10.12.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - “West Side Story/Batı Yakası’nın Hikâyesi” deyince akla ilk Natalie Wood’lu 1961 yapımı film gelse de onun kökenini 1957 tarihli Broadway müzikali, onun da temelini Shakespeare’in “Romeo ve Juliet” oyunu oluşturuyor. Bütün yollar, birbirine âşık olan düşman taraflardan bir kadın ve bir erkeğin hiç eskimeyen trajedisine çıkıyor. Tam da Shakespeare’in şanına yakışır şekilde…
Hikâyemiz, New York’un Batı Yakası’nda geçiyor. Hispanik Köpekbalıkları ile Beyaz Jetler, aynı mahallede yaşayan ama birbirinden ölesiye nefret eden iki grup. Köpekbalıkları’nın lideri Bernardo’nun kız kardeşi Maria ile Jetlerin kurucularından Tony birbirine âşık oluyor. Aşklarının önünde kendi klanları, arkadaşları ve akrabaları olunca kavuşmak iyice zorlaşıyor.
Kentsel dönüşüm
Sinemanın nostaljik yüzünü temsil etse de son dönemdeki başarılı örnekleriyle yeniden popülerleşen müzikallerin kıyas zirvesidir “West Side Story”. Peki, ikonlaşmış bir yapımı 60 sene sonra kurcalayıp yeniden perdeye getirmenin ne gereği vardı? Steven Spielberg açısından bunun iki cevabı var. Birincisi kişisel. Çocukken izleyip de hayran kaldığı bu müzikal için yönetmen koltuğuna oturmak, Spielberg için bir nevi rüya projeydi. Diğer cevap ise evrensel. Spielberg, orijinal filmi kendi dokunuşlarıyla güncelleyerek aslında 60 senedir göçmenlik, yabancı düşmanlığı, ötekileştirme, düşman yaratma ve sosyal eşitsizlik konusunda dünyada hiçbir şeyin değişmediğini göstermek istemekte. Spielberg’in "Munich" ve "Lincoln"de beraber çalıştığı, bu iki yapımla Oscar adaylığı alan senarist Tony Kushner ile yeniden iş birliği yapması, “West Side Story”ye ilk filmin Broad- way’variliğinden çıkararak daha gerçekçi, dinamik ve sinemasal bir boyut kazandırmış. Bazı sahneler var ki, orijinal filmden çok daha iyi. Polislerin Bernardo ve Riff’in cesetlerini buldukları sahne gibi… Şarkılar değişmese de (müzikaldeki şarkıların söz yazarı Stephen Sondheim geçtiğimiz ay vefat etmişti) senaryonun ötekileştirmeye ve kentsel dönüşüm üzerinden sosyal eşitsizliğe vurgu yapması, gerçekçilik duygusunu kuvvetlendirmiş.
Yıkıntılar altında
“West Side Story”nin neden yeniden çektiğini filmin en başında anlatıyor aslında Spielberg. Orijinal filmdeki havadan çekimde, gelişen New York merkezinden eski mahalleye doğru kayar kamera. Yeni filmde ise yıkık dökük, kentsel dönüşüm içindeki bir mahalleyi gösteriyor Spielberg bize. Yeni evler ve sanat merkezi inşa edilmek üzere eski binalar yıkılıyor. Sanki yönetmen de "Saving Private Ryan/Er Ryan'ı Kurtarmak”taki savaşta harabeye dönmüş o yeri anımsatan bir ortamda çekiyor kendi aşk müzikalini. Hatta Scorsese’nin “Gangs of New York/New York Çeteleri”ndeki o geçiş dönemine selam yolluyor gibi… Belli ki eski müzikallerle birlikte klasik ruhunun da ölmesinden şikâyet ediyor; belki de kendi filmlerinin yeni nesillerce eski tarzda diye yorumlanmasına cevap veriyor. Asıl şaşırtıcı olan ise Spielberg’in, Tony Ödüllü koreograf Justin Peck’in desteğiyle, daha önce deneyimlemediği bir tür olan müzikalin o ihtişamlı ve kıvrak dünyasıyla bütünleşmesi. Müzikal sınavını başarıyla geçmiş yönetmen.
Yeni filmdeki değişikliklerden biri, orijinal filmin Anita’sı Rita Moreno’nun farklı bir karakteri canlandırması. Orijinal yapımdaki eczacı Doc yerine onun eşi Valentina rolünde o eczanenin sahibesini canlandırıyor Moreno. Yine orijinal filmdeki Jetlere katılmaya çalışan isimsiz genç kız karakterine yeni filmde non-binary oyuncu Iris Menas hayat veriyor. Bu nedenle Arap ülkelerinde filmin yasaklandığı haberleri geliyor.
Başrolleri paylaşan Ansel Elgort ve Rachel Zegler’in en büyük avantajı, orijinal filmin kadrosunun aksine şarkıları hep kendilerinin söylemesi. Ansel Elgort’u özellikle “Baby Driver”dan biliyoruz. Rachel Zegler’in ise bu ilk sinema filmi. Şarkı söylemede hayli başarılılar ama oyunculuk açısından biraz “hafif” kalmışlar. Maria karakteri Natalie Wood ile özdeşlemiş olduğundan Zegler’in oyunculukta onu aşmak gibi bir kaygısı olmadığı anlaşılıyor. Orijinal filmde Richard Beymer’in baskın bir performansı yoktu ama Elgort da onu unutturacak bir çaba içinde görünmüyor zaten. Yeni filmin asıl güçlü tarafı yardımcı oyuncu kadrosu. Anita’ya hayat veren Ariana DeBose’un performansı ise en ağır basanı. DeBose ve Rita Moreno’ya Yardımcı Kadın Oyuncu kategorisinde Oscar adaylığı gelebilir. Filmin ve Spielberg’in isminin Oscar yarışında sık sık geçeceği de kesin gibi.
Vizyonda öne çıkanlar
Stefan Zweig’ın intiharından önce tamamladığı ve son eseri olan kısa romanı “Schachnovelle/Satranç”, Alman yönetmen Philipp Stölzl tarafından perdeye taşındı. Film, New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemideki satranç oyununa odaklanırken Nazilerin uyguladığı baskı ve şiddeti tüm dehşetiyle hissettiriyor.
Rus sinemasından heyecan verici bir bilim kurgu... Kirill Serebrennikov’un, Alexey Salnikov’un “The Petrovs In and Around the Flu” adlı romanından uyarlayıp yönettiği “Petrovy v grippe/Petrov Grip Oldu”, özellikle sinematografisi ile takdir topladı. Film, bir çizgi roman sanatçısı ve ailesinin, Rusya’yı saran grip salgınında yaşadıklarını anlatıyor.