02.01.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Hayvan dostlarımız sadece gerçek hayatta değil, sanatta da başrolde olup bize ilham ve destek veriyorlar. Sinema, bunun örnekleri açısından çok çok zengin. Animasyondan drama hemen hemen her türdeki filmde can dostlarımıza rastlamak mümkün. Gelin, hem keyifli hem de duygusal bir yolculuğa çıkalım ve o filmlerden bazılarını beraberce yâd edelim.
“L'ours”: Türkçeye “Bir Sevgi Filmi” ismiyle çevrilen “L’ours”, insanların acımasızlığını karşı, ayıların masumiyetini yüzümüze vurur. Dilimizde kaba sabalığı tarif ederek hakaret sıfatı olarak kullanılan ayı kelimesi belki de hiç bu kadar anlamlı olmamıştır. Annesini kaybeden yavru ayıya zoraki de olsa kol kanat geren erkek ayının o devasa cüssesinde insanlığımızın ne kadar küçüldüğünü izlemek, yüreğimize nakış gibi işler.
“Hachi: A Dog's Tale”: Richard Gere’in popülerliğini bile geri planda bırakan bu örnek sevgi hikâyesinde, tren istasyonunda bulduğu köpeği sahiplenen bir profesör ile o köpek arasındaki dostluk bağı anlatılır. Her gün sahibini istasyona götürüp akşam da onunla birlikte eve dönen dostumuzun hikâyesi gerçekten yaşanmıştır. Sahibinin öldüğünü bilmeden yıllarca her gün istasyonda onu bekleyen köpeğin Japonya’da heykeli dikilmiş, köpeğin ismi ise Türkiye dahil bir çok ülkede çeşitli derneklere ilham kaynağı olmuştur.
“Free Willy”: 90’ların çocuk ve genç neslini sinema salonlarında hayli gözyaşına boğan film, yetim bir çocuk ile eğlence parkındaki esir bir katil balinanın dostluğunu anlatır. Sinemanın katil kötüsü olan balinayı özgürlüğüne kavuşturma macerası o kadar beğenilir ki devam filmleri de gelir ardından. Ama Michael Jackson’ın “Will You Be There” şarkısı başka bir efsaneye dönüşür “Free Willy” ile.
“War Horse”: “Saving Private Ryan”ı çekerek savaş filmi külliyatını baştan yazan Steven Spielberg, bu sefer savaşın bile ayıramadığı bir dostluk öyküsüne imza atar. Birinci Dünya Savaşı’nda çok sevdiği atının orduya satılmasından sonra kendisi de savaşa katılan ve atını bulmak için didinen genç İngiliz’in dokunaklı öyküsü, Spielberg’in filmografisinde olmasa da yüreklerde sağlam bir yer kaplar.
“Gorillas in the Mist”: Bilim insanı Dian Fossey’nin Ruanda’da gorillerin avlanmasına karşı verdiği mücadele ve bu yüzden cinayete kurban gitmesi, bu film ile herkesin bilgi dağarcığına eklenmişti. Yıllarca balta girmemiş ormanlarda gorillerle iletişim kurmak ve onların güvenini kazanmak için çalışan, onları özgür yaşam alanlarında hayatta tutabilmek için herkesi karşısına alan bu bilim insanın hikâyesinde, hayvanları bugün bile hâlâ koruyamamamızın vicdan azabını da hissederiz izlerken.
“Ratatouille”: Fare ve mutfak… Asla bir araya gelmemesi gereken bu iki kelimeden şahane bir animasyon çıkarmak, elbette ki Pixar’ın marifeti… Kahramanımız Remy, yemekten çok iyi anlayan ve aşçı olmayı düşleyen bir fare. Paris’in en iyi restoranında hayalini gerçekleştirmenin yollarını arayan farenin, cinsinden nefret eden insanlarla mücadelesi, iyi yemek yapmaktan çok daha zor. Bu animasyon, faresever sayısını artırdı mı bilinmez ama animasyon dünyasına yenilik getirdiği tartışılmaz.
“A Street Cat Named Bob”: İnsan-hayvan dostluğunun birbirini iyileştirmek için en ideal terapi olduğunu anlatan bu filmin başrolünde bir uyuşturucu bağımlısı ile yaralı bir kedi var. Hayatları bir şekilde kesişen iki yaralı ruh, birbirine şifa olur; daha doğrusu Bob adı verilen kedi, sahibi James’ e hayatını düzeltmesi için yol göstericilik yapar.
“Beethoven”: Bir 90’lar klasiği daha… Beethoven, yavruyken aileye katılan, St. Bernard cinsi bir köpek. Yavruyken ufak tefek yaramazlıkları var ama asıl sorun büyüdüğünde başlar. Çok yemek yiyen ve hızla irileşen Beethoven, akıttığı salyalarıyla ailenin hayatını hem zorlaştırır hem renklendirir. Devam filmi de yapılan bu yapımla birlikte St. Bernard cinsi köpekler, sinemaseverler için canciğer kuzu sarması olmuştu.
“The Secret Life of Pets”: İlginç fikirler genelde animasyonlardan çıkıyor. Bu filmin de çıkış noktası şu soru: İşe, okula giderken evde yalnız bıraktığımız can dostlarımız, biz yokken nasıl zaman geçiriyor? Köpeği, kediyi, kuşu, tavşanı tüm o canlıları çılgın karakterlere dönüştüren bu animasyon, hayal gücümüzü hayli zorlarken “gerçekten de bunları yapmış olabilirler mi?” şüphesini oluşturmayı başarıyor.