bir sevgi bilinciyle, toplumun hiçbir sınıfsal kodunu dışarıda bırakmadan her yaştan herkesi bu toprağa nasıl sevgi ve saygıyla bağladığını arşivin iziyle kanıtlıyor. Kızı Bedia Hanım benim anneannem, ressam, şair, tasarımcı, kendisi bir abide. Anneannem, dayım ve babam AKM’nin heykel yarışmasına giriyor, kendisi üçüncü oluyor babam ve dayım ise mansiyon alıyor. Böyle bir öyküsü var. Eşi Muzaffer Tezonar 50 yaşında vefat ediyor, oğlu ise dünyaca ünlü heykeltıraş Haluk Tezonar. Öktem’ler ise başlı başına bir aile. Eğer onlar sadece sanatçı olsalardı bu sergiyi açmazdım ama onlar ışığı ilk algılayanlardı. Işığın senfonisi işte tam olarak bu ritim. 

Haberin Devamı

İki ayrı ailedeki 14 sanatçı

Hem ailenin hem Cuhmuriyet’in öyküsü sizin yeni serginizle birbirine bağlanıyor… Nasıl bir bağ bu? 

Girişte kuşakları sunak alanlarında anlatmak istedim. Anneannem Bedia Hanım, 19 Mayıs 1919’da babası Niyazi Bey Atatürk’ü Bandırma Vapuru’nda karşılamaya gittiği gün doğuyor. Bu hikâyeyi zaten bir yere taşıyor. Oradan Tankut Öktem’i görüyoruz. Haluk ve Tankut Öktem’in kendi yükselişlerinde ve Cumhuriyet’in 50. yılında görüyoruz. Sergide iki ayrı ailedeki 14 sanatçıdan bahsediyoruz. Biz kendimize bakmaktan çok topluma bakan varoluşlarız. Oylum olmadan bu sergi olmaz tezahüratlarıyla Oylum var oldu yukarıda. Oylum; heykelde girintili, çıkıntılı, heykelsi demek. Herkes gibi benim de yolum oylumluydu, düz değildi. O yolun içinde sanatla yol alışım, kendi küçük retrospektifim var sergide. Aydınlık içinde aydınlık anlaşılmıyordu, karanlık içinde aydınlık anlaşılıyordu. Toplumun her bireyinin gelecek kuşağını ne kadar yaraladığını fark ettim. Ailemin içindeki hatıraların bir anlamı vardı ama ben meseleyi anlarsam mutlak alanın hikâyelerini çözebilirdim. Dördüncü katta da buna rastlayacağız. Heykel sanatı da senfoni de bana göre sistemin, Yaradan’ın izniyle açıldı. Ben bir şekilde onu duyumsadım.